İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Aleviler, azınlık, Diyanet

Etyen Mahçupyan

Konuşulmadığı için yok sayılan sorunların belki de en kadim olanı Alevilik… 16. yüzyılın başından itibaren bir bölümü devlet kontrolü altına alınarak ‘ehlileştirilen’, diğer bölümü ise hukukun bakış alanı dışına itilerek marjinalize edilen bu inanç sisteminin takipçileri; bugün hâlâ birer üvey evlat olmanın ötesine geçemediler.

Ne var ki Türkiye’nin iç dinamikleri hiçbir konuda sorunların doğal yoldan siyasallaşmasına müsait değil… Bu nedenle de dışardan bir yabancının gelip bizi bize anlatması gibi, onur kırıcı bir katalizöre muhtacız. Bu kez de AB Komisyonu’nun son raporunda yer alan ‘azınlık’ kelimesi, meselenin üzerindeki örtünün aralanmasına neden oldu. AB açısından durum basitti: Türkiye’de sayıları kabaca 15 milyona ulaştığı düşünülen genişçe bir inanç kesiminin önünde formel ve enformel engeller bulunmakta; vatandaşlık konumunun doğal olarak ima ettiği bazı haklardan yararlanamamaktaydılar. Alevi kesiminin sözcüleri bu şikayetlerini yıllardan beri AB yetkililerine iletmekte ve kendi farklılıklarını korumaya yönelik adımların atılmasını talep etmekteydiler. Yani AB açısından Aleviler tipik bir azınlık durumunu ifade etmekteydi…

Ancak raporun yayınlanmasıyla birlikte ortaya ilginç bir ‘koro’ çıktı: Cumhurbaşkanı’ndan Diyanet İşleri Başkanı’na; ondan Hacı Bektaş-ı Veli, Cem Vakfı ve hatta Caferi mezhebi yetkililerine kadar uzanan geniş bir yelpazede, Alevilerin ‘azınlık değil çoğunluğun asli öğesi’ olduğu söylendi.. Devletin Alevileri azınlık saymadığını ifade etmesi, kendi konum ve uygulamasının gereği resmi bir söylemden ibaret. Ancak bu fikrî birlikteliğin altında muhakkak ki bu ülkede ‘azınlık’ teriminin ‘gayrimüslim’likle bağdaştırılması yatmakta. Diğer bir deyişle Aleviler ‘azınlık’ diye adlandırılmak istemiyorlar, çünkü böylelikle İslam’ın dışına itilerek daha da marjinalleştirileceklerini düşünüyorlar… Komisyon Raporu’nda azınlık kategorisinde zikredilen iki toplumsal unsurdan biri olan Kürtlere itiraz edilerek, metinden çıkarılmış olması ise; Alevilerin azınlık olmasına niçin itiraz edilmemiş olduğu sorusuna yol açmakta… Nitekim bu durum birçokları tarafından Alevi kesimin Diyanet’in dışında tutulmasına yönelik bir taktik olarak yorumlanıyor. Böylece Alevilerin devlet desteği almadan, kendi yağıyla kavrulmaya mahkum bırakılması; bu arada Diyanet’in kendini ‘mezhepler üstü’ ilan etmesi sayesinde de Alevi inancının din dışına itilmesi yönünde bir ‘tehlike’ algılanmakta.

Bugün Alevi kesimin içinde önemlice bir bölüm, devletin sistematik bir biçimde ‘zorunlu ve pragmatik’ bir Sünnileştirme siyaseti güttüğüne inanıyor. Alevilerin ateizm ile Sünnileşme arasında seçim yapmaya itildiğine; hayatın pratik koşullarının manipülasyonu sayesinde inanç temellerinin zorlandığına işaret edilmekte. Dahası devletin Aleviler içinde birtakım yapay, ‘sarı sendika’ misali inanç kuruluşları yaratıp; bunları finansal ve siyasi açıdan destekleyerek dolaylı bir politika izlediği de düşünülmekte… Bütün bunlar son derece tehlikeli bir toplumsal yırtılmanın ve ucu devlete yansıyacak kaotik bir savrulmanın habercileri. Bu açıdan bakıldığında AB Raporu’nun meselenin üzerindeki örtüyü aralaması hayırlı sayılmalı; çünkü göz ardı edilemeyecek bir öneme sahip olan bu konu, açık yüreklilikle ve ortak bir geleceği birlikte kurma perspektifi içinde bir an önce masaya yatırılmak zorunda. Alevilerin inançlarını serbestçe ifa etmeleri yanında, devlet desteğinden açıkça yararlanmaları, dedelerini yetiştirme imkanlarına sahip olmaları ve her türlü olumsuz ayrımcılıktan korunmaları artık hepimizi ilgilendiren bir kamu meselesi…

Yorumlar kapatıldı.