İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kim daha fazla değişecek

Gündüz Aktan

Bütün kişiler ve toplumlar kendileri dışındakilere karşı önyargılılar. Psikolojide buna ‘zorunlu’ (obligatory) olgu deniyor. Derrida’nın ‘karşıt kavram’, Freudçuların ‘uygun yansıtma hedefi’ diye niteledikleri ve günlük dilde ‘öteki’ dediğimiz olgunun arkasında hep bu önyargı var. Ama sorun önyargının patolojik yoğunlukta olup olmadığında.

Batı denen Avrupa uygarlığının, kendine özgü kültürel nedenlerle, kendisinden farklı ve aşağı gördüğü bazı toplumları çok şiddetli biçimde ötekileştirdiği konusunda geniş bir edebiyat var.

Hedef toplumların bir kısmı Avrupa sınırları dışında. Avrupa, oryantalizmle bu gibi toplumları, sömürgecilik sırasında ortaya çıkan antropolojiyle de daha alt gelişme düzeyindeki toplulukları, ‘bilimsel’ biçimde inceliyor. Öte yandan Avrupa’nın ötekileştirmesi kendi sınırları içindeki toplulukları da hedef alıyor. Bin yıllık anti-semitizm de buna örnek.

Batı uygarlığı, inkâr ettiği kötü yönlerini kendisinden farklı ve aşağı gördüğü topluluklara yansıtma yöntemiyle atarak ilerlemiş. Tabii bu mekanizmanın işlemesi Avrupa’nın aynı zamanda üstün bir güç konumunda olmasına bağlı. Yani hedef gruplar Avrupa’yı ötekileştiremiyor. Ötekileştirme iki taraflı eşit bir süreç değil.

Kendinden olmayanı dışlamanın en aşırı örneği soykırımla ilgili. Farklı ve ‘aşağı’ Yahudiler Holokost’la yok edildikten sonra, Avrupa, soykırıma tarihin her döneminde ve her toplumda rastlandığını; nitekim Türklerin Ermenilere ‘soykırım’ yapmasının ilk örneği oluşturduğunu; kendisi geçmişi kabul ederek anti-semit nefretten arındığını; bunu yapmayan Türklerinse Kürtlere karşı aynı yok edici tavır içinde olduğunu ileri sürüyor. Böylece günahkâr Türkler, günahlarından arınan Avrupalılarca kurulan AB’nin dışında tutuluyor.

Türklerin AB’ye girmeleri için bu ‘günahlarından’ arınmaları gerekiyor. Avrupa’nın başka hiçbir adaydan istemediği ‘değişim’ bu. Yani biz Osmanlı
gibi despotik olarak algılanan Kemalizm’den kurtulup demokrasiyi
‘gerçekten’ kurduktan ve azınlıkları ezmekten (ya da işkence etmekten) vazgeçip onların haklarını verdikten sonra AB’ye girebileceğiz.

Türkiye’nin demokrasi bakımından eksikleri olduğu doğru. Zaten yansıtma mekanizmasına hedef seçilen toplumların Avrupa’ya kıyasla hep eksikleri var. Sorun bu eksikliklerin nereden kaynaklandığında. Türkiye’deki eksiklikler gelişme ve kalkınma düzeyinin düşüklüğünden geliyorsa, bunları gelişip kalkınarak giderebiliriz. Oysa Avrupa’nın zihninde bizim eksikliklerimiz uygarlığa elverişli olmayan kültürümüzden ya da İslam’dan, yani kimliğimizden kaynaklanıyor ve değiştirilemez nitelikte. Bu nedenle yasal reformları aldatmaca sayıyorlar ve nasılsa uygulamaya geçemeyeceğimizi umuyorlar.

‘Değişemeyeceğimize’ ilişkin inançları kendi psikolojileri açısından yanlış değil. Normalde insanların ve toplumların iyi ve kötü yanları var. Bu ‘insanlığın durumu’ndan kaynaklanıyor. Avrupa insanlığın değişmeyen kötü yanlarını bize yansıtarak bizi normal insan kimliğimiz dışına çıkarıyor. Sonra da ‘Bunu değiştir de gel’ diyor. Yani bizim bize atılan Avrupa’nın kötü yanlarını değiştirmemiz bekleniyor. Bu imkânsız.

Bu şartlar altında AB içindeki sağlıklı güçler bizi üye yapabilirse, bu Avrupa için Fransız-Alman barışmasının da ötesine giden ve olağanüstü tarihi önem taşıyan bir ilk olacak. Aynı uygarlığın iki unsuru değil, farklı iki uygarlığın barışması büyük stratejik sonuçlar doğurmakla kalmayacak. Bizim gibi bir ötekisini, karşıt kavramı, yansıtma hedefini içine alması için bizim gelişmemiz yetmeyecek. Onların kendi iyi yanları yanında kötü yanlarını da kabullenerek normalleşmesi, yani metamorfoz niteliğinde değişime uğraması gerekecek. Fransızlar başta onları korkutan da bu.

AB içine girsek de ötekileşme tehlikesi devam edebilir. Avrupa kültürünün bin yıllık özelliği olan bu dışlamanın, müzakerelerin biteceği 10-15 yıl sonunda da süreceğine kuşku yok. Ama AB dışında kalsak bu açıdan daha da büyük tehlikeyle karşılaşabiliriz. Belki de bu macera referandumlarda sona erecek ve herkes kendi yoluna gidecek.

Yorumlar kapatıldı.