İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ayse Gunaysu: ŞİMDİ KRİKOR ZOHRAB’I ANMANIN ZAMANIDIR-Beyoglu Gazetesi

Kültürler Birbirine Bakıyor projesinin 5. haftası, proje konusu kültürlerin
yeşerdiği toprakların tarihinde bir büyük acıyı, 1915 yıkımını simgeleyen 24
Nisan gününü de içinde barındırıyor. Anadolu’nun sadece nüfus yapısını değil,
ekonomisi, meslekleri, sanatı, eğitsel ve kültürel kurumlarıyla tüm sosyal
dokusunu değiştiren tarihin bu sayfasını bu hafta, İstanbul mebusu, tanınmış
gazeteci, yazar, şair, hukukçu, Krikor Zohrab’ın yaşam/ölüm öyküsü aracılığıyla
hatırlayalım.

Krikor Zohrab 1861 yılında İstanbul’da doğdu. Daha 10 yaşına gelmeden şiirler
ve yazılar yazmaya başladı. 1879’da mühendislik mektebini, 1883’te Mekteb-i
Hukuk’u bitirdi. Başta roman olmak üzere, şiir, eleştiri, makale dahil,
edebiyatın her türünde ürünler verdi. Çoğu Ermeni yazar gibi o da aynı zamanda
gazeteciydi. Osmanlı kadın hareketinin öncülerinden, şair Zabel Asadur ve Hrand
Asadur’la birlikte haftalık Masis dergisini çıkardı. Edebiyatçı, düşünce adamı
ve hatip olarak son derece parlak ve çekici bir kişiliğe sahip olan Zohrab,
hukukçu olarak da sıradışıydı. Fransa’da Dreyfus’u savunan Yahudi Komitesi’ne
Fransızca olarak hazırladığı geniş savunmayı iletmesi üzerine Komite’den bir
teşekkür mektubuyla birlikte Dreyfus portreli altın bir madalya aldı.

Krikor Zohrab, 7 yıllık İstanbul mebusluğu sırasında, Meclis-i Mebusan’da
milletler arasında kardeşçe ilişkilerden, toplumsal eşitlikten yana düzenlemeler
için çalıştı. Doğuda can ve mal güvenliğine yönelik reformları, kadınlardan yana
yasal değişiklikleri savunan konuşmalarıyla tanındı. Bir mitingde, “dinimiz
muhtelif, mezhebimiz birdir. Hepimiz hürriyet mezhepdaşlarıyız,” diyordu.
Meclis’te “her erkekte kadına nisbetle daha ziyade hürriyet var, nüfuz var,
vesait (araçlar) var,”[1]
diyerek, yasama gücünün erkeklerden oluştuğuna, böylece erkeklerin kadınlar
üzerindeki tahakkümlerini daha da artırdıklarına, bundan 93 yıl önce dikkat
çeken de oydu.

1908’de büyük coşkuyla karşılanan II. Meşrutiyet’in özgürlük, eşitlik,
kardeşlik düşlerinin yerini çok geçmeden İttihat ve Terakki’nin tek parti
diktatörlüğü, Osmanlıcılığın yerini Türkçülük aldı. Balkan Savaşları ve 1. Dünya
Savaşı yenilgilerinin ardından 1915’de “Ermeni tehciri” kararı yürürlüğe
konuldu.

İstanbul’da Ermeni aydınlara yönelik tutuklamalar 11 Nisan’da başladı. Zohrab
yetkililer nezdinde girişimlerde bulunarak ve sonunda Dahiliye Nezareti’ne
doğrudan başvurarak tutuklamalar için açıklama istedi. Ertesi gün 20 Mayıs’ ta
Erzurum mebusu Vartkes Serengülyan ile birlikte tutuklandı. Önce Konya’ya,
oradan Adana ve Halep’e gönderildi. Halep’den Diyarbakır’a sevkedildi.

1918’de İttihatçıların yargılandığı Divan-ı Harp duruşmalarında sorgulananlar
arasında Meclis-i Mebusan Reisi, Hariciye ve Adliye Nazırı Halil Menteşe de
vardı. Halil Menteşe “Varteks ve Zöhrab Efendiler”i kurtarmak, İstanbul dışına
çıkarılmalarını engellemek için çok çalıştığını söyleyerek kendini savundu.
“Lakin,” dedi, “yolda giderken bir çete ile vâki olan müsademe neticesinde itlaf
edildiklerini işittim”
[2]
.
Halil Menteşe’nin “bir çete” dediği, “İki Komite, İki Kıtâl” kitabının yazarı
Ahmet Refik Altınay’ın sözcükleriyle, “İttihat hükümetinin gözbebeği” Çerkez
Ahmet’ti.

Zohrab tutuklandıktan sonra yazdığı 15 Temmuz 1915 tarihli son mektubunda
karısına şöyle sesleniyordu: “Sevgilim, bir tanem, artık bizim için son perde
başlıyor. Daha fazla gücüm kalmadı. Sağ kalmazsam, çocuklarıma son öğüdüm şu ki
daima birbirini sevsinler, sana tapsınlar ve kalbini acıtmasınlar ve beni de
hatırlasınlar."

[3]



[1]

Alıntılar: Osmanlı Meclisinde Bir Ermeni Mebus Krikor Zohrab, Öyküler, Aras
Yayınları.


[2]

Osman Selim Kocahanoğlu,  İttihat-Terakki’nin Sorgulanması ve Yargılanması, 
Temel Yayınları



[3]

Şakir Kakaliçoğlu, Özgür Politika, 4/9/1999

 

Yorumlar kapatıldı.