İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye´nin Gururu Ara Güler´e Ermenistan’da `Ev-Müze´

Komşumuz Ermenistan’ın, bu yıl 14-23 ağustos tarıhleri arasında düzenlediği “tek ulus, Tek Ekin” başlıklı festivalde değişik ülkelerde yaşayan, ermeni kökenli sanatçı ve mimarların eserleri sergilendi. Ermenistan mimarlık müzesinde açılan sergide, Türkiye’nin imzasını İstanbullu mimarlarımızdan bizzat ve eserleriyle Jan Gavrilof, seramik sanatçısı Kayyuş Çelikmen, David Aynalı ve Nazaret Binatlıyan, orada hazır bulunamayıp göndererek ise, Yeprem Bulgam, Nurhan Canigyan, Diran Kuyumcuyan, Nişan Yağubyan ve Sasnuhi Muşluyan attılar. Aynı yerde, gerek ululararası foto dünyasına, gerekse dünyü foto tarihine, Türkiye’nin altın harflerle kaydolmasına neden olmuş, büyük usta Ara Güler (derderyan)’in foto eserleri de sergilenirken, erivan’da bin Ara Güler ev müzesinin açılacağı resmen ilan edildi.

Komşu Ermenistan, bağımsızlığını (1991) kazandığından beri zamanınrda dünyanın dört bir yanınında dağılmak zorunda bırakılmış(!) soydaşları aracılığıyla, turizmi canlı tutmak amacıyla her yaz türlü etkinlikler düzenliyor.

Geleneksel(Navaşartyan) Ermeni spor oyunları olimpiyatları, ermeni kökenli sinemacılar festivali, Ermeni asıllı dünya tiyatrocular toplantısı, Dünya Ermeni Öğrenciler ve gençleri buluşması, Ermenistan ve Diyaspora gazeteciler ve konferans vs. derken bu yıl da “Teak Ulus, Tek Ekin(Kültür) Festivalinindi sıra. Gerçi “Ulus Devlet” yönetim şekilleri ve toplumların tokkültürlülük gibi anlayışlanırın yerlerini yavaş yavaş “Demokratik çok uluslu” yönetim şekillerine ve toplumların “çok kültürlü” anlayışlarına terk ettikleri, şimdilerin gerçekliğinde , sanki bu dünyadan bilhabercesine, yeni kurulmakta olan bir devletin ve o toplumun artık “demode” olmuş modellerde hala ısrar etmesinin ne kadar sağlıklı oluşu başlı başına bir konu!…

Diğer yandan Ermenistan’ın mevcut şartlarda elinde çok seçeneklere sahip olduğunu söylemek de zor. 1991’de Türkiye’nin önüne birden bire çıkan, (“kürt realitesinin yanı sıra”) Bağımsız Ermenistan’ın realitesi ve haliyle o zamana dek bir Ermenistan politikası”na sahip olmayışı bizzat Türkiye’yi şaşkınlık konumuna itmişti. İşte bu şaşkınlık durumunun imdadına Ermenistan, Azerbaycan anlaşmazlığı yetişmişti. Karadağ sorunu’nu bahane eden “Büyük Türkiye” bugüne dek süren Ermenistan karayolunu bloke eden bir süreci başlatarak kendinci bir politika üretmişti!…Tıpkı…Kürt, Ege ve kıbrıs konularında zamınıda üretmiş olduğu ve daha birkaç ay öncesine kadar sürdürdüğü, çözümsüzlük politikalırı gibi…

Gelin görün ki halkların iradesinin önüne, hele hele git gide küçülen dünyamızda kolayca set çekilemiyordu. Gerek Azerbaycan, gerek ” Büyük Türkiye” zamınında önemli bir ayrıntıyı atlamışlardı: “Diyaspora Faktörü”

Her ne kadar eksik, yanlış ve sorunlu tellaki edilirse edilsin “Diyaspora faktörü” sayesinde Ermenistan’ın sıfır noktada üretim(sizlik) durumunda bile olsa yıkılmayıp tersine dimdik ayakta kalabileceği hesaplanmamıştı. İşte bu nedenlerden dolayı, Ermenistan’da turizm faktörü -şimdilik- başlıca soydaşlar yani diyaspora aracılığıyla dinamizm kazanmaktadır.

