İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Soykırım iddiaları ve Beneş olayı

Ferai TINÇ

AVRUPA Parlamentosu seçimleri ve Türkiye’nin müzakere virajını almak için reformlara hız vermesi, Avrupa’da bazı ‘fırsatçı’ çevreleri harekete geçirdi.

Fransız Sosyalist Partisi Genel Sekreteri François Hollande, Ermeni soykırımı konusunun, siyasi kriterler arasına girmesi için çaba harcıyor.

Hollande, Taşnak Partisi Merkez Komitesi Başkanı Murad Papazyan ile geçen hafta Paris’te düzenlediği basın toplantısında, ‘Avrupa Parlamentosu’ndaki sosyalist grubun, Türkiye’nin AB ile müzakeresine Ermeni soykırımının Türkiye tarafından kabul edilmesinin bir şart, bir kriter olduğunu benimsemesini amaçlıyoruz’ sözleriyle düğmeye bastı.

Hollande, Avrupa Sosyalist Grubun yeni başkanı Rasmussen ile görüşüp, bu konunun aralıktan önce gündeme alınmasını sağlayacaklarını da açıkladı.

Hatta Cumhurbaşkanı Sezer’e mektup bile yazarak soykırım iddialarının kabul edilmesini istedi.

* * *

FRANSIZ Sosyalistlerin, Türkiye’nin önüne yeni bir siyasi kriter dayatmaya kalktığı bu günlerde, bazı Alman politikacılar da, yine oy avcılığı için bir başka ‘tehcir’ sorununu dillerine dolamışlardı.

Konu, Çekoslovakya’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında topraklarından sürdüğü Alman ve Macarların haklarının iadesi idi. Çek Cumhuriyeti, Beneş kararnamelerini lağvetmeliydi.

Bu çok ilginç bir öyküdür, anlatayım.

Eduard Beneş, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi’lerle işbirliği yaptıkları gerekçesiyle ülkede yaşayan 3 milyon Alman ve 30 bin kadar Macar asıllı Çekoslovak’ı vatandaşlıktan atmış, mal varlıklarına el koymuş ve sınırdışı etmişti. Bu kararlar Çek Cumhuriyeti Anayasası’nda hálá duruyordu.

Muhafazakar Alman politikacılarından Edmund Stoiber ve Macaristan Başbakanı Victor Orban, iki yıl önce bu kararların artık Çek Anayasası’ndan kaldırılmasını istediler. Bunlar orada durdukça Çek Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği üyeliğinin mümkün olmadığını savundular.

Çek Yönetimi kabul etmedi. Bu argüman kabul edilir ve Anayasa’dan Beneş kararnameleri kaldırılırsa, milyonlarca Alman ve Macar’a tazminat hakkı doğabilirdi. Prag, tarihi koşulların dayatmasıyla atılmış olan adımların bedelini şimdi ödemek istemiyordu. Gerekçe böyle açıklandı.

Ve hepimizin bildiği gibi, Çek Cumhuriyeti 1 Mayıs 2004’te Avrupa Birliği’ne üye de oldu.

* * *

NASIL oldu? Bu konu çok tartışıldı. Avrupa Parlamentosu AB hukukçularından görüş bile aldı.Çek Cumhuriyeti’nin itirazı AB ilkelerine aykırı değildi. Ve Avrupa’nın önde gelen iki sorumlu ağzı bu konudaki ilkeleri şu sözlerle ifade etti:

AB Komisyonu Başkanı Prodi, Mayıs 2002’de Brüksel’de, ‘Geleceğe bakmalıyız. AB, affetmek ve yeni bir sayfa açmak anlayışı temelinde kurulmuştur’ diyordu.

Günter Verheugen ise 11 Nisan 2002’de Prag’da yaptığı açıklamada şunları söylüyordu:

‘AB Antlaşmasına göre, üye ülkeler ve Avrupa Birliği kurumları aday ülkeler hakkında, geçmişte yaptıkları ile değil, şimdiki uygulamaları ile karar vermek durumundadırlar. Çek Cumhuriyeti’nin başarısı geçmişin meseleleri hakkındaki tartışmalarla gölgelenmemeli.’

Bu yanıtları, sığ çıkar hesapları uğruna Türkiye, Ermenistan ve Avrupa Birliği’nin ortak geleceklerini gölgelemeye kalkışmaması için Bay Hollande’ye de anımsatmak isterdim.

Yorumlar kapatıldı.