İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Heybeliada bilmecesi

Erdal Şafak

Fener Rum Patriği Bartholomeos’un Roma’da verdiği demeç nedense sessiz sedasız geçiştirildi. Ne doğrulandı, ne de -haydi yalanlama demeyelim- bir düzeltme yayınlandı.

Patrik, Vatikan’a giderken, “Heybeliada Ruhban Okulu’nun sonbaharda açılacağını umuyorum” dedi. Son dönemlerde sık sık tekrarladığı bir dilek olduğu için olağan karşılandı.

Ancak dönüşte çok farklı açıklamalar yaptı. Türkiye’nin AB üyeliği yolunda gerçekleştirdiği olumlu gelişmeleri sayarken, aynen şöyle dedi:

“Türkiye, özellikle mevcut hükümet döneminde attığı adımlarla yasal düzenlemelerini Avrupa’ya uyumlu hale getirme konusunda kararlı olduğunu gösterdi. Kürt milletvekillerinin serbest bırakılması, Heybeliada’daki okulumuzun yeniden açılmasına izin verilmesi, idam cezasının kaldırılması, Kürtçe ve diğer azınlık dilleriyle televizyon yayınlarına başlanması gibi somut adımlar atıldı.”

Patrik’in ifadeleri son derece açık ve somut; Heybeliada Ruhban Okulu’na Ankara’dan izin çıktığını duyuruyor.

Formüller uçuşuyor

Oysa konuyla ilgili tüm hükümet üyeleri (Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Gül, Milli Eğitim Bakanı Çelik), formül arayışlarının sürdüğünü belirtiyorlar. Örneğin Gül, son açıklamasında, “Okulun açılmasında bazı hukuki sıkıntıların bulunduğunu, YÖK, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmaların sürdüğünü” bildirdi, ekledi: “Bir yol bulunması için iyi niyetimiz var ama biri bir şey söyledi diye hemen çözülecek bir konu değil.”

Patrik’in oldu-bittiye getirmek istediği Heybeliada Ruhban Okulu gerçekten içinden çıkılması zor bir hukuk sorunu. Önerilen her formül bir taşa çarpıyor.

İlahiyat fakülteleri gibi üniversite bünyesinde eğitim vermesi düşünüldü. Hem Patrik karşı çıktı, hem de bu çözümü “Laiklik ve eğitim birliğine aykırı” bulan YÖK reddetti.

İmam-hatip liseleri gibi meslek lisesi statüsü verilmesi düşünüldü. Eğitimi ortaöğretim düzeyine indirdiği gerekçesiyle Patrik geri çevirdi.

Şimdi en uygun çözüm olarak, vakıf bünyesinde, YÖK’e bağlı olmayan, Milli Eğitim Bakanlığı denetiminde faaliyet göstermesi düşünülüyor. Buna göre okul, Aya Yorgi Vakfı çatısı altında, özel statülü ön lisans programı olarak eğitim verecek. Müdürü Patrikhane atayacak, yardımcısını da Milli Eğitim Bakanlığı.

Ancak bunun da vakıf bünyesinde özel ilahiyat yüksek okulları açılmasının zemini olabileceği, bu gerekçeyle Cumhurbaşkanı Sezer’den dönebileceği iddia ediliyor, en doğrusunun Anayasa değişikliğiyle okulu açmak olduğu savunuluyor.

O da bir AB şartı

Şurası kesin; Türkiye bir şekilde bu bilmeceyi çözmek zorunda. Hem de ekim ayından önce. Hayır yeni öğrenim yılına yetişmesi için değil. AB Komisyonu’nun o ay yayınlanacak ve Türkiye’nin kaderini belirleyecek İlerleme Raporu’na yetişmesi için.

Çünkü, içinden çıkamadığımız ya da kendi girişimimizle altından kalkamadığımız tüm sorunlar gibi, Heybeliada Ruhban Okulu da, AB şartı haline geldi. Kopenhag Kriterleri’nin azınlıklara saygı maddesinin kapsamına alındı.

Bir ayrıntı daha: Hükümetin, çözümü kolaylaştıracak bir “jest” beklentisi de cevapsız kaldı. Ne Batı Trakya Türkleri’nin seçilmiş müftülerinin tanınması, ne vakıflarının kendilerince yönetilmesi, ne Yunanistan’daki Türk liselerine mali destek izni verilmesi…

Sadece Erdoğan’ın “Heybeliada’daki okula karşılık ben de Atina’ya cami isterim” talebi yerine geldi. Atina havaalanı yolundaki caminin inşaatı bitmek üzere.

İyi ama o da zaten Yunanistan’ın başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap ülkelerini yanına çekmek için çok önceden yeşil ışık yaktığı bir projeydi…

Yorumlar kapatıldı.