İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Çocuğa `zorunlu´ ayırımcılık

HACER YILDIRIM FOGGO

Azınlık okulları dışındaki devlet ve özel okullarda öğrenim gören Hıristiyan ve Musevi öğrenciler bazı okullarda Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersine “zorunlu” olarak katılıyorlar. Oysa 1990 yılında yürürlüğe giren genelgeyle bu derse girmek “zorunlu” olmaktan çıkartılıyor, 1992 yılındaki genelge ise bu görüşün tam aksini içeriyor. Bu iki genelge de okullarda uygulanıyor, bazı okullarda Hıristiyan ve Musevi öğrenciler bu derse girmezken bazı okullarda ise girmek zorunda kalıyorlar.

Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersine zorunlu olarak giren Kadıköy Özel Anabilim Lisesi öğrencisi D.Ü, derste Tanrı ile ilgili bilgi veren öğretmenine “Tanrı ruhtur” diyor. Öğretmen çocuğu “Sen konuşma otur yerine!” diye susturuyor. 10 yaşındaki Türkiye Cumhuriyeti’nin Hıristiyan vatandaşı sessiz bir şekilde arkadaşlarının şaşkın bakışları arasında sırasına gömülüyor. D.Ü eve gidince Presbiteryen Kiliseleri Ruhani Kurul Başkanı olan babasına olanları anlatıyor, baba Turgay Üçal her yıl yaptığı gibi oğlunun Din ve Ahlâk Bilgisi dersinden muaf tutulması için yazdığı dilekçe ile okulun yolunu tutuyor. Üçal Okul Müdürü Haluk Çelik’e 1990 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol, Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek, Milli Savunma Bakanı Sefa Giray ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı İmren Aykut’un da imzasının bulunduğu ve içeriğinde “Milli Eğitim Bakanlığı’nın teklifi üzerine azınlık okulları dışında kalan ilk ve orta öğretim okullarımızda öğrenim gören T.C. uyruklu Hıristiyanlık ve Musevilik dinlerine mensup öğrencilerin bu dinlerden birine mensup olduklarını belgelendirmeleri kaydıyla, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersine girmelerinin zorunlu olmadığı, ancak bu derse girmek istedikleri takdirde velilerinden yazılı dilekçe getirmelerinin gerekli olduğu hususunun kabulü kararlaştırıldı” ifadelerinin yer aldığı genelgeyi gösteriyor. Okul Müdürü Haluk Çelik de 1990 yılındaki genelgeden haberdar olmadığını Anayasa’nın 24. maddesinde yer alan “Din Kültürü ve Ahlâk öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır” maddesi ve 1992 genelgesine göre öğrencilerin bu derse girmek zorunda olduğunu söylüyor.

Başka dinler de …

Okul Müdürü Haluk Çelik’in sözünü ettiği genelge ise Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın 28 Şubat 1992 tarihli 47 sayılı kararı. Bu kararda Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersine girecek azınlık öğrencilerine yönelik şu ifadeler kullanılıyor: “Bu programın hazırlanmasında, okullarımızın bazı sınıflarında az sayıda da olsa Musevilik, Hıristiyanlık ve diğer dinlere mensup öğrencilerin bulunabileceği hususu da dikkate alınmıştır. Böylece milli kültür unsurlarını ve genel kültürü destekleyici nitelikte olmak üzere bu programdaki konuların detaylandırılması sırasına göre İslamiyet, Musevilik, Hıristiyanlık ve diğer dinler hakkındaki bilgilere de yer verilmiştir. Hiç şüphesiz bu bilgiler öğrencilerin inanç ve kültür dünyalarına genişlik kazandıracak ve başka dinden olanlara karşı daha toleranslı ve anlayışlı davranmalarını sağlayacaktır.”

