İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

yeniçağ: Milli merkeze başarılar

NECDET SEVİNÇ

Napolyon Bonapart’ın elçisi olarak
İstanbul’a gelen Mareşal Sebastiani, hükümetine gönderdiği 12 Temmuz 1808 tarihli raporda “Ermeniler’in devlete son derece itaatli olduklarından” bahisle “Osmanlı idaresine karşı geliştirilecek
herhangi bir harekete katılmayacakları muhakkaktır” deniyordu.

1805’te gene Napolyon’un elçisi olarak İran Şahı Fetih Ali Han’a gönderilen Amede Jauber de seyahatnâmesinde ermenilerin zenginliğini şöyle anlatıyordu:
– Yozgat’ta hangi büyük evi, güzel bir köşkü, bir hanı gördümse,
sahibinin Hacı Ohannes olduğunu söylediler. Bu ermeniye büyük servetinden dolayı Yozgat’ın Roçild’i diyorlar.

Ermeniler yalnız Yozgat’ın değil, tüm Türkiye’nin en zenginleri arasındaydılar. Boğaziçi’nin en güzel yalıları, en görkemli köşkleri, konaklar ve malikhâneler, rumlar ve yahudilerle beraber ermenilere aitti. Marcel Leart’ın verdiği bilgilere göre Anadolu’daki 166 ithalatçının 141’i ermeni 13’ü Türk, 150 ihracatçının 127’si ermeni 20’si Türk’, 37 bankacının 32’si ermeniydi.
Osmanlı hükümdarları ermenilere öyle itimat ediyordu ki, saray kuyumcuları Düzyan Ailesi’nden, saray hekimleri Şaşyan Ailesi’nden, Darphane nazırları Bezciyan Ailesi’nden, Baruthâne nazırları Dadyan Ailesi’nden, mimarbaşılar Balyan Ailesi’ndendiler. Birçok ermeni yurtdışında büyükelçi olarak Osmanlı Devleti’ni temsil ediyordu.

Fakat bu zenginlik ve itibarın ermenilerin devlete ihanet etmelerine engel olmadığını, aksine işgal ettikleri makam yükseldikçe ihanetlerinin de büyüdüğünü biliyoruz.

Rus ordularının Yeşilköy’e kadar sarktığı bir kara günümüzde Artin Dadyan Paşa, işgal kuvvetleri başkomutanını Yeşilköy’deki malikanesinde ağırlayacak, Stefan Arslan Paşa ile Ohannes Nuriyan Efendi de sırtlarında sırmalı Osmanlı üniformaları olduğu halde Grandük Nikola’ya Türkiye ermenilerinin bağlılığını arzetmek üzere Edirne’ye gideceklerdir.
İşte bütün bu girişimlerin sonucu olarak Ayestefanos Antlaşması’na “ermenistan’da mahalli şartların icabettirdiği ıslahatın vakit geçirilmeden yapılmasını” derpiş eden bir madde konulduğunu da ermenistan adının bir milletlerarası metinde ilk kez zikredildiği bu antlaşma ile ermeni meselesinin ihdas edildiğini de biliyoruz.

Şunu da biliyoruz ki, bu tarihten sonra ermenilere yeni hakların verilmesi, onların Meclis-i Mebusan’a üşüşmesi veya Bakanlar Kurulu’na doluşması gibi siyasî rüşvetler devlete ihanetlerini engelleyememiştir.

Türkiye o tarihten beri devamlı olarak ermeni tecavüzlerine maruz kaldığı halde, bu meseleyi sahiplenecek bir millî merkezden yoksundur. Müjdelemek isterim ki, bu merkez 2002 yılında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi bünyesinde “Ermeni Araştırmaları Enstitüsü” adıyla kurulmuştur. Gene müjdelemek isterim ki, 20-21 Nisan 2002’de Ermeni Araştırmaları 1. Uluslararası Kongresi’ni toplayan enstitü, 2. Uluslararası Kongresi’ni de 29-30 Mayıs
tarihlerinde Ankara’da aktedecektir. İlk
kongrede sonradan 3 ciltlik kitap hâlinde yayınlanan108 bildiri sunulmuştu, ikincisinde 130 bildirinin tartışılacağını öğreniyoruz.

Böyle bir “Millî Merkeze” Türkiye’nin acil ihtiyacı vardı. Enstitüye ve kongreye başarılar diliyorum.

Yorumlar kapatıldı.