İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hem yakın, hem sorunlu

Avni ÖZGÜREL

Türkiye’nin AB üyeliği hedefi doğrultusunda neredeyse tek direnç noktası olarak görünen Fransa’yla ilişkiler Başbakan Tayip Erdoğan’ın ziyaretiyle bir kere daha gündeme geldi. Paris’in Ankara’yı bıçak sırtında tutma politikasının ardında kimi zaman gerilip kimi zaman yumuşayan, fakat asırlar öncesine uzanan bir tarih var kuşkusuz.

Osmanlı İmparatorluğu, Fransa’nın siyasi girdap ve işgal altında bulunduğu, kralın esaret altında olduğu dönemde yanındaydı.

Babıâli’nin ticari ayrıcalıklar tanıyarak Avrupa’da güçlenmesine yardımcı olup ittifak yaptığı, ama netice olarak Hıristiyan devletlerin Osmanlı karşısında oluşturmaya çalıştırdığı bloku parçaladığı asırlarda Fransa Batı’da ‘ikiyüzlülükle’ suçlanmaya katlanmak zorunda kaldı. Hem içinde bulunduğu zorluklar dolayısıyla İstanbul’a sırtını dönemiyordu, hem de Avrupa’da şekillenen Hıristiyan birliğine açıktan tavır alamıyordu.

Napolyon’a karşı

Osmanlı’nın baskın olduğu dönem sona erip imparatorluğun çatırdamaya başladığı dönemde de İstanbul düzeni değiştirme arayışı içinde Fransa’ya yaklaştı. 3. Selim’in şehzadeliği sırasında 16. Louis’ye özel elçi olarak İshak Bey’i göndermesinin amacı buydu.

Viyana yenilgisine dek Batı’da elçilik açmayı düşünmeyen, Avrupa dillerini öğrenmeye tenezzül etmeyip Batı’da olup biteni Eflak ve Boğdan beyleri aracılığıyla ikinci ağızdan öğrenen Osmanlı, can kurtaran simidi gibi görüyordu Fransa’yı. Bu yüzden 1798’de Napolyon Mısır’ı işgal ettiğinde 3. Selim’in şok yaşamış olduğuna hükmetmekte sakınca yok. Padişah ilk tedbir olarak o zaman Fransa’yla savaş halinde olan İngiltere donanmasına Osmanlı limanlarında kolaylık gösterilmesini emretti. Ardından yine Fransa’ya karşı Rusya’ya yaklaşıldı. Moskova’nın Boğazları geçerek Akdeniz’e inmesinin imparatorluğun geleceği açısından tehlikeli olacağını biliyordu bilmesine padişah ama Napolyon Bonapart’a karşı koymak için elinden de bir şey gelmiyordu.

Orduda yenileşme başlayalı çok olmamış, Nizam-ı Cedid (ki bu tabir de Fransız ihtilaliyle ortaya çıkan ‘yeni düzen’ anlayışına ilgiden dolayı bulunmuştu) adı verilen birlikler başarılı olacaklarını kanıtlamakla birlikte henüz kurumsallaşmamıştı. İttifaklar sayesinde Akdeniz’deki İngiliz donanmasının engellemesi yüzünden Napolyon istediği desteği alamadı ve Akka’da Osmanlı karşısında geri çekildi. Fransa, Mısır’dan çıktı, bu sefer İngiltere İskenderiye’yi işgal etti. Üstelik Ruslar çatışmaya dahi girmeden Boğazlar’dan geçiş imkânını elde etmiş oldular. Osmanlı sarayı bir kere daha Fransa’yla dayanışma arayışına girdi.

Napolyon’la birlikte

3. Selim askerlik dehasına hayran olduğu Napolyon’un dostluk mesajlarına cevap vermekte gecikmedi. Napolyon’un 1804 yılında ilan ettiği imparatorluğunu tanıyan ilk devlet Osmanlı oldu. Zaten Fransa’yla savaşılırken bile Osmanlı ordusunu yenileştirme projesinin başında Fransız askeri uzmanlar vardı. Ki bir süre önce Napolyon’un dahi ordunun yenilenmesine yardımcı olmak üzere Osmanlı hizmetinde görev almak istediği, Fransız ihtilalinin İstanbul’da coşkuyla karşılanıp şehrin mavi-kırmızı-beyaz kurdelelerle süslendiği, 3. Selim’in eşi Nakşidil Sultan’ın Fransız asıllı olması dolayısıyla elçilik çalışanlarının eşleri aracılığıyla edindiği bilgiyi imparatora ilettiği vs. biliniyordu.

