İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

zaman: İdeal Türk vatandaşı nasıl biri?

Etyen Mehçupyan

Gençliğin Atatürk’e hitaben söylediği varsayılan matbu konuşmayı okuyan imam hatipli gencin, töreni izleyen komutanlarca alkışlanmaması sadece konjonktürel bir duruma işaret etmiyor.

Muhtemelen bu komutanlar söz konusu gencin kimliğini esastan ‘kabul edilemez’ bulmaktalar. Diğer bir deyişle sadece kılık kıyafet ve jöle yetmiyor. Gençlerin ‘üzerlerine toz konmamış’ bir biçimde laik olması istenmekte… Soru ise bu laik kimliğin içinin nasıl doldurulacağı. Çünkü nelerin olmaması gerektiğini sıralayarak, geri kalanlardan laik bir vatandaş üretmek mümkün değil. Somut olarak hangi birey tipolojilerinin ‘vatandaş’ olmaya hak kazandığını tanımlamak gerekmekte. Diğer taraftan ‘ne mutlu Türküm diyene’ sözünden hareketle, kendilerini Türk sayanların otomatik olarak gerçek birer ‘Türk vatandaşı’ olduklarını sanmak da çok saflık olur: Gayrimüslimler yıllardan beri ‘ne mutlu Türküm diyene’ deyip durmaktalar; ama hâlâ eşitsizlik uygulamalarla karşı karşıya oldukları gibi, mülklerine devlet tarafından hukuka rağmen el konmasının gerekçesi olarak Yargıtay kararı ile ‘yabancı’ ilan edilmiş durumdalar.

Demek ki sizin kendinizi Türk saymanız yeterli değil… Devletin sizi Türk sayması lazım. Bunun asgari koşullarından birinin ‘üzerine toz konmamış’ laiklik olduğu anlaşılıyor. Diğer koşullar için sırf kolaylaştırıcı olsun diye bazı somut örneklerden hareket edelim: 4 Mayıs’ta Resmi Gazete’de yayımlanan yeni Vatandaşlık Yasası Yönetmeliği’ne göre, Türk vatandaşlığına başvuru safhasında artık herkes için istihbarat araştırması yapılarak kökeni meydana çıkarılacak. Yurtdışından gelen taleplerde konsolosların ‘Türk kökenli değil’ dediği insanlar ise Türk vatandaşlığına alınmayacaklar. Bu arada köken soruşturmasının ‘Türk asıllı’ olanlar için de geçerli olacağını belirtelim. Anlaşılan devletimiz kendilerini ‘Türk asıllı’ sayanların da bir bölümünü pek güvenilir bulmuyor… Her neyse böylece bir adım daha ilerlemiş oluyoruz: İdeal Türk vatandaşı köken olarak Türk, inanç olarak laik biri.

Öte yandan burada da epeyce sorunlu bir alan var: Saf bir biçimde Türk bulmak için epeyce uğraşmak bir yana, ciddi bir çalışma yapılırsa muhtemelen halihazırdaki ‘vatandaşların’ neredeyse hepsini yitirme ihtimali mevcut. Dolayısıyla en iyisi İttihat Terakki günlerine dönmek ve farklı bir etnisite beyanında bulunmayan Müslümanları tanım gereği Türk kökenli kabul etmek. Nitekim Cumhuriyet’in resmi kimlik politikası da zaten bu. Diğer bir deyişle ideal Türk vatandaşı, İslam dininde olmasına rağmen inanç olarak laik biri…

Ancak bu da yeterli değil! Çünkü zaman değişti ve artık bu laiklere de pek güven olmuyor. Örneğin birçoğu ‘demokrat’ falan oldular… Demek ki üçüncü bir koşula, zihniyeti garanti altına alacak bir ölçüte ihtiyaç var: Bugünlerde Avrupa Konseyi, tüm Avrupa’da geçerli olan vicdani ret hakkının Türkiye’de de olması için çağrıda bulundu. Tabii biz ‘stratejik konumumuzu’ bahane ederek olayı şimdilik savuşturmaya çalışmaktayız. Çünkü asıl tehlikenin nereden geldiği iyi bilinmekte: Vicdani ret hakkının kullanılması, sadece askerlik hizmetini veya eline silah almayı kabullenmemek anlamına gelmeyecek. Bu hakkın hayata geçmesi, asker imajı üzerinden çizilen prototip Türk vatandaşının da farklılaşması demek. Otoriter zihniyeti ve toplum üzerindeki askerî yönlendirmeyi sorgulamadan kabullenen, itaatkar, İslam dininde ve de laik bir ‘Türk vatandaşı’nı bulmak iyice zorlaşacak. Çünkü otoriter zihniyetin reddi, yapay köken ve inanç tanımlamalarının da sonu olacak; ve belki o zaman gerçekten de ‘Türküm’ diyerek mutlu olunabilecek.

Yorumlar kapatıldı.