İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yeşiller ve bir panel

Yeşiller geldi ve gitti. Benim de onlarla çeşitli temaslarım oldu. Bunlar kapalı toplantılar olduğu için basına yansımadı. Ama bir tanesinde, Hilton’ın Konferans Merkezi’nde yapılan bir panele katılmıştım. Bu, kamuya açık olduğu için basına yansıdı.

Türkiye’de olayların basına nasıl yansıması âdettense, öyle yansıdı. Birkaç gazetede söylenenler bir araya getirilirse, ortaya şöyle bir hikâye çıkıyor: Yeşiller’den bazıları biz konuşmacılara Ermeni kıyımı üstüne sorular sormuşlar, ben de ‘Küstahlık etmeyin’ demişim.

Daha sonra birçok tanıdığım ne olduğunu sordu. Gazetede yazılı olan şeye inanmamak gerektiğini herkes ilke olarak bellemiş artık. Öyle olmadığı belli de.. ne oldu? Bu, neyin çarpıtılmış şekli?

Ermeni kıyımı üstüne sorular soruldu. Ama benim cevap vermeye çalıştığım soru o değildi. Birisi, ‘Bizler size nasıl yardımcı olabiliriz?’ diye sormuştu. Bu da benim bir tespitimden yola çıkılarak sorulmuştu. Çünkü ben, basına hiçbir şekilde yansımayan asıl konuşmamda, Avrupa sağı ile Türkiye sağı arasındaki, Türkiye’nin Avrupa içinde yer almamasına yönelik dikkate değer ittifakı işaret etmiştim. “Orada böyle bir ittifak var ve bu şaşılacak bir şey değildir. Bize düşen, Avrupa’nın ve Türkiye’nin uluslararasıcı solu, demokratları ve ilericileri, liberalleri arasında buna karşılık düşen ittifakı kurmaktır” diye de devam etmiştim. Bundan ötürü, ‘Biz ne yapabiliriz?’ diye soruyordu.

Sağla sağın ittifakı için, Avrupa sağının, Türkiye’yle ilgili sorun olabilecek her şeyi şu anda masanın üstüne yığmakla meşgul olduğunu söyledim. Bunların birçoğu, Avrupa solunun da, ‘Bunlar

önemsiz şeyler’ diye kestirip atamayacağı nitelikte. Örneğin Ermeni sorunu bunlardan biri. Dolayısıyla sağdan biri getirip bunu ortaya koyunca soldan biri de ona katılmak gereğini duyuyor. Oysa bütün bunların bir planı programı olmalı ve olabilir. Benim söylediğim, yoksa da bunları birlikte var etmekle ilgili. Bunlar son kertede bizim sorunlarımız, herkesten önce Türkiye’de yaşayan demokratların çözmesi gereken sorunlar. O halde bizimle bir bağlantı içinde olmakla bize yardımcı olursunuz.

‘Arrogant’ kelimesini kullanarak ‘küstahlık’ konusuna da girdim. Ama bu Ermeni veya herhangi bir sorunla doğrudan ilişkili bir şey değil. ‘Yardımcı olmak için ne yapabilirim?’ Bu ‘ne’ önemli. Ama ‘nasıl’ da önemli. En doğru şeyi öyle kötü bir biçimde söylersiniz ki, her şeyi berbat edebilirsiniz. Duyarlı olmak gerek, karşındakini anlamak gerek vb.

“Siz Yeşiller, Avrupa’da böyle bir uyarıyı en az hak eden siyasi grupsunuz” dedim. “Ama Avrupalılar söylediklerini, tavsiyelerini vb. bir hayli küstah bir tavırla söylemekten, çok zaman kendilerini alamazlar. Bunu yapmayın ve başkaları yaptığı zaman da müdahale edin.” (Bu sabah Hürriyet’te okudum: Avrupa Parlamentosu’nun, Türkiye raportörü Earlings’i tam da bu yazış üslubu nedeniyle sert bir şekilde eleştirdiğini).

Bu yaşantıdan geçmemiş olan yoktur. Evet, Avrupa’nın dünyaya, dünyada demokrasiye, kültüre, bilime, her şeye, çok fazla katkıları var. Şüphesiz bunlar, bütün bir Avrupa tarihinin, dünya tarihine yansıyan toplu sonuçları. Ama sık sık karşınıza, bütün bunları kendisi şahsen yapmış ve temsil ediyormuş gibi davranan, konuşan bir Avrupalı çıkar. Söyledikleri doğru dahi olabilir, ama bir söyleyiş tarzı vardır ki buna bir saniye dayanmak istemezsiniz.

Nitekim bu olayda da aynı şeyi yaşadım. Gruptan biri toplantıdan sonra yakama yapışıp nasıl düşünmem gerektiğini bana anlatmaya başladı. ‘Tek taraflı konferans dinlemekten hoşlanmam’ diyerek yürüdüm gittim.

Ama kimseye ‘Ermeni kıyımı demeyin. Küstahlık etmeyin’ demedim, demem. Hele ‘Bu bizim çözeceğimiz iştir’ derken, ‘Bu bizim iç işimizdir’ hiç demedim. AB projesinin en sevdiğim yanı hiçbir konunun, hiç kimsenin ‘iç’ işi olmaması. Her şey, bizim, hepimizin işi, sorunu.

Ve tanımladığınız ‘milli çıkar’a uysun ya da uymasın, bu topraklarda bir Ermeni kıyımı oldu ve bunun üzerine bir yalan ve inkâr politikası kurulmasına engel olmak da gerçekten öncelikle bizim işimiz.

Yorumlar kapatıldı.