İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

TANER AKÇAM:’Ne oldu’ sorusuna yanıtlar – Radikal Kitap

ERMENİ SOYKIRIMINDA KURUMSAL ROLLER
Vahakn N. Dadrian, çeviren: Attila Tuygan, Belge Yayınları, 2004, 329 sayfa, 16
milyon lira.

Belge Yayınları, Vahakn N. Dadrian’ın çeşitli makalelerini derleyerek bir
kitap olarak yayımladı. ‘Toplu Makaleler Kitap 1’ denmesi de devamının
geleceğini gösteriyor. Belge Yayınları’nı kutlamak gerek. Yaptıkları, Türkiye’de,
konuya ilişkin tartışmalar açısından paha biçilmez bir girişim, çünkü bu
çeviriler sayesinde Türk okuyucu, uluslararası planda konunun tartışılış ve ele
alınış tarzı konusunda başlangıç da olsa, bir fikre sahip olabilecek.

V. N. Dadrian, sadece Ermeni soykırımı konusunda değil, genel olarak soykırım
bilimi alanının en önemli otoritelerinden birisidir. Dadrian’ı önemli kılan
sadece en az beş ayrı dile, ana dili gibi egemen olması; başta Ermeni soykırımı
olmak üzere, diğer soykırımlar konusundaki derin bilgisi değildir. Ermeni
soykırımı konusunda ağırlıklı olarak Türkçe kaynakları kullanmayı tercih etmesi,
zorunlu olmadıkça diğer kaynaklara başvurmaması onun bir başka ayırıcı
özelliğidir.

Kitap bir makaleler derlemesi olduğu için, Dadrian, Ermeni soykırımı
konusundaki görüşlerini sistemli olarak sunmuyor. Gerçi, ‘bir yorum denemesi’
adlı makalesinde bir çerçeve çiziyor ama son derece sınırlı. Kitap, çeşitli
Osmanlı kurumlarının soykırımdaki rolünü incelemeye ayrılmış toplam sekiz
makaleden oluşuyor. Parti ve Devlet ilişkisi, parti ve ordu ilişkisi, ordunun
soykırımdaki rolü, Teşkilat-ı Mahsusa ve soykırım, doktorların özel rolü,
İttihatçı yöneticilere karşı açılan ana davanın iddianamesinin analizi başta
olmak üzere, Trabzon, Yozgat dahil toplam dört dava sırasında gün ışığına çıkan
bilgilerin değerlendirilmesi makalelerin ağırlıklı ilgilendiği konular arasında
geliyor.

Bilgi bombardımanı

Okuyucunun makalelerden ilk elde ettiği intibanın, bir ‘bilgi bombardımanı’
olduğunu söyleyebiliriz. Hele hele, konuya ilişkin tartışmalara yabancı ise ve "Ermeniler
sadece sürüldü, o sırada havalar kötüydü, savaş vardı, yolda besinsizlikten ve
de bazı çetelerin kontrol edilemeyen saldırılarından öldürler ama zaten
Müslümanlar da besinsiz idi, ölüyorlardı", gibi 85 yıldır söylenen ninni ile
büyümüşlerse, Dadrian’ın kitabından elde edecekleri bilgiler ile
yaşayacaklarının bir şok olacağını da ileri sürebiliriz.

Dadrian, son derece titiz bir çalışma ile ve esas olarak Osmanlı-Türk
belgelerine dayanarak 1915’in planlanması ve uygulanması konusunda son derece
detay bilgiler sunuyor. Yabancı arşiv belgelerine sadece, Türk kaynaklarından
elde ettiği bilgi ve belgeleri teyit etmek amacıyla başvuruyor. Bu metod
sayesinde, değişik arşivlerdeki bilgilerin birbirleriyle çeliştiği yolundaki
inancın yanlış olduğunu da görmüş oluyoruz. Farklı kaynaklar, birbirlerinden
habersiz aynı bilgileri aktarmaktadır ve birbirleri ile uyum içindedirler.

Dadrian’ın aktardığı bilgilerden, hem soykırımın nasıl organize edilmiş
olduğu konusunda hem de tek tek kişilerin rolleri konusunda detaylı bilgiye
sahip oluyoruz. Burada bu bilgileri tek tek aktarma şansımız yok ama eğer
okuyucu, örneğin, III. Ordu Komutanı Mahmut Kamil Paşa, Miralay Seyfi (Düzgören),
Halil Paşa, Ali İhsan Sabis gibi ordu komutanları ve karargâh subayları hakkında
bilgi sahibi olmak istiyorsa, ilgili makalelere bakabilirler.

