İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Lozan, birinci uyum paketi miydi?

İPEK ÇALIŞLAR

”Değişmemek dinler için bir zarurettir. Esaslarını dinden alan kanunlar gelişmeye engel olurlar. Kanunlar dine dayanırsa farklı dinlere mensup tebaa için ayrı ayrı kanun yapmak icabeder. Devlet yalnız tebaası ile değil ecnebilerle de temas halindedir. Bu da kapitülasyon gerektirir.” 1926 yılı Nisanı’nda, Adalet Vekili Mahmut Esat Bozkurt, Medeni Kanunu Meclis’e sunarken böyle diyordu.

Lozan görüşmeleri Kasım 1922’de başladı, görüşmeler kısa bir kesinti dışında yaklaşık bir buçuk yıl sürdü. Anlaşma 24 Temmuz 1924’te imzalandı. Türkiye’de Medeni Kanun tartışılırken eş zamanlı olarak Lozan’da da tartışıldı. Lozan ve Medeni Kanun arasında ilginç bir ilişki olduğu görülüyor.

Medeni Kanun’un çıkış sürecine bakıp, anıları karıştırdığımızda AB uyum paketinden yıllar önce Türkiye benzer bir süreci de Lozan ile yaşamış mıydı, yoksa Cumhuriyet’in ilk “uyum paketi” Lozan Antlaşması mıydı sorusu akıllara geliyor…

“Din devleti olmayacağız”

Batılı devletlerle pürüzleri çözmek ve barış anlaşması imzalamak için Lozan’da masaya oturan Türkiye, din devleti olmayacağına dair sözler vermişti. Çünkü din devleti olmak azınlıkları olan bir ülke için çok hukuklu bir sistemi de zorunlu kılacaktı.

Mahmut Esat Bozkurt, 1926 Medeni Kanunu’nun gerekçesine de yazılan konuşmasını şöyle sürdürmüştü: “Muasır medeniyeti kendimize uyduramayız, kendimizi medeniyete uydurmak zorundayız. Medeniyet din ve dünyayı ayrı görmektir. Türk Medeni kanunu ile birlikte azınlıklar Lozan anlaşmasının kendilerine verdiği haklardan vazgeçtiklerini Adliye Vekaleti’ne bildirmişlerdir. Bu kanunla birlikte eski medeniyetlerin kapısı kapanacak, muasır medeniyetin içine girilecektir.”

Lozan’da Azınlıklar meselesi görüşülürken Türk tarafı, Batı dünyasındaki Medeni Kanun anlayışını benimseyeceğini ve bunda kararlı olduğunu dile getirmişti. Lozan görüşmelerine İsmet İnönü’nün yanında ikinci adam olarak katılan Rıza Nur anılarında, konunun sık sık gündeme geldiğini yazıyor. Rıza Nur’un anlatımına göre, “Sizin kanunlarınız dindir, Hıristiyanları Müslüman kanunu ile hükmettiremeyiz” bastırması karşısında Batılı devletlere dinin devletten ayrılacağını, Avrupa medeni kanununun tatbik edileceğini, bu yüzden Hıristiyanlar için imtiyazlara gerek olmadığını söylemişlerdi.

Aile yasası tartışmaları

Dine dayalı hukuk sistemini sürdürmek isteyenlere karşı Mustafa Kemal ve modernleşme yanlılarının ciddi bir kavga verdiklerini biliyoruz.

Aileyi düzenleyecek yasanın ilk şekli 1923 yılının son aylarında ortaya çıktı. Tamamlanması ise neredeyse üç yıl aldı. Hazırlanan ilk tasarı yeterince radikal değildi. Çünkü, Osmanlı’nın 1917 tarihli Aile Kararnamesi’ndeki kimi hükümler değiştirilip Meclis’e sunulmuştu.

Osmanlı, 1917 yılında çıkarttığı Aile Kararnamesi ile kimi reformlar getirmişti: Kadına boşanma hakkı tanınmış, erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesi yargıç iznine tabi kılınmış, evlilik listelerinin asılması sağlanmış, evlenme yaşı da yükseltilmişti. Ne var ki yeni tasarı yürürlükteki Aile Kararnamesi’ni esas alıyor, ancak daha laik ve ulusun örflerine saygılı bir orta yol öneriyordu. Müslüman olanla olmayan arasındaki ayrım bir ölçüde kaldırılıyor, bir anlamda Lozan’ın da gereği yerine getiriliyordu. Ancak kadınlar ve yüzü Batı’ya dönük bir düzen kurmak isteyenler tasarının bu halinden çok endişeliydi. Çünkü çok eşlilik ve erkeğin kadını “boş düş” diyerek boşama geleneğine dokunulmuyordu.