3. Selim, Kabakçı Mustafa isyanıyla tahttan indirildi, ümit bağlanan Nizam-ı Cedid dağıtıldı. Ama o dönemde atılan tohumlar bir asır süren Türk yenileşme kavgasında Fransa’nın hep kutup olarak görülmesini sağladı.

Cumhuriyet’e kadar

Sadece Babıâli’nin değil, ‘hürriyet’ düşüncesi etrafında kümelenen Osmanlı aydınının zihninde de düşünce merkezi olma vasfını korudu Fransa. 18. yüzyıl sonuna kadar Arapça ve Farsça dışında yabancı dil öğrenmeye heves etmeyen imparatorluk başkentinde Fransızca bilmek 19 yüzyılda statü oldu.

Osmanlı devletinden ayrılıp bağımsızlıklarını elde etmek isteyen halklar, Osmanlı’da reform yapmak isteyenler için cazibe merkeziydi Fransa. Sarayla ihtilafa düşen, takibata uğrayan soluğu Fransa’da alıyordu. Abdülaziz’in padişahlığı sırasında Mısır hidivliğinin ‘ekberiyet’ kaidesi dışında babadan oğula intikal eden saltanata dönüşmesine razı olan ve bu kabulü ile ağabeyinden önemli miktarda tazminat alan İbrahim Paşa’nın Babıâli’ye duyduğu öfke sonucu maddi destek sağlaması da muhalefeti çekici hale getirmişti.

Bu, Paris’te onlarca ‘Jön Türk’ gazetesinin çıktığı, sarayın kâh rüşvetle kâh afla susturmaya çalıştığı, Batılı devletlerin de Osmanlı
üzerindeki siyasetleri doğrultusunda bu ‘sürgündeki kamuoyu’nu kullandıkları dönemdir. Osmanlı imparatorluğunun tasfiyesi için gizli-açık ilk anlaşmalar Fransa, İngiltere ve Rusya ekseninde doğdu; keza yansımaları günümüze kadar uzanan Ermeni ve Kürt sorununun fikren ve fiziken beslendiği merkez Paris oldu. İttihad Terakki, Türkçülük hareketi ve giderek cumhuriyet projesiyle yola çıkan Mustafa Kemal’in ilham aldığı yer de Fransa oldu. Nitekim Mondros Mütarekesi sonrası işgal gücü olarak geldiği Anadolu’dan Ankara Anlaşması’nı imzalayarak çekilirken siyaseten Mustafa Kemal’i muhatap almak suretiyle Fransa TBMM hükümetinden yana tavır aldı.

Hatay sorunu

Hatay sorununun çözülmesinde bir kere daha Paris Mustafa Kemal’i güçlendirdi. Ortadoğu’ya ilgisini Hıristiyanlık dayanışması çerçevesinde ve Ermeniler için çözüm bulunması eksenine oturtan Fransa, esasen içine girdiği sorunlar yumağında bunalmıştı.

Suriye’yi, Halep, Şam, Lübnan ve Alevi Laskiye devletleri olarak dörde bölmüştü Fransa. ‘Sancak’ diye isimlendirilen Hatay’ı Halep’e bağlı ‘özerk sancak’ saymıştı. Çıkan kargaşa, ayaklanmalar, Fransızların güvenliği Ermeni askerlerle bastırmaya çalışmasına tepkiler pes ettirdi Paris’e. Halep ve Şam devletlerini birleştirdi, Hatay’ı da buraya bağladı. Bu sırada inisiyatifin Türklerin eline geçmesi, tırmanan Arap milliyetçiliğinden bunalan Fransa için kurtuluş oldu. 1930’da İngiltere’nin Irak’ta manda idaresinden çekilmesiyle bağımsızlık ümidi güçlenen Türkleri Atatürk’ün emriyle Hatay’ı ziyaret eden Gaziantep valisinin gezisi tetikledi. Bu geziyle Fransa’nın tepkisini ölçme imkânını bulan Ankara Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ı Milletler Cemiyeti nezdinde girişimlerde bulunmakla görevlendirdi. Böylece başladı Hatay’ın Türkiye’yle birleşme süreci. Fransa Milletler Cemiyeti’nin bağımsızlık raporuna karşı çıkamadı, ardından halkoylaması neticesi Hataylıların kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi hakkına da.

Yorumlar kapatıldı.