İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ALARM: AB-FRANSA VE ERMENİSTAN – d.b.tercüman

Yalım Eralp

Bir süre önce Fransa eski Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’ Estaing, Türkiye Avrupalı değildir diyerek ilk salvoyu açmıştı. Şimdi yaklaşan seçimler dolayısıyla Türkiye adeta kampanyanın bir parçası haline geldi. 1995’de Tansu Çiller’e Türk-AB ilişkileri konusunda yıldızları vaat eden eski Başbakan Alain Juppé şimdi anti-Türk grubunun başkanlığını yürütüyor! Cumhurbaşkanı Chirac ise basın toplantısında Türkiye konusunda dikkatli bir konuşma yaptı: Türkiye bugün üye olamaz dedi. Müzakere tarihi verilmesin demedi. Ancak, seçim kampanyasının odak noktasının Türkiye olmasını önleyemedi. Fransa’da gelişen bu akımın bir nedeni Türkiye’nin cidden laik kalıp kalmayacağı konusunda Fransa’da şüpheler bulunması olabilir. Aslında kampanyanın arkasında Fransa’da yaşayan Ermeniler bulunuyor. Yurt dışında bulunan diasporalar daima “kraldan fazla kralcıdır”. Ancak, Ermenistan Cumhurbaşkanı Koçaryan Türkiye ile ilişkilerin gelişmemesini neden olarak gösterip İstanbul’da yapılacak NATO zirvesine katılmayacağını belirterek Fransa’da yaşayan Ermenilere de işaret vermiş oldu.

Doğru şeyleri zamanında yapmamak daima işleri zora sokar. 1991 yılında Ermenistan ile ilişkiler normalleştirilebilirdi. Ancak, o zamanki ve daha sonraki Hükümetler Ermenistan ile ilişkilerin yürütülmesini adeta Azeri kardeşlerimize bıraktılar. Sınır kapısının açılmasını dahi Azeri onayına bıraktılar. Bu yanlış olmuştur. Türkiye, bir çözüm bulunmasına ve Azerbaycan’a yardımcı olacaksa Ermenistan ile ilişkiler kurulmadan bu olamaz. KKTC temsilcilerine Avrupa Konseyinde statü tanınmasındaki oylamada Azeri milletvekilleri, kendi yönlerinden haklı olarak, salonda nasıl bulunmayıp kendi çıkarlarına öncelik verdilerse, Türkiye de kendi çıkarlarını dikkate alarak hareket etmeli idi. Azerbaycan ile kardeş olmamız her konuda aynı bakış açısını taşımamızı gerektirmez. Üstelik, şimdiye kadarki hareket tarzımızın Ermenistan’ın işgal ettiği Azeri topraklarından çekilmesi sonucunu da vermemiştir. Ermenistan’la ilişki kurmak için işgal edilen toprakların boşaltılmasını bir ön koşul olarak ileri sürmek gerekmiyor. Aynı şeyi İsrail-Filistin ilişkilerinde yapmıyoruz.

1995 yılında zamanın Başbakanı Çiller ile Azerbaycan’a gittiğimiz zaman Ermenistan’ın işgal ettiği 5 bölgeden çekilmesi karşılığında Ermenistan’la sınırı açmayı önermiştik. Haydar Aliev ise kabul etmemişti.

Türkiye Ermenistan’la ilişkilerini geciktirmeden normalleştirmelidir ; ticaretini doğrudan yapmalıdır.Bugün bu ticaret İran ve Gürcistan üzerinden yapılıyor. İlişkilerini normalleştiren Türkiye Ermenistan üzerinde Azerilerle barış konusunda daha etkili olabilir.

Ermenistan soykırım iddialarından vazgeçmez. Biz de karşı tezi sürmeye devam edeceğiz. Türkiye bu iddialar konusunda uluslararası saygınlığı olan hukuk ve tarihçilerden meydana gelen bir Komisyon kurulmasını önerebilir. Ortak bir tarih komisyonu kurulmasını Koçaryan Demirel’e 1999 yılında önermiş; anlayamadığım nedenlerle Demirel kabul etmemişti. Kabul etse idi Demirel “işi tarihçilere bıraktık” diyebilecek; Koçaryan da halkına “Türkiye ile bu konuyu görüşüyoruz” diye konuşabilecekti. Demirel’in bu öneriyi reddinden sonra Ermeniler dünya çapındaki soykırım iddilarının kabulü için faaliyetlerine hız verdiler.

Ben Ermenistan’ın yukarıda belirttiğim şekilde bir öneriyi kabul edeceklerini sanmıyorum. Keşke etseler… Onlara göre, bu “gerçeği sorgulamak” oluyor. Biz bu gibi girişimlerde nedense çok fazla temkinliyiz. Bakınız barış yanlısı olduğunu iddia eden Kıbrıs’lı Rumlar Annan Planını reddeden taraf oldu. Ege sorunlarını Adalet Divanı’na götürmek istediği izlenimi veren Yunanistan şimdi Türkiye’nin “haydi Adalet Divanına” önerisinden kaçıyor…

Ermenistan’la diplomatik ilişkileri normalleştirme zamanı çoktan geldi…

Yorumlar kapatıldı.