Dadrian, tek yanlı bir resim sunmuyor. Örneğin, soykırımın organize
edilmesine doğrudan katılan ordu mensupları kadar buna muhalefet eden ordu
kumandanlarını da tek tek sayıyor. Bunların ya mahkeme ifadelerine ya da
verdikleri beyanatlara yer veriyor. Mahmut Kamil’den sonra, III. Ordu komutanı
olan Vehip Paşa bu subayların başında geliyor. Trabzon Garnizon komutanı Avni
Paşa; Harput Kumandanı ve 1915 yaz ve sonbaharında eyaletin Vali Muavini
Süleyman Faik Paşa, Sivas III. Ordu 10. (Müfreze) Kolordu kumandanı emekli
Pertev Paşa bunlardan sadece bazı isimler.

Erzincan hastaneleri

Doktorlar hakkında yazdıkları da oldukça detay bilgilerle dolu. Gerçi,
birçoğu doktor olmalarına rağmen, bu mesleği icra etmeyen kişiler. Bu
doktorların, özel olarak doktorluk meslekleri nedeniyle icra ettikleri herhangi
bir rol olmadığı için, onların ‘doktorların rolü’ gibi bir makalede ele
alınmaları çok anlamlı gözükmüyor. Herhalde Dadrian, bizim 1968 kuşağının, ‘tıbbiyeden
her şey çıkar, arada sırada da doktor çıkar’, deyişini bilemediği için,
doktorların bu denli siyasetle haşır-neşir olmalarına özel bir anlam vermek
istiyor. Ama onun doğrudan doktorluk mesleği ve soykırım konusunda aktardıkları
bilgiler kelimenin gerçek anlamıyla tüyler ürpertici. Bunların başında, başta
Erzincan hastanelerinde Ermenilerin kobay olarak kullanılması konusu geliyor.
Yüzlerce Ermeni bu tıbbi deneylerle bilerek öldürülüyor. Benzeri öldürme
olayları, Trabzon ve Halep’te de var. Daha sonra, bu deneyler sanki hayvanlar
üzerinde yapılmış gibi, sadece Türkiye’de değil, Almanya’da da bilimsel
makaleler yayınlanıyor.

Bugün açısından daha da vahim olan başka bir şey de öğreniyoruz. Dadrian, bu
doktorlardan Erzincan Askeri Hastanesi’ndeki deneylerin sorumlusu Dr. Hamdi Suat
(Aknar) adına Beyazıt İstanbul Kampüsü’nde adına kurulmuş anıt bir müzenin
varlığından haberdar ediyor bizleri ve bu şahsın Türkiye’de ‘bakteriyolojinin
babası’ olarak bilindiğini aktarıyor. Şüphesiz, bu üniversite mensuplarının hiç
birisi, bu kişinin Nazi doktorlarını önceleyen deneyleri hakkında bilgi sahibi
değildir. Dadrian’ın verdiği bilgilere göre, Ermenilere yönelik bu cinayetleri
açığa çıkartanlar da Türk doktorları: Cerrah Cemal Haydar ve Dr. Salaheddin (Erzincan
Kızılay Hastanesi Baştabibi). Acaba bu kitabı okuduktan sonra, İstanbul
Üniversitesi öğrencileri, bu müzenin adının bu iki doktordan birisine verilmesi
için bir kampanya başlatırlar mı?

