İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bozulan azınlık ezberi

Murat Çelikkan

Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun Azınlıklar ve Kültürel Haklar Komisyonu Raporu ortalığı karıştırdı. Tartışılıyor yerine ‘ortalığı karıştırdı’ ifadesini kullanma nedenim, bu rapor ve hazırlayanları hakkında suç duyurusunda bulunulmuş olması. Bildiğiniz gibi tartışma, suç duyurularını, ‘vatan hainliği’ suçlamalarını içermiyor. Türkiye’de hâlâ azınlık kavramı üzerinde yapılacak bir tartışmanın suç olduğuna inanan egemen bir zihniyet var. Bugüne kadar devletçe de benimsenen resmi yaklaşımların dışına çıkmak, bazılarına göre suç. Belli ki bu raporun benimsenmesi de tartışmalı olmuş, 78 kişilik kurulda, yedi ret ve iki çekimser oya karşı 24 oyla kabul edilmiş. Tartışma toplumun farklı kesimlerinde de sürer sanıyorsunuz. Öyle olmuyor.

Önce devlet kurumlarını temsilen kurula katılanlar açıklama gereğini duyuyor, ‘Biz reddettik’ diye. Ardından Dışişleri Bakanı da, başına ne geldiğini anlamaz bir ifadeyle, ‘Bize intikal eden bir rapor yok,’ deyiveriyor. Yani önce devlet bu işten sıyrılmak istiyor. Zaten bozulan ezberin birinci püf noktası bu. AB sürecinde ilk kez artan bir biçimde, sivil toplum temsilcileri ve devlet temsilcileri ortak platformlarda iş yapmak zorunda kalıyor. Yıllardır sivil kesimin tartıştığı, hatta ideolojik düzeyde hallettiği meseleler, bu platformlarda yer alan devlet temsilcileri için bir muamma. Çünkü onlar yıllardır işi ezberle götürüyor. Bu ezberin bozulmasına alışık değiller.

Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle uluslararası toplumun gündemine ‘kimliklerin’, özellikle ‘etnisitenin’ oturacağı yeni değil, bundan 20 yıl önce tespit edilmişti. Dünyadaki gelişmeler de bu tespiti doğruladı. Azınlık kavramı da hem uluslararası kuruluşlar, hem de uluslar açısından en yoğun tartışılan kavramlardan biri oldu. Tabii ki Lozan Anlaşması’nın bütün bu tartışmalara ve gelişmeler karşısında yeterli olabilmesi artık mümkün değil. Bu anlaşmayla tanımlanmış olan azınlıkların Türkiye’deki durumunu şimdilik bir kenara bırakalım, ancak nüfusun geri kalanından farklı bir dil, din, ırk ve benzeri özelliklere sahip olan ve egemen konumda bulunmayan insanların azınlık olarak tanınması eğilimi, uluslararası anlaşmalarda mevcut. Demokrasinin de giderek bu kesimlerin hakları açısından tartışıldığı da herhalde malumunuz. Türkiye’de resmi kurumların eksikliklerini cadı kazanları kaynatıp, günah keçileri ilan ederek örtme geleneğini biliyoruz. Ancak içinde bulunduğumuz süreçte bu sadece komik olmaktan öteye gitmiyor.

18 yaşından küçükler

Son törende neredeyse bütün Emmy Ödülleri’ni toplayan Angels in America adlı televizyon filmi, CNBC-e’nin isabetli seçimiyle Türkiye’de de ekranlarda. Allah kısmet ederse 4. bölümünü de bugün izleyeceğiz. ABD’de iki ayrı oyun olarak sergilenmiş bulunan Tony Kushner’in eserinin ‘Milenyum Yaklaşıyor’ bölümü bitti, şimdi sırada Perestroyka Bölümü var. Gazetelerde çıkan bir RTÜK haberiyle fark ettim. Dizinin başında ’18 yaşından küçüklerin seyretmesi sakıncalıdır’ yazıyor. Üçüncü bölümde fark ettiğim bu önemli ayrıntıyı, önce o bölüme özgü sandım. Değilmiş. Her bölümün başında bu ibare yer alıyormuş. RTÜK de kendisine yapılan bir başvuruyu karara bağlayarak, dizinin saat 10’dan 11.30’a alınmasına karar vermiş.

Dünyada şiddet içeren ve açık seks sahneleri olan filmlerin yayımlanmasında benzer ibarelerin konulması, yayınların geç saate kaydırılması eğilimi var. Ancak bu dizi, her iki unsuru da içermiyor. Ne içeriyor? Eşcinsellik ve AIDS. Baba Bush döneminin muhafazakâr, hatta eşcinsel düşmanı politikaları nedeniyle AIDS ile mücadeleyi kulak ardı etmesine karşı, ABD’de yaşanan ciddi mücadele dönemine tekabül eden bu oyun da bu mücadelenin bir parçasıydı. Öyle anlaşılıyor ki CNBC-e de, RTÜK de eşcinsellik ve AIDS’i ahlaka aykırı kabul ediyor. İki erkeğin ilişkisini, dans etmesini izleyen 18 yaşından küçükler bu anlayışa göre, hemen eşcinsel olacaklar. Dünyanın birçok ülkesinde bu mücadelenin sürmesine karşın, henüz uluslararası anlaşmaların hepsinde cinsel eğilim, azınlık kavramının içine sokulmuş değil. Ama alenen ayrımcılık kabul ediliyor. RTÜK’ü anladık, çünkü kendileri bir sansür kurumu, iyi de CNBC-e’ye ne oluyor? Nasıl bir gayretkeşlik bu?

Yorumlar kapatıldı.