İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

PATRİK HAZRETLERİNİN ARD TELEVİZYONUNA DEMECİ

Alman Kilisesi tarafından 16 Ekim Cumartesi günü Kınalıada’daki kiliselerarası töreni izlemek üzere davet edilen Margarete STEINHAUSEN yönetimindeki Alman ARD televizyonu ekibi, ilk önce zor anlar yaşadı.

Kınalıada sokaklarını kameraya kaydetmeye çalışan TV ekibine, üç kişilik polis ekibi tarafından Adalar’ın SİT alanı olduğu ve izinsiz film çekilemeyeceği gerekçesiyle yasak konuldu. ARD ekibi izin almış olduklarını belirttiyse de, anlaşmazlık bir süre devam etti. Alman kilise yetkililerinin duruma açıklık getirmesiyle ve polis ekibiyle amirleri arasındaki uzun telefon görüşmelerinden sonra, TV ekibinin çekim yapmasına izin verildi.

Kilisedeki törenden sonra, bahçede Patrik Hazretlerine yaklaşan ARD ekibi, “Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci hakkında ne düşünüyorsunuz? Gayrimüslim azınlıklar olarak sorunlarınızın hala çözüme kavuşmamış olması Türkiye’nin Hristiyan karşıtı bir tutum sergilemeye devam ettiğini göstermiyor mu?”
sorularını yöneltti.

Patrik Hazretlerinin cevabı şöyle oldu:

“Bir Türkiye vatandaşı, bir Hristiyan ve bir Ermeni olarak, 1999’dan itibaren bu süreci aktif olarak benimsiyor ve katkıda bulunmaya çalışıyorum.
Türk halkının ezici çoğunluğunun AB’ye üyeliğini desteklediği gibi, Türkiye’
deki Ermeni Kilisesi ve toplumu da aynı arzuyu taşımaktadır. Bu sürecin ülkemizdeki yaşam koşullarını her alanda Avrupa norm ve standartlarına yükselteceğine, yapılan reformlarla ülkemizin adım adım daha da demokratikleşeceğine inanıyoruz.

“Avrupa ülkelerinde özellikle 1960’lardan beri dinler, inançlar, kültürler ve medeniyetlerarası diyalog amacıyla yüzlerce sempozyum, konferans ve toplantı düzenleyenlerden bazılarının Türkiye’nin üyeliğine dinsel nedenlerle karşı çıkmaları bana çok ilginç geliyor; bunu samimi bulmadığımı belirtmeliyim.

“Sorunlarımız elbette, ne yazık ki var. Ancak bu sorunların çözümü daha demokratik bir ortamda çok daha kolay olmaz mı? Ayrıca, ülkeyi yönetenlerde 19’uncu yüzyılın sonlarından kalan bir yabancı ve azınlık fobisi vardır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü yabancılara verilen kapitülasyonlara ve içteki azınlıkların sadakatsizliğine bağlamayı yeğlerler. Türkiye’de ülkenin AB’ye üye olmasına karşı olan odaklar işte bu kaygıyı ustalıkla kullanmaktadırlar. Bazı sorunların çözümlenmesindeki isteksizlikliği, ya da ‘geciktirelim, belki de değişmeye mecbur kalmadan hallederiz’ meyilini şahsen buna bağlıyorum.

“Avrupa’nın Türkiye’ye, Türkiye’nin de Avrupa’ya, her iki tarafın gelenekçi kesimlerinin ‘öteki’ne karşı güven duymaları gerekiyor gibi geliyor bana.
Daha çok güven aşılayan adımların atılmasına ihtiyaç olduğu kanısındayım.
Aralık ayında ‘üyelik müzakerelerine hazırız’ mesajı olabilir bu”.

Yorumlar kapatıldı.