Kitapta, bunun gibi yüzlerce çarpıcı bilgi var. Bunlardan bir tanesi de,
Taşnak Partisi yöneticilerinin anılarından aktarılanlar. Taşnak ileri gelenleri,
ya öldürülmeden önce yazdıkları günlüklerinde ya da hayatta kalanların sonradan
yazdıkları anılarda 1913-14 yıllarında İttihatçı yöneticelerle yaptıkları
görüşmeleri aktarıyorlar. Bence soykırıma giden sürecin, psikolojik boyutunu
anlamamıza yarayacak son derece değerli bilgiler bunlar. Bir tarafta, reformlar
konusunda verilen sözlerin yerine getirilmemesinden, kandırılmaktan bıkmış ve
son bir umut olarak dış devletlere güven bağlamak isteyen Taşnak yöneticileri;
diğer taraftan dış devletlerin müdahelesinin Makedonya’da yarattığı benzeri
sonuçları Doğu Anadolu’da da yaratacağına kesin olarak inanan İttihatçı önderler.
İttihatçılar, daha 1913 yılında, Doğu Anadolu’da Makedonya benzeri bir reform
paketine asla müsade etmeyeceklerini ve buna mecbur kalırlarsa, ‘milletlerinin
başına kötü şeyler gelebileceği’ konusunda Taşnakları uyarıyorlar. Bu bilgiler,
1914 Şubat’ında, Yeniköy anlaşması olarak bilinen, Ermeni reform programının
soykırımın hayata geçmesindeki özel yerini göstermesi açısından son derece
anlamlı. İttihatçı yöneticiler bu reform paketinin uygulanmasını, ‘Türk
milletinin varlık ve yokluk’ sorunu olarak algılıyorlar ve Doğu’da ikinci bir
Balkan felaketi yaşamak istemiyorlar, (sayfa 16-28 arasındaki bilgiler).

Yeni bir çerçeve

‘Ermeni Soykırımı: Bir Yorum’ makalesinde Dadrian’ın soykırım konusundaki
temel görüşlerini çok özet olarak okumak mümkün. Dadrian’a göre, ana sorun,
Osmanlı teokratik sisteminin Müslümanlarla Gayrımüslimler arasında eşitlik
tanımayan karakteridir. Ermenilerin ikinci sınıf, eşit olmayan vatandaş olma
durumlarına son verilerek, genel eşitliğin sağlanması yönündeki çabaların
başarısızlığı sorunun özünü oluşturur. Reform çabalarının başarısız olduğu
noktada, Balkan modeli olarak adlandırılabilecek bir model Ermeni konusunda da
yürürlüğe girmiş ve savaş özel koşullarında soykırım halini almıştır. Bu modele
göre, dış ülkeler reform konusunda bastırıyorlar, bu bastırmalar sonuçta belli
anlaşmalar ile sonuçlanıyor (Berlin Anlaşması’nın 23. maddesi Makedonya ile
ilgilidir) ve ama uygulama gelmeyince de, dış güçlerden de güvence alan
milliyetçi-ihtilalci hareketler gündeme geliyor. Osmanlı yöneticileri bu
milliyetçi hareketlere, daha fazla bir şiddet ile cevap veriyor ve katliamlara
başvurmaktan çekinmiyor. Balkanlarda şiddet sprialini artıran bu gelişmeler
nasıl 1912 Balkan harbine yol açtı ve Balkanlar’ın kaybı ile sonuçlandı ise,
Ermeni konusunda da gelişmeler önce, Berlin anlaşmasının 61. maddesi ile başladı;
verilen sözlerin yerine getirilmemesi, şiddete de başvuran Ermeni milliyetçi
örgütlerini doğurdu. Abdülhamit katliamları bu ikiliye (reform ve milliyetçi
hareket) bir cevap gibidir. Bu şiddet spirali, 1914 reform paketinin ardından
cihan harbindeki imha siyaseti ile noktalandı. Dadrian, dış müdahelelerin Ermeni
sorununun radikalleşmesindeki olumsuz etkisine dikkat çekmektedir.

Dadrian soykırım konusunda, en çok süreklilik olgusunun altını çizer. Ona
göre, soykırım kararı, savaş anında ortaya çıkan bazı olumsuz gelişmelerin
sonucu alınmamıştır. Eğer soykırım kararı bir doğuma benzetilirse, onun uzun bir
ön hazırlık dönemi vardır. Soykırım için gerekli öğeleri Dadrian şu biçimde
sıralar.

