İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ülkedeözgürgündem: Kaçak çalışan Ermeni kadınlar

Aksaray ve Laleli denince akla ilk olarak bavul ticareti ve bu ticaretin asıl yürütücüsü olan Rus, Romen, Polonyalı kadınlar gelir. Adı geçen iki semtte, dikkatinizi ilk çeken de adı geçen ülke vatandaşı kadınların yoğunluğu

Rusya’nın ticarete getirdiği sınırlamalar, ilk dönemlerde ağırlıklı olmak üzere satın aldıkları malların kalitesizliği hem kadınların hem ticaretin gerilemesine yol açtı. Ama asıl gerilemeye neden olan şey, bu kadınlara fuhuş yapan, Türkiye’deki tanımlamasıyla “nataşa” gözüyle bakılması oldu. Ticaretin gerilemesinin ardından bu kez hizmet sektöründe iş aramalar başladı. Ve son yıllarda birçok işyerinde, Rus, Romen, Polonyalı olduğunu zannettiğimiz Doğu Bloku ülkelerinden çok sayıda vatandaş bulunuyor. Sözünü ettiğimiz kadınlar arasında çok sayıda Ermeni kadın da bulunuyor. Çoğu evli barklı. Burada kazandıklarıyla ailelerine bakıyorlar. Anihita, Hasmik, Emma ve Victoria onlardan birkaçı… Adı geçen Ermeni kadınlarla yaşadıkları sorunlar üzerine konuştuk

Aksaray ve Laleli’de yabancı uyruklu kadınların sayısı bir hayli çok; neden bu kadar çok kadın Türkiye’ye akın etti?

A.K: Biliyorsunuz ki bu tür göçlerin en önemli sebebi her zaman ekonomik sebeplerdir. Bizlerden önce Romenler fazlaydı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, ayrılan devletlerin çoğunluğunda yaşanan ekonomik kriz, bizleri tüm dünya ya savurdu. Kriz sonrası bir de büyük bir deprem yaşadık. Ermenistan’da yaşanan ekonomik kriz ve işsizlik o kadar vahim ki, kadın-erkek fark etmez herkes bir şeyler yapmaya çalışıyor. Mesela ister profesör olsun, ister doktor olsun, aylık aldıkları maaş sadece 45 dolar.

Türkiye’yi neden daha çok kadınlar tercih ediyor? Yoksa biz mi öyle biliyoruz?

H.B: Türkiye’de kadınların yapabileceği işler çok. Bunlar hasta bakıcılığı, evlerde temizlikçilik, aşçılık, tezgahtarlık vb. Bu sebepten dolayı Türkiye, özellikle kadınların tercih ettiği bir ülke durumunda.

Sizler Türkiye’de çalışıyorsunuz, eşleriniz Rusya’da, çocuklarınız ise Ermenistan’da kalıyor. Aile olarak kıtalara bölünmüş durumdasınız!

A.K: Tabii ki bu durum tüm aileyi olumsuz etkiliyor; mesela ben, üç yıl önce eşimi, karaciğer kanserinden kaybettim. Hastane masrafları çok pahalıydı ve ben borçlanmak zorunda kaldım. Bu sebepten iki çocuğumu, kaynanama bırakarak borçları ödemek için Türkiye’ye geldim.

E.H: Ben de on yıl önce eşimi kaybettim. Üç çocuğum var. Benim çocuklarıma da kaynanam bakıyor. Özellikle 15 yaşındaki kızımı her aradığımda ağlayarak “anne ne olur dön” diyor.

Türkiye’ye gelişinizde bir problem yaşıyor musunuz?

V.A: Ben Türkiye’ye on iki yıl önce geldim. O zamanlar giriş çıkışlar çok zor değildi. Ama son yıllarda durum çok değişti. Artık Ermeni devleti de çıkışlara çok izin vermiyor. Bu yüzden bize yüklü cezalar kesiyorlar. Gelen kadınların çoğu kendilerini getiren otobüs firmalarına borçlanırlar ve buraya geldikten sonra taksit taksit borçlarını öderler.

