İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Azınlıklar Raporu´

Murat Belge

Son bir haftayı ‘Azınlıklar Raporu’ üstüne feryat figan geçirmekteyiz. Daha bir süre hayatımız böyle yürüyecek, anlaşılan. ‘Bir bardak içinde fırtına’ denebilecek yaygaralar kopacak adım başında ve birileri, birilerinin, duruma el koymasına uygun ve ‘meşru’ zemin yaratmak
üzere böyle bir ajitasyon yapacak.

Türkiye, bugünkü haliyle, belirli bir yaşa kadar gerçekle hiçbir ilgisi olmayan bilgilerle büyütülmüş bir çocuk ya da genç adama benziyor. Hani, ‘Boyun uzun, çok boylu boslu bir çocuksun’ demişler, o da öyle inanmış; oysa orta boyun üstünde değil. ‘Senin gibilere sarışın denir’ demişler, oysa bayağı esmer. ‘Bu göz renginin adı mavidir’ demişler, oysa göz rengi de koyu. Üstüne üstlük kimseyle görüştürmeden, herkesten izole ederek büyütmüşler; onun için bu bilgileri sınama imkânı da olmamış.

Şimdi, dış dünyaya çıkması için bir fırsat doğmuş -çıkacak ve kendine yeni bir hayat kuracak… Yetiştiren, büyütenlerde bir telaştır gidiyor: ‘Mavi gözlü olmadığını söyleyelim mi?’ Kimisi, ‘Evet’ diyor.

‘Bunca yıldır bu yalan dolan yetti. Artık bunların söylenmesi gerekir.’ Ötekiler kıyamet ediyor, ‘Hayır! Söyleyemezsiniz!’ diye. Çocuğun kendisinin öyle çok kesin bir tavrı da yok, üstelik. ‘Ya, öyle mi?’ deyip yeni durumu kolayca benimseyiverebilir, ama çevresindekilerin kavgası bitmiyor.

Bizim ülkede bu ‘azınlık’ kavramının temelinden ele alınması gerekiyor, bir kere. Böyle daha çok kavram var ki, bizim ülkede kullanılış biçimi yalnız bize özgü. Herkesin kullandığı bir terimi kullanıyor ama bundan yalnız bize özgü bir anlam çıkarıyoruz.

Onun için de oturup karşılıklı konuşmak, anlaşmak mümkün değil. Kullandığınız kelimelerin belirli bir anlamı olması üstünde karara varmamışsanız, konuşarak nasıl anlaşırsınız. Ama zaten bütün bu arızalar, yukarıda anlattığım çocuğa ‘sarışın’, ‘mavi gözlü’ vb. denmesinden başlamış. Kavramlar orada karışmış bir kere, düzeltilmesine de izin, imkân verilmemiş.

Şimdi üzerine bu kadar kıyamet koparılan bu rapor, aslında sadece bunu yapmaya çalışıyor: kelimelere bütün dünyada bilinen anlamını vermek ve Türkiye’nin durumunu doğru tanımlanmış bu kelimelerle yeniden anlatmak.

Biz burada (onu da kendimize benzeterek) ısrarla ‘İngiltere’ deriz, ama orada ‘Britanya’ ve ‘Birleşik Krallık’ denir.

Bu ‘üst kimlik’leri oluşturan dört etnik unsur vardır. Her birinin kendi haçı, kendi bayrağı, Britanya’nın bayrağı olan ‘Union Jack’te resmedilmiştir. Bayrağın adı, zaten, değişik unsurlar arasında bir birlik olduğunu anlatır. Orada kimse kalkıp ‘Biz İngiliziz! İskoç diyen haindir!’ diye konuşmaz. Çünkü konuşursa, o ‘birlik’ten eser kalmayacağını bilir.

Dikkat edilmesi gereken bir konu da bu:
o raporu o şekilde biçimlendirenler ve bu toplumda o raporda görülen biçimde düşünenler, bunu, Türkiye’nin hayatına bir bütün olarak devam edebilmesini sağlamak için yapıyorlar. Çünkü o ‘mürebbiler’in ‘sarışınsın, uzun boylusun’ diye büyüttüğü çocuğun verilen o bilgilerle bu dünyada kendi başına iki adım atmasına imkân yok.

Ayrıca, bu lakırdıları hiç kimse ilk kez işitmiyor bu ülkede. Yıllardır bunları söylemekten bizlerin de dilinde tüy bitti. Ama şimdi, başında ‘Başbakanlık’ yazan bir kurul buna benzer sözler söylüyor ya, ‘büyük’ şok bundan ötürü. Birileri böyle lakırdılar eder, ama devletimiz hiç tınmadan yoluna devam eder. Bildiğimiz yöntem budur. Bunun değişir gib olması, evet, gerçekten endişe verici. Yoksa değişiyor muyuz?

Yorumlar kapatıldı.