1 – Ermenileri eşit vatandaşlar olarak görmeyen Osmanlı teokratik sistemi

2 – Abdülhamit dönemi kitlesel katliamları ve bu katliamlara katılanların
cezalandırılmayıp, ödüllendirilmesi. Dadrian’a göre, daha önceki kitlesel
katliamlarda caydırıcı hiç bir önlem alınmaması, soykırım kararının alınmasında
en cesaretledirici unsurdur

3 – Dış devletlerin bu katliamlara seyirci kalarak, Berlin anlaşması ile
kendilerini bağladıkları sözlerini yerine getirmeyişleri ve bunun Osmanlı
yöneticilerini cesaretlendirmiş olması

4 – İttihat ve Terakki’nin Osmanlıcı bir siyasetten Türkçü bir siyasete dönüş
yapması

5 – Özellikle 1910 sonrası azınlıklar sorununu ‘şiddet yoluyla’ çözmek
isteyen bir anlayışın İttihat ve Terakki’ye egemen olmaya başlaması

6 – Parti’nin tek başına diktatörlüğü ve devlet kurumlarını işlemez hale
getirmesi (Ordu’yu tam kontrol altına almak, parlamentoyu kapatmak, hükümet
işlerini partinin dar bir çekirdeğinin elinde toplamak) vb. Bu noktada,
Dadrian’ın Parti-devlet ayırımına büyük önem verdiğini, soykırımı devletin değil
partinin bir eseri olarak gördüğünü eklemek gerek. Ona göre, asıl sorumlu,
İttihat ve Terakki parti yönetimini ele geçirmiş 3-4 kişidir.

7 – Osmanlı yöneticilerinde genel olarak sorunları şiddet yoluyla çözmeye
yönelik militarist bir altkültürün varlığı.

Dadrian’a göre, savaşta tüm bu faktörler bir anlamda bir araya gelmiştir ve
savaş daha önce var olan imha niyetini ve kararını hayata geçirmek için bir
imkan sunmuştur

Her ne kadar Ermenilerin imhası yönünde bir kararın ne zaman alındığı
konusunda kesin bir şey söylemese bile, Dadrian, soykırıma yönelik değişik
planlardan ve değişik aşamalardan söz etmektedir. Ona göre, henüz tam
olgunlaşmamış bile olsa, Ermenilerin imhası bir niyet, bir tasarı olarak
savaştan önce vardır. Bu nedenle, Cihan Harbi sırasında alınan kararlar, (Ağustos
ayındaki genel seferberlik, askerdeki Ermenilerin eylül-ekim ile birlikte
silahsızlandırılmaları vb.) daha çok zaten var olan bir planın uygulamaya
konmasıdır. Bu uygulamalar var olan bir planın hazırlık aşamasına denk düşen
uygulamalar gibidirler.

Soykırım konusunda yapılan tartışmalar daima iki temel soru etrafında döner.
Birisi, ‘ne oldu’ sorusudur, diğeri ise ‘niçin’ sorusudur. Birinci soru aslında,
Holocaust örneğinde olduğu gibi, fazlasıyla bilinir ve cevaplanmış durumdadır.
Soykırım konularındaki asıl tartışmalar esas olarak ‘niçin’ sorusu etrafında
döner. Ermeni soykırımı konusunda ise bizler hala ‘ne oldu’ sorusu ile
uğraşıyoruz. Dadrian’ın yapıtları bu açıdan çok önemlidir. Bana göre, Dadrian’ın
eserleri, ‘ne oldu’ sorusuna ilişkin merkezi bir çok konuyu açığa çıkartan
önemli yapıtlardır ve Türkçeye kazandırılmaya başlanması bu nedenle son derece
önemlidir.

Ermeni soykırımı konusunda, ‘niçin’ sorusu etrafında tartışmaya henüz ciddi
olarak başlayabildiğimizi söyleyemeyiz. Ama yapacağımız tartışmaların,
Dadrian’ın sağladığı, ‘ne oldu’ bilgisi üzerine yükseleceğinden kuşku yok. Onun
eserleri, bizim üzerinde tartışmayı yürüteceğimiz binanın temelleri gibi durur.
Dadrian’ın ‘niçin’ sorusuna vermeye çalıştığı cevaplara itirazımız olabilir,
zaten bilimsel tartışmanın dürüstlüğü de bunu gerektirir. Ama onu eserlerinin 85
yıllık inkar üzerine dayanmış resmi Türk tezlerini yerle bir ettiğini kabul
etmek gerekiyor. Bu nedenle, ‘Ermeni Soykırımında Kurumsal Roller’, ‘ne oldu’
sorusuna cevap arayan herkesin mutlaka okuması gereken bir kitaptır.

Yorumlar kapatıldı.