İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Göç edenlerin kurduğu her devlet aynı mı?

ABD’yi ve İsrail devletini kuran göçmenlere karşı yerli ahalinin tutumu, tüm dünyanın malumu. Peki Asya bozkırlarından kopup gelen ve kendilerine yurt arayan Türk göçerlerine karşı Anadolu’nun yerli halkı nasıl bir tutum takınmıştı?

EROL GÖKA

Birleşmiş Milletler kararlarını hiçe sayarak girişilen Irak harekatı ve sonrasında olanlar, duygu dünyalarımızı ve zihinlerimizi altüst etti. Başlangıçta Saddam’ı ve kitle imha silahlarını gerekçe göstererek yapılan harekatı meşrulaştırma girişimleri, şimdi Ortadoğu’daki rejimleri ve kargaşayı gerekçe göstererek “Büyük Ortadoğu” adı verilen bölgede yeni siyasal ve toplumsal bir yapılanmaya kapı aralama boyutuna ulaştı. Bu süreçte sıklıkla tuhaf benzetmeler gündeme geliyor. Benzetme konularından birisi de ABD’nin, modern İsrail devletinin ve Anadolu Türk devletlerinin kuruluşları. İstilacılığı ve zulmü tarihin basit bir cilvesi olarak göstermeye çalışanlar, böyle bir benzetme yaparak bizi can evimizden vuruyorlar. Güce dayalı istilacı bir hareketle istila edilen ülkenin toplumsal ve siyasal yapısını değiştirmenin mümkün ve sıradan bir olay olduğu fikri, zihinlerimize yerleşiyor.

Türk grup davranışı

Tarihsel gerçeklikler böylesine çarpıtılınca, artık tarih konuşma zamanıdır. Yeni dünya arayışlarının tarihsel ve kültürel bir zemine yaslanma gereği de ayrıca tarih konuşmayı zorunlu kılar. Elbette her topluluk gibi, biz Türklerin tarihi de, her açıdan pürü pak değil. Böyle olmasında bir beis de bulunmaz, insan olmanın olumsuz özelliklerinden Türkler de paylarına düşeni aldı. Bir süreden beri “Türk grup davranışı” alanında çalışıyorum ve Türklerin tarihsel ve toplumsal değişime dirençli davranış örüntülerinin neler olduğunu anla(t)ma gayreti içindeyim. Bugüne kadar daha çok kendine özgü modernleşme çabamızın önünde engel olarak duran, göçebe-çoban-savaşçı bir toplum olmanın ve Asya’daki bozkır ortamında yaşamanın doğal ve doğrudan bir sonucuymuş gibi görünen, itaati, gösteriş ve şatafatı önemseyen, yazıya ve özgün uygarlık girişimlerine pek değer vermeyen, hemşerici ve mafiyöz toplumsal yapılara kaynaklık eden olumsuz davranış özelliklerimiz üzerinde durdum. Elbette bu olumsuz özellikler, tarihte Türkleri niteleyen grup davranışlarının tamamını oluşturmazlar. Türklerin olumlu türden birçok grup davranışı da var.

Türklerin grup davranışının olumlu nitelikleri içinde öne çıkanlar, kadın-erkek ilişkilerine eşitlikçi bir bakışa sahip olmaları, asla ırkçı olmamaları ve inanılmaz bir dinsel hoşgörü potansiyeli barındırmalarıdır. Irkçı ve dinsel fanatik özellikler taşımaması alamet-i farikası olan ve göç etmek zorunda kalan bir topluluğun Anadolu’yu yurt edinme çabasından, tarihte istilacılığın kaçınılmazlığını savunmanın gerekçesini çıkartmak çok zordur. Aynı şekilde, ABD ve İsrail devletinin göç ortamında kuruluşlarıyla ve daha sonraki istilacı girişimleriyle, Türklerin Anadolu’ya gelişleri aynileştirilemez.

Türkiye-İsrail-ABD

Doğanın güçlükleri ve başedilmesi imkansız kalabalık Çin kuşatmasının baskıları sonucunda batıya göç eden ve tutunmaya çalışan Türk topluluklarının kendilerine yurt arayışları ile ABD ve İsrail’i kuran göçmenlerin yurt arayışı arasında, “göç” olgusu dışında bir benzerlik kurulamaz. Farklılık yalnızca, Türklerin kelimenin tam anlamıyla yersiz yurtsuz ve yoksul göçmen olmalarından diğerlerinin ise gücü ve parayı elinde bulundurmalarından yani göçmenden ziyade zengin turiste benzemelerinden kaynaklanmıyor. Göç edilen yerdeki yerli ahalinin göçmenlere karşı tutumu açısından da ciddi farklılıklar var ve asıl önemlisi de bu.

ABD’yi ve İsrail devletini kuran göçmenlere karşı yerli ahalinin tutumu, tüm dünyanın malumu. Peki Asya bozkırlarından kopup gelen ve kendilerine yurt arayan Türk göçerlerine karşı Anadolu’nun yerli halkı nasıl bir tutum takınmıştı? Bakalım…

“Her halükarda Bizans, başlangıçtan itibaren farklı Hıristiyan kiliselerinin varlığını kabul edememiş ve özellikle Doğu kiliselerinin asimilasyonuna gayret etmiş, bazen de onlara karşı çok sert yöntemler uygulamıştır. Bizans Anadolu’daki bu toplulukları Ortodokslaştırmak ve Rumlaştırmak emelindeydi. Çok önceden İmparator Heraklius, bütün akideleri monoteizm adı altında birleştirmeye teşebbüs etmişti. Bu tavırlar ve muameleler ise, Bizans ve Ortodoks Kilisesi’ne karşı büyük bir hoşnutsuzluk yaratmıştı.