Genelgede karar “Bu programda yüzde 99’u Müslüman olan ülkemizde İslam dinine ait bilgilere daha fazla ver verilmiş olması” diye devam ediyor. Hazırlanan Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi ders programı genelgesinde Avrupa Birliği süreci de dikkate alınarak Hıristiyan öğrencilere birtakım “özgürlükler” de verilir. Madde 4 “Azınlık okulları dışındaki okullarımızda öğrenim gören T.C. uyruklu Hıristiyanlık ve Musevilik dinlerine mensup öğrencilere; Kelime-i Şahadet, Kelime-i Tevhid, Besmele, Amentü, Ayet, Sure ve Namaz duaları ezberletilmeyecek, namaz, oruç, zekat ve hacca ait uygulamaya yönelik bilgiler öğretilmeyecektir. Dolayısıyla söz konusu öğrenciler aynı konulardan ölçme ve değerlendirme açısından sorumlu tutulmayacaklardır.”

Fakat Müslüman öğrenciler sınıfta Kelime-i Şahadet, Kelime-i Tevhid, Besmele, Amentü okuyup namaz kılarken azınlıkta kalan birkaç Hıristiyan öğrencinin o anda ne yapması gerektiği genelgede belirtilmiyor. Sınıfta gözlerini tavana dikebilir, yüzleri kızararak dua okuyan, namaz kılan arkadaşlarını izler ya da hülyalara dalarak zorunlu olarak girdikleri bu dersi ve kendilerine yapılan ayırımcılığı protesto edebilirler.

Okul Müdürü Haluk Çelik öğrenciler ve velilerin bu konudaki sorunlarını çözebilmek amacıyla 11 Ekim tarihinde İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bir dilekçe yazıyor. Dilekçede iki genelgedeki farklı kararlara ilişkin öğrenci ve velilerin tepkisinden de söz ediyor: “Kararlar veliler, öğrenciler, öğretmenler, okul yönetimleri tarafından farklı yorumlanarak farklı uygulamalar yapılmasına neden olmakta, bu durum da ‘eğitim ve öğretimde birlik’ esasının bozulmasına neden olmaktadır. Bu nedenle okul olarak birbiri ile çelişen kararların gözden geçirilerek T.C Anayasası’na aykırılığın giderilmesinin Avrupa Birliği entegrasyonu sürecindeki ülkemiz eğitim anlayışı bakımından önemli olduğu düşüncesindeyiz.”

Öğrenci velisi Turgay Üçal diğer okullarda da araştırma yaptığını, örneğin Koç Lisesi’nde Hıristiyan öğrencilerin bu derse girmediğini söylüyor.

Turgay Üçal’ın avukatı Erol Dora ise başka bir dilekçe yazarak geçtiğimiz hafta Milli Eğitim Bakanlığı’na gönderiyor. Bu uygulamanın “Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 14, Din Veya İnanca Dayanan Her Türlü Hoşgörüsüzlüğün ve Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Bildiri’nin 5 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ nin 9. ve 14. maddelerine ve diğer uluslararası antlaşmalara aykırı” olduğunu belirtiyor dilekçesinde. Avukat Erol Dora “Hıristiyan dinine mensup olan bir çok aile, büyük mağduriyetler yaşamakta ve okul idarecileriyle tartışmalara girmek zorunda kalmaktadırlar” diyor.

Sonuç olarak öğrenci de, veli de, okul müdürü de bu iki genelge arasında ne yapacaklarını şaşırmış bir durumda yazılan dilekçelerin yanıtını bekliyorlar. Türkiye’nin de altına imza attığı “Din Veya İnanca Dayanan Her Türlü Hoşgörüsüzlüğün ve Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Bildiri”nin “Çocuk Hakları” başlığı altındaki 5. maddesinin 2. fıkrası şöyle: “Her çocuk, din veya inanç konularında anne ve babasının ve varsa vasisinin dileğine uygun olan bir eğitime ulaşma hakkından yararlanır; çocuklar, kendi anne ve babasının veya vasisinin dileğine aykırı bir din veya inanç öğretimi almaya zorlanamaz; bu konuda çocukların yüksek menfaatleri, yönlendirici bir prensiptir.”

Yorumlar kapatıldı.