Genelde ne tür işlerde çalışıyorsunuz?

H.B: Daha çok kaçak çalışıyoruz. Kaçak yaşadığımız için de yaşam bizim için çok daha zorlaşıyor. Çünkü hiçbirimizin yasal bir güvencesi yok. Bu sebeple daha önceden gelen yerleşen arkadaşlarımız bizim için tek güvencedirler ve onlar sayesinde iş bulup çalışıyoruz. Özellikle sağlık ve hukuki işlerde çok çaresiz kalıyoruz. Genelde hasta bakıcılığı yapılır ama bunun yanında evlere temizliğe gidilir, hizmetçilik ve tezgahtarlık işleri yapılır. Ayda ortalama, üç yüz dolar kazanırız.

Kendi ülkenizdeki kadınla buradakini kıyasladığınızda buradaki kadınlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

V.A: Şu anda gördüğünüz gibi yüzlerce kadın tek başına Türkiye’de çalışıyor ve hiç kimse de sen kadınsın yapamazsın diyemez. Ama Türkiye’deki kadınların büyük bir kısmı inanılmaz derecede erkeğin gölgesinde yaşatılıyor ve hayat içerisinde çok pasifler ve neredeyse hayatta tek amaçları çocuk yetiştirmek. Türkiye’deki kadının zorluğu, sadece Türkiyeli kadınları değil bizim gibi yabancıları da çok olumsuz etkiliyor. Örneğin yolda yürüdüğünüzde, mutlak çeşitli uygunsuz tekliflerle karşılaşırız. Bundan dolayı çok rahat söyleyebilirim ki erkeğin dışarıdaki bu davranışı ile evindeki korumacı baba ya da eş rolü bana hiç inandırıcı gelmiyor.

Çalıştığınız evlerdeki yaşamlarınızı biraz anlatır mısınız?

V.A: Çalışan arkadaşlarımızın çoğu çok sıkıntı çekiyor. Mesela bazı aileler, evlerinde çalışan kadınlara yemek yedirmez. Düşünün ki o evde 24 saat yatıp kalkıyorsunuz ama evin her şeyinden uzak tutuluyorsunuz. Başka bir arkadaşımız da, çok zengin bir ailenin yanında çalışırken, özellikle evin hanımının gazabına uğruyor. Öncelikle arkadaşımıza, iş olsa da olmasa da sabah 6’dan gece 12’ye kadar uyanık olma zorunluluğu getiriyor. Arkasından tripleks evin temizliği yanında farklı cinslerde 3 köpeğin bakımını da bizimkine yüklüyorlar, daha sonra da evde onlar istemedikleri sürece konuşmama, kimseyle görüşmeme yasağı koyuyorlar ve en önemlisi de herhangi bir şey istediklerinde arkadaşımızı, ismini kullanmadan, çıngıraklı zillerle çağırıyorlarmış. Kazara evin erkeği bir gün arkadaşımızı ismiyle çağırıyor, bu çağrı karı koca arasında büyük bir kavgaya sebep oluyor. İşte buna benzer çok acılar da yaşanıyor.

Bütün bu yaşadıklarınız; sosyalizm dönemini nasıl hatırlatıyor?

H.B: Sosyalizm dönemi çok güzeldi. Okullar, hastaneler gibi birçok kurum bedava hizmet veriyordu. Bizim iş derdimiz olmazdı. O dönemde istediğimiz zaman iş değiştirme şansımız vardı.

Ülkenize dönmeyi düşünüyor musunuz?

A.K: Ülkemi çok seviyorum. Koşullar müsait olursa elbette gitmeyi düşünürüm. Ne yazık ki pir parça ekmek kazanmak için buralara gelmek zorunda kaldık.

H.B: Ermenistan’da her şey çok belirsiz. Ailem Beyrut kökenli ve Süryani. Beyrut’ta da yaşadım ama ben İstanbul’da yaşamayı tercih ediyorum. Zaten kızım Ermenistan’da olduğu için hiçbir zaman bağımız kopmaz. Ve ben kızıma para göndermek zorundayım. İSTANBUL

Yorumlar kapatıldı.