İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

radikal: Kürt sorunu

Murat Çelikkan

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı yurtdışına resmi ziyaretlerinde ülke liderleriyle samimi poz içinde görüldükçe, bazı üçüncü Dünya ülkeleri liderlerine uygulanan muameleden daha iyi bir muamele gördükçe, ‘ulusal gurumuz’ okşanıyor. Batı’dan hakkı olan muameleyi bir türlü görememiş bir ulus olarak, bu görüşmelerin sonuçlarından çok, üslubu bizi ilgilendiriyor.

Çağ imaj çağı ya, bu tür haberler sıkı bir propaganda aracı olarak da kullanılıyor. Bu ziyaretler, Türkiye’nin bir dizi yapısal sorununu da kamufle etmeye başladı. Tartışılmayan konular arasında Kürt sorunu da var. AKP hükümetinin Kürt sorununa ilişkin politikaları hakkında fikriniz var mı? AB uyum yasaları çerçevesinde yapılan reformların ötesinde bir perspektif, bir yaklaşım, bir programdan haberdar mısınız? Sivil politikaların olmadığı yerde bu boşluğun, askeri politikalarla doldurulduğunu biliyoruz. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye’nin doğusunda, artan bir gerilim var. İddialara göre, olağanüstü hal döneminin köylülere gıda ambargosu uygulaması bölgede tekrar başlamış. Van’ın Gürpınar ilçesinde jandarma ve korucular, köylülerin un, makarna, bulgur torbalarına ‘ihtiyaç fazlası’ diye el koymaya başlamış. Yine iddialara göre son dönemde yapılan operasyonlarda jandarma, korucular ve gerillalardan ölenlerin sayısı 56. Kendilerine ‘Halk Savunma Güçleri’ adını veren ‘gerilllalar’, PKK’nın ilan ettiği ateşkesin, sona erme aşamasında olduğunu iddia ediyor. Van’ın Özalp ilçesinde, Ahmed Arif’in ’33 Kurşun’ adlı şiirinde de anlatılan 33 Kürt köylüsünün öldürülmesi olayının faili orgeneral Mustafa Muğlalı’nın adı, bölgedeki askeri kışlaya verildi. Muğlalı yargılanmış, önce idama, sonra 20 yıl hapse mahkûm edilmiş ve cezaevinde ölmüştü.

Olayda aleni bir tahrik olduğu anlaşılıyor. AKP ise Kürt sorunu konusunda sadece AB reformlarının arkasına sığınıyor.

Uyum yasalarında durum

Baskın Oran’ın tespitine göre Şubat 2002’den bu yana çıkarılan yedi paketin beşinde, insan ve azınlık haklarına ilişkin hükümler var. ‘Türk Vatandaşlarının Geleneksel Olarak Kullandıkları Çeşitli Diller ve Lehçeler’in özel kurslarda öğretilmesi konusu iki kere; radyo-TV’lerde yayın konusu üç kere; gayrimüslim vakıf malları konusu üç kere düzenlenmiş. Kürtçe yayına olanak tanıyan yasa çıkarılalı iki yıl olmuş, uygulama hâlâ başlatılamamış. TRT’nin önce talip olup sonra karşı çıktığı uygulama bir yana, Kürtçe bir parçanın klibinin resmi ve özel televizyonlarda yayımlanması bile hâlâ bir hadise. Kürtçe kurs verilebilmesi ayrı bir mesele. Kapı boyutundan yangın merdivenine, lehçe ibaresinden fiili yasaklamaya kadar bir dizi engel söz konusu. Giderek yasalarda ve uygulamada yerini bulan, ‘anadilde eğitim hakkı’ için dilekçe veren üniversitelilerin, kazandıkları davalara rağmen mağduriyeti sürüyor. Şayet sivil politika olarak AB uyum yasaları çerçeve alınmışsa, orada da durum bu.

DEHAP’ın durumu

Kürt kimliğinin kabulünü ve Kürtlerin alt kimliklerine sahip çıkarak 1. sınıf TC vatandaşı olabilmesini temel politikalarından biri haline getirmiş olan ve sivil bir siyasi kurum olarak en büyük temsil niteliğine sahip olan DEHAP’ta da bir kapanma gözleniyor. Uzun zamandır sadece tabanını hedefleyen politikalar üreten bir parti görünümünde. Bölgede yaşanmış ve halen bir kısmı süren sorunlar can yakıcı, ancak sivil siyasi çözümler konusunda kendisini bunlarla sınırlandırmış bir siyasi partinin de Türkiye genelinde etkisi marjinal kalıyor.

Demokratikleşme, kimlik, bireysel ve toplu haklar konusunda ufukta gözüken reform ve uygulamalar umut verici, ama o ufuk çizgisini bir an önce bugüne getirmek gerekiyor. Bölgesel adaletsizliğin giderilmesi konusunda ise ne bir programa ne bir tartışmaya rastlanıyor. İktidar partisinde de, ana muhalefet partisinin gündeminde de sanki böyle bir sorun yok. Zaman, bu sorunların kalıcı şekilde çözülmesi için oluşturulan perspektifleri tartışma ve hayata geçirme zamanı. Aksi takdirde bu zamanın Türkiye’nin aleyhine işlemesi işten bile değil.

Yorumlar kapatıldı.