İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Etyen Mahcupyan: Gönlümüzü ferahlatan haberler – Gazetem.net

Hava gene kasvetli, yaz bitiyor mu ne… Sıkıntıyla yataktan kalkıp yüzümü yıkamaya gittim. Canım hiç istemiyor ama gazeteler şimdi çoktan kapının önündedir. Günlük olarak yazmaya başladığımdan bu yana garip bir vazife bilincinin pençesinden kurtaramıyorum kendimi. İlle de o gazetelerin her sayfasına bakıp kesmem gerekiyor. Kesecek bir şey bulamadığım günler bir tür vicdan azabı duyduğumu bile söyleyebilirim. Sanki gazeteden aldığım maaşı haketmiyormuşum gibi bir duygu bu… Gazeteleri masaya yaydım. Gene aynı dehşet haberler. Bir süredir gazete muhabiri ve yöneticisi kılığında kişiler rüyalarıma dadanmış durumdalar. Uzun dişleriyle, kenarından kan sızan ağızlarıyla dehşet bir görüntü içinde sayfa hazırlıyorlar. Nedense tam benim yazdığım sayfaya gelindiğinde uyanıyorum. Komşumun dediğine göre, gecenin bir vakti ‘beni değil onu alın’ diye bağırmayı adet edinmişim. İki sayfa daha çevirdim: Yargıtay, MİT, ilaççılar, sel, doping… Başımın döndüğünü hissetmeme rağmen yerimden kalktım; gözlerim kararmıştı ama bu durumda neredeyse insiyaki olarak ne yapacağımı biliyorum. Doktorumun tavsiyesi üzerine, yemek tabaklarını koyduğum dolabın ikinci çekmecesindeki kullanılmış pilleri, hangi gömlekten kopmuş olduğu belli olmayan düğmeleri, ilkokulda kullandığım gönyeyi ve geçen yıl deniz kenarında bulduğum istiridye kabuklarını boşaltıp temizlemiştim. Şimdi orada gerektiğinde kullanılmak üzere tuttuğum ‘gönlümüzü ferahlatan haberler’ bulunmakta. Bunları bir arkadaş bana kesip getiriyor, çünkü ben ne kadar baksam da hiçbir gazetede gönlümüzü ferahlatacak hiçbir haber bulamıyorum… Doktoruma kalırsa bunun adı karamsarlık değil düpedüz karanlık sendromu imiş. Kendisi daha önde bir devlet teşekkülünde çalıştığı için iyi biliyor, ille de demokrat olacağım diye çırpınmanın sonucu olarak bazı insanlarda böyle ‘iyiyi farkedememe’ hastalığı oluşmuşmuş. Çekmeceye zorlukla da olsa ulaşıp, en üstteki iki haberi aldım. Bugün tek haber yeterli olmayacaktı…

“Hollanda Hükümet Politikaları Bilimsel Konseyi’nin hazırladığı bilimsel rapor ‘Türkiye şeriat devleti olmaz’ diyor.” Ohh içime su serpildi. Çünkü pek belli etmesem de sürekli bu korku bende mevcuttu. Acaba Türkiye şeriat devleti olur mu? Türk ordusu zayıflarsa bu dinciler bizi keser mi cinsinden bilimsel kaygılarımı doktoruma da açmıştım. Hatta doktorum “sakın onlara muhafazakar deme, sonra ne yapacakları belli olmaz” diye de uyarmıştı. Ama şimdi Avrupalı bilimciler bu tehlikenin olmadığını söylüyor. Demek ki Türkiye başka bir şey devleti olacak ama o tarafı beni hiç ilgilendirmiyor. Şeriat devleti olmasın da ne olursa olsun…

“Bulamaç Höyük kazısında bulunan yumurta büyüklüğündeki insan başı heykeli, Türklerin Anadolu’ya Ermeni’lerden önce geldiğini kanıtladı.” Valla işte bu gerçekten harika. İçimden bir ses sanki bu haberin bu yıl içinde geleceğini söylüyordu. Tam da AB mızıkçılığı yaklaşırken ve soykırım mavrası pişirilirken, alın size işte tam bilimsel bir gerçek. Madem ki Türkler Ermenilerden önce gelmişler, Ermenileri buradan atmaları da en doğal hakları olmalı…

Başımdaki ağırlığın aniden yokolduğunu hissettim. Perdeleri açtım; elele tutuşmuş çiftler, huzur içinde topaç çeviren bir çocuk, mahallenin kıdemli dondurmacısı… Derin bir nefes aldım. Uzaktan geçen bir yatta Ertuğrul Özkök’e benzeyen birini farkettim ama yanılmış da olabilirim. Moralim tamamen yerine gelmişti. Masadaki gazeteleri toplayıp, kapıcının alması için sahanlığa bıraktım. Perdeleri yeniden kapayıp, yatağıma gittim. Böylesine huzurlu bir uykuyu çoktandır tatmamıştım…

Yorumlar kapatıldı.