İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

KORAY DÜZGÖREN: Sık sık ‘üzülen’ bir gizli örgüt… – YENI SAFAK

Avusturya’da yakalanan Alaattin Çakıcı’nın
üzerinde
bulunan eski bir MİT mensubuna ait yeşil pasaport nedeniyle MİT bir
açıklama yaptı…

Olay nedeniyle ‘üzüntü’ duyduğunu
söyledi.

MİT, bilindiği gibi bir kamu kuruluşu; devletin gizli
istihbarat örgütü. Netice olarak bir tüzel kişilik…

Bir tüzel kişiliğin, bir şahıs gibi, bir
özel kişi gibi nasıl üzüntü duyabileceğini anlamak
tabii mümkün değil.

Bir tüzel kişi, bir kurum, olsa olsa
‘üzüntü’ye neden olan meseleler hakkında kendi
içinde bir soruşturma başlatır.

Kurumun ‘üzülmesi’ sonucunu doğuran
sebepleri ortaya çıkartır. Bunu kamuoyuna açıklar.

Daha doğrusu bunu kendisinin yapması yerine
bağımsız bir kurumun yapmasıdır. Ama ne yazık ki Türkiye’de
böyle bir
uygulama söz konusu değil.

Askerleri askeri müfettişler, polisleri polis
müfettişleri denetler. Onlar da hiyerarşik yapı içinde emir
komuta
düzenini bozacak bir şey yapamazlar.

Netice olarak bir iki idari soruşturma
sonrasında meseleler kapatılır. Bu meseleler genellikle örgüt
içindeki
iktidar ve hiyararşiye eğemen olma kavgası nedeniyle ortaya
çıktığı
için siyasi güç odaklarına yakın olan kanat punduna
getirdiği an rakip
kanadı tasfiye ya da pasifize eder.

Birileri tepelere tırmanırken diğerleri kızaklara
çekilir ve uygun bir zamanda da emekli edilirler.

Bu son olay MİT’in ilk ‘üzülmesi’ değil.
MİT, sık
sık ‘üzülen’ kurumların başında geliyor. ‘Üzlüyor’,
çünkü gizliliğin
verdiği rahatlıkla ve kimseye hesap vermeme geleneğinin getirdiği
fütursuzlukla kendisini ‘üzen’ sebeplerden kurtulmak, arınmak
yerine,
“kol kırılır yen içinde” politikası uygulamaya devam ediyor.

Şu Çakıcı olayına bir bakalım:

Örgütün eski yöneticilerinden
Mehmet Eymür’ün de
kendi sitesinde belirttiği gibi, MİT’in bir kanadı Çakıcı’yı
kullanmaya
karar veriyor. Başka bir kanat ise buna karşı çıkıyor. Hatta bu
nedenle
taraflar yumruklaşacaj kadar birbirlerine giriyor.

Meğerse ne bulunmaz, ne değerli bir elemanmış şu
Çakıcı!..

Bir süre sonra, galiba Çakıcı, kendisini
kullandığını zannedenleri ve hatta bütün
örgütü kullanmaya başlıyor.

Sadece örgütü değil, ülkeyi
yöneten siyasileri ve hatta onlarla içli dışlı olan iş
çevrelerini de yönetmeye başlıyor.

Başı sıkışanın başvurduğu bir çare makamı
oluyor…
Bazan bir siyasi lidere kongre kazandırıp onun başbakan olmasını
sağlıyor. Bazan bir spor klubünde kongre sonucunu belirliyor.
Çoğu
zaman da devlet ihalelerini paylaştırıyor.

Onunla konuşmayan bakan, milletvekili, işadamı yok
gibi.

Bu arada MİT’in ve polisin birçok elemanını ve
yöneticisini özel kalemi gibi kullanabiliyor.

Kırmızı pasaport mu lazım.. MİT’ten ya da, farketmez,
bir MİT’çiden alıyor.

Yeşil mi lazım? Yine, emekli de olsa bir başka
MİT’çiden temin edebiliyor.

Sonra olup bitenden örgüt olarak MİT
‘üzüntü’ duyuyor…

Bu işin sorumluluğu böylece soyut ‘ bir
üzüntü’ ye havale ediliyor.

Elinde bakanların, işadamlarının karanlık ilişkilerine
dair ses bantları bulunuyor.

Bu memlekette herkesin bir açığı var. Herkes
herkesi kontrol ediyor, izlettiriyor, dinletiyor.

Devletin gizli açık örgütleri de bu
karanlık ve pis işlerin içinde cirit atıyor.

Çok sıkışıldı mı Ermeni meselesine can simidi
gibi sarılma kolaycılığı var.

Hesap verilmesi mümkün olmayan noktalarda
‘üzüntü’
duymanın da yeterli olmadığı hallerde vatanseverlik numaraları ortaya
atılıyor.

“Bu kahramanlar var ya bu kahramanlar, Ermeni
terör çeteleriyle mücadele etmiş kahramanlardır”
deniliyor.

Yerseniz…

Mehmet Eymür ise sitesinde, son olayda yine
ortaya atılan bu ‘Ermeni çetelerle mücadele’ masalının
yalan olduğunu söylüyor.

Yeşil pasaportunu, çok kötü bir
tesadüf bu ya,
Çakıcı’yı ziyaret ettiği sırada, üstelik de nüfus
kağıdı ile birlikte
düşürdüğünü söyleyen eski MİT’çi
(Bizim bildiğimiz bir MİT’çinin
örgütüyle bağlantısı pek kesilmez) Çakıcı ile
Ermeni çeteçilere karşı
mücade ettikleri mavalını yutturmaya çalışıyor.

Eski MİT’çi, Susurluk kazasında ölen
Abdullah Çatlı ile de Asala’ya karşı eylemler yaptığını
söylüyor.

Şimdi siz bu kahramana, yine devlete hizmet etmiş
başka bir vatan evladına pasaportunu verdiği için ne
yapabilirsiniz?

Bu açıdan ben, MİT’in bu olayla ilgili olarak
‘üzüntü’lerini bildirmesine teessüf ediyorum.

Onun MİT’te amirliğini de yapmış olan eski
MİT’çi Eymür bakın ne diyor?

“Akıllı, çalışkan, İngilizce ve Fransızca
bilen,
başarılı bir memurdu. Tek kusuru menfaatlerini fazla kollamasıydı.
Demek ki o zaman çok üzerinde durmadığımız bu yapısı zaman
içinde ona
suç işletecek derecede gelişmiş.”

Ne komik… Böylesine önemsiz bir kusurun
üzerinde durmaya tabii ki ne gerek var?

“Tek kusuru menfaatlerini fazlaca kollaması”ymış.

Böyle bir elemanı bünyesinde barındıran bir
örgüt niçin ‘üzülür’, anlamak
mümkün değil.

Yine de bu ‘üzüntü’ bildirimini, bir
şeffaflaşma ve kamuoyuna yönelme çabası olarak
değerlendirmek lazım.

Genelde bu gibi olaylar hakında hiçbir
açıklama yapılmadığını biliyoruz. Olmamış gibi davranılır ve
unutulmaya terkedilirdi.

O nedenle buna da şükür…

Yorumlar kapatıldı.