“Diyaspora”nın genel doğası gereği, Anauata’ın çekici gücü olmayıp, onun gerisinde olduğundan onun anlayacağı -çağdışı- dilden(“Tek Ulus, Tek Devlet” gibi) sloganlarla festivaller düzenleyip Ermenistan turizmi canlandırmaktır.

ERMENİSTAN’A EN YAKIN AMA EN UZAK SOYDAŞLAR: TÜRKİYE ERMENİLERİ

Ermenistana coğrafi olarak “en sıcak” ama tarihi olarak da “en soğuk” temasta olanlar, yaşadıkları ülke itibarıyle Türkiye Ermenileri olmuştur. Şimdi bu da değişiyor.

Buna karşın, Türkiye Ermenilerinin dolaysıyla(ister, istemez) Türkiye’nin Ermenistan’la olan “sıcak temas”‘nın bir de kültürel boyutu vardır, ki bu yaşamsal önemdedir.

Sovyetlerin ilk yıllarından beri, Dar-ül-bedayi’nin ve Muhsin Ertuğrul’un en yakın çevresinden, İstanbul’un tanınmış oyuncuları, başta efsanevi Vahram Papazyan olmak üzere Hraçya Nersesyan, Arman Gotikyan ve Tsolag Amerikyan, Ermenistan Tiyatrosunun kurucu sütunları olmuştur.

Sovyet Ermenistanın Mübelağasız dünyaca tanınmış “Devlet Akapella Korosu” nun kurucusu ve bugüne dek yönetmeni, bizim İstanbul Filharmonik Orkestrası ile Devlet Opera ve Balenin harika çocuklarından Ohannes Çekiç Keza. Ermenice’nin geçmiş ilk ve tek etimolojik sözlüğünün yazarı, beş dilbilimcisi, İstanbul samatya’dan Hraçya Acaryanı’da unutmayalım.

“Doğu” ve “Batı” olmak üzere ikiye ayrılan Ermenice Dilinin, edebi, incelikli, kıvraklığı ve akıcılığı, “Batı Ermenice” ye Atfedilmiştir.

Hala bugüne dek, vatanları olan Türkiye’ye sıkı sıkıya, asırlardan gelen kökleri itibariyle bağlı olan Türkiye, ermenilerini anavatanları Ermenistan’a ne kadar uzak tutulmaya çalışılırsa çalışılsın, halkların iradenin önüne set çekilmiyor işte. Sovyetlerden beri, Dağlık Karabağ Cumhuryeti’nin başkenti, Steponagert’te olan “Ermeni Devlet Tiyatrosu’nun adı İstanbullu Vahram Papazyan’a affedildiği ve tiyatro bahçesinde heykeli olduğu gibi, işte bugünde Erivan’ın göbeğinde, Türkiye’yi -foto alanında- dünyada TÜRKİYE yapan Ara Güler’in “Ev- Müzesi” açılıyor.

Zamınında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendince “Devlet sanatçısı” Payesini, sevgili Fikret Otyam’ın deyimiyle: sırf ermeni olduğu için, verilmeyen Ara Güler’e, en güzel özürü ve mükafatı türk demokrat arkadaşları, ona müthiş güzellikte bir albüm hazırlayarak vermişlerdi. Önemli olanda buydu zaten.

Ortak coğrafyaların ortak kültürel değerlerinden ortak övünçler, çıkarmak, HEP BİRLİKTE aynı insandan onur duymak, işte bu olsa gerek!…

“Hayır senin değil, asıl benim!” demek yerine “Bu değer her ikimize malolmuş!” diyebilme bilincine ermek…

Raffi A. Hermonn

Yorumlar kapatıldı.