Bu bakımdan Anadolu’nun Müslüman Türkler tarafından fethi karşısında, yerli Hıristiyan halkın Türklere karşı sistematik bir düşmanlık beslemedikleri anlaşılmaktadır. Hatta anlaşılan onlar, bu fetihleri, kendilerine karşı olmaktan çok, Bizans için bir cezalandırma olarak yorumlamışlar, bazı Bizanslılar başka Bizanslılara karşı Türklerden yardım istemişler ve fetihleri kolaylaştırmak için çaba göstermişlerdir. Özellikle Bizanslıların zulmü altında ezilen Süryaniler ile Ermenilerin Türklere bazı yardımlarda bulundukları biliniyor. Bizans’ın baskı ve zulmü ve Türklerin adaleti ve hoşgörüsü, Alparslan ve Melikşah dönemlerinde Anadolu’nun fethi esnasında, birçok şehirler ve kaleleri kendiliklerinden teslim olmaya götürmüştü. Din konusundaki tarafsız ve hoşgörülü tutumları sebebiyle Selçuklu sultanları ve mesela bir Melikşah yabancı din mensupları ve özellikle de Hıristiyan tarihçiler tarafından övülmektedir. Ermeni Mathieu, Ani’li Samuel ve Gürcü vakanüvisler bunun canlı örnekleridir.” (Türklerin Dini Tarihi, Ünver Günay ve Harun Güngör, Rağbet Yayınları, s. 378-382)

Türklerin etnik ve dinsel fanatizm tanımayan, adaletli tutumları Anadolu ahalisinin gönlünü adım adım fethediyor, birçok Rum Bizans’tan kaçıp Türklerin egemen olduğu bölgelerde yaşamak istiyordu. Bu arada Doğu ve Batı Hıristiyanlığı arasındaki çelişkiler de büyüyor, önceleri Batı Hıristiyanlığı içinde sayılan Ortodokslar da giderek Doğu Hıristiyanlığı içinde yer almaya başlıyordu. Hatta son Haçlı seferleri doğrudan doğruya Bizans’a yönelik olarak düzenlenmişti. Bizans halkının gönlü de giderek Türklerden tarafa yöneliyordu.

“Klasik örnek, Türklerin 1453’te İstanbul’u almaları olayı tarafından meydana getirilmektedir. Günümüz Türk tarihçilerinden biri, kentin kendi kendini verdiğini, Türk saldırısından önce içeriden fethedilmiş olduğunu savunmuştur. Aşırı olmakla birlikte bu tez yanlış değildir. Nitekim Ortodoks Kilisesi (Bizans uygarlığı da diyebilirdik), kendini kurtaracak yegane yol olan Latinlerle birleşmek yerine, Türklere boyun eğmeyi tercih etmiştir. Olayın karşısında, hemen oracıkta alınan bir ‘karar’dan söz etmeyelim. Söz konusu olan, bizzat Bizans’ın gerileme süreci kadar uzun olan ve Yunanlıları teolojik farklılıklarından ötürü ayrıldıkları Latinlere yaklaşmaktan gün be gün nefret ettiren uzun bir sürecin ulaştığı noktadır…” Bu sözlerin sahibi, ünlü tarihçi Fernand Braudel’dir. (Uygarlıkların Grameri, İmge Yayınları, s. 63)

Anadolu’ya gelmeleri sırasında henüz İslamiyet’i kabul eden Türkler, İslamiyet’e Emevi ve Abbasi döneminden bambaşka bir çehre kazandırdıkları gibi, dinsel ve etnik fanatizmleri bulunmayışı nedeniyle, bölge halkının tarihsel kültürel birikiminden etkilenmeye ve onlardan öğrenmeye de açıktır. Onların bu özellikleri Doğu Hıristiyanlığı ve İslamiyet arasında yepyeni iletişim imkanlarına yol açtı, bölgede alabildiğine karmaşık etnik ve dinsel yapılar, büyük bir huzur ve barış içinde yaşadılar. Doğu’dan gelen Moğol ve Batı’dan gelen Haçlı saldırılarına karşı ortak yurtlarını korudular, son zamanlara kadar Doğu Hıristiyanlığı ve İslamiyet arasındaki ittifakı, başarıyla sürdürdüler. Anadolu, barış ve huzur dolu bağrını, her zaman yeni gelen göçmenlere (İspanya Yahudileri, Kafkasyalılar vs.) açtı, onlar da kısa sürede diğerleriyle kaynaşarak, “millet” unsurları haline geldiler.

Son yüzyılda değişen dünya koşullarına ayak uydurma gayreti ve dünyadaki altüst oluşlar nedeniyle, birçok etnisiteden ve inançtan köken alan “millet” oluşumunun yara aldığı bir gerçek. Ama bin yılı aşkın bir süredir, Anadolu’yu ortak yurt olarak paylaşan insanların, bir arada yaşama arzularının bu yaraları sarıp saramayacakları henüz belli değil. Belli olan bir şey varsa, o da ABD, modern İsrail devleti ve Anadolu Türk devletlerinin göç eden insanlar tarafından kurulmaları dışında bir benzerliklerinin olmadığı.

Yorumlar kapatıldı.