Değişim için öncü kadınların desteğine ihtiyaç vardı. Kadın hareketi oldukça hareketli bir dönem yaşıyordu. 17 Ocak 1924’te kuruluş iznini bekleyen Nezihe Muhiddin başkanlığındaki Kadınlar Halk Fırkası İstanbul’daki Türk Ocağı binasında 300 kadının katıldığı büyük bir konferans topladı. Bu toplantı sırasında kadınlar tasarının çok eşliliği ve talakı (erkeğin tek taraflı boşama yetkisi) koruyan hükümlerini kıyasıya eleştirdiler. Bu kanunu bu haliyle istemiyoruz, dediler. Kadınlar eşitlikçi bir Medeni Kanun’da ısrarlıydı. Kadınlara mahsus bu toplantıya katılan birkaç erkekten biri olan İstiklal Mahkemesi yargıcı Vasıf Bey, kadınlardan yana bir tavır alarak Meclisin de kanunu bu haliyle çıkarmak istemediğini ima eden bir konuşma yaptı. Vasıf Bey toplantıya katılan kadınlara, konuyu izlemek için bir komisyon oluşturmalarını önerdi. Oluşturulan komisyondaki isimler arasında Halide Edib, Sabiha Sertel ve Nezihe Muhiddin de yer alıyordu.

Önce, Medeni Kanun’un önündeki engelleri kaldırmak gerekiyordu. 3 Mart 1924’te Hilafet kaldırıldı, yasaların hazırlanmasında rol oynayan şeriat komisyonunun işlevi sona erdirildi. Şeriat Mahkemeleri tarihe karıştı. Mustafa Kemal, Medeni Hukuk’ta izlenecek yolun, muasır medeniyet yolu olacağını Meclisten duyurdu.

1925 yılında Mahmut Esat (Bozkurt) Adalet Vekilliği’ne getirildi.

İsviçre’de hukuk öğrenimi görmüş yeni vekil, yasa çalışmalarını devraldı. Ancak kısa bir süre sonra Mustafa Kemal, ani bir kararla o ana kadar yapılmış tüm çalışmaların iptalini istedi. Önde gelen hukukçulardan ve üniversite profesörlerinden bir heyet oluşturuldu. Görevleri İsviçre Medeni Kanunu’nu Türkçe’ye çevirmek ve gerektiğinde uyarlamaktı. Mahmut Esat Bozkurt, yasanın ruhu bozulacak korkusuyla uyarlamaların da çok sınırlı olmasını sağladı.

Neden İsviçre?

Medeni Kanu’nun İsviçre’den alınmasının iki nedeni vardı. Bu ülkede Alman, Fransız ve İtalyanlar bir arada yaşadığı için İsviçre’nin yasaları diğerlerine göre daha esnekti. İsviçre Medeni Kanunu Fransız ve Alman Medeni yasalarına göre daha modern ve kadından yana bulunmuştu. Satır satır çevrilen ve tasarı haline getirilen Medeni Kanun’un kabulü sırasında herhangi bir tartışma yaşanmadı. Basında hiçbir eleştiri çıkmadı. Çünkü 1929’a dek yürürlükte kalan Takrir-i Sükun Kanunu reformlara karşı eleştiri yapmayı engelliyordu. İtirazı olan milletvekilleri de seslerini çıkartmamışlardı.

Kanunun Resmi Gazete’de yayımlanması üzerine, eski yaşamdaki kolaylıkları kullanmak isteyen yüzlerce erkek Beyoğlu ve İstanbul Noterlik Dairelerine başvurdu. Yürürlüğe kadar geçecek olan süreyi “değerlendirmek” istiyorlardı. Medeni Kanun, Meclis’te kabul edilmesinden (4 Nisan 1926) tam altı ay sonra 4 Ekim 1926’da yürürlüğe girecekti.

Medeni Kanun sürecindeki gelgitler sırasında Mustafa Kemal de evli bir erkekti. Ancak kaderin cilvesi, o da Latife Hanım’ı 5 Ağustos 1925 tarihinde eski hukuk çerçevesinde boşayacaktı.

Kaynak

Caporal, Bernard; Kemalizm ve Kemalizm Sonrasında Türk Kadını 3; Yeni Gün Haber Ajansı; 1999

Rıza Nur; Hayat ve Hatıralarım 2; İşaret Yayınları; 1992 Zihnioğlu, Yaprak; Kadınsız İnkılap; Metis 2003

Yorumlar kapatıldı.