İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

SABAH: Athena´cılar birleşin!

Nebil Özgentürk

Hayır hayır, artık “delidir ne yapsa yeridir!” demekten vazgeçmek gerekiyor.. “Kaç kişi okuyor ki zaten, ciddiye almaya değmez!” dedikçe de olmuyor! Aksine, deşifre etmek, üzerine gitmek, izana, insanlığa çağırmaktan başka yolu yok! Belki o zaman bizim Ebru’nun (Çapa) dileği tutar! : “Allah ıslah eder!”

Vakit gazetesi yazarlarından Hüseyin Öztürk, birkaç gün önce Eurovision ve Athena’yı değerlendiren(!) “akıllara seza” bir yazı yazdı…

Beyefendinin(!) bu makalesi, “Müslümanım” diye başlıyor ve devamında “ırkçılık, sevgisizlik ve yalan” zirveye çıkıyordu.. Okuduğumda kanım dondu, ayırdım bi kenara…

Dün baktım ki.. “Memleketin çivisi çıkan konuları”nda pek güzel kalem oynatan Ebru Çapa da (Hürriyet) dayananamış, “Allah ıslah etsin” başlığıyla adama(!) dersini vermiş, “ayna”ya bakmasını önermiş!

Çapa, yazısının bir yerinde de “Hüseyin Öztürk’ün makalesini okuyanlar, okumayanlara anlatsın ve Jrinovski üslubuyla (Ebru, kibarlık yapıyor, faşist demiyor!) kaleme alınan yazısı ‘olmaması gerekene dair bir belge’ olarak gelecek nesiller için arşivlerde saklansın” diye bir istekte bulunuyor.

Şimdi, ben de bu “ibret belgesi”nin, “insanlıktan çıkılan an”ın, hem arşivlerdeki yerini biraz daha sağlamlaştırmak hem de kimi deli saçması satırları ciddiye almamız gerektiğini bir kez daha hatırlatmak için bir çift laf etmek istiyorum!

(İlginçliğe ve komikliğe bakın ki, “o satırların yazarı” Hüseyin Öztürk adındaki şahıs, dünkü (Cuma) makalesinde de, “dostlarına tavsiye”de bulunuyor ve “Cuma namazı için camiye girerken tam kapıda durup ‘acaba ben geçen hafta kimlere kötülük yaptım, kimlerin hakkı bana geçti, ne kadar yalan söyledim, kimlerin kalbini kırdım’ gibi sorular sorabilirsek, camiye gitmekten vazgeçeriz” diyor ve yazısını, “Bu yazdıklarımı bir delinin saçması olarak kabul edebilirsiniz” diye bitiriyor!!!)

Sadede gelecek olursak..

Başlığa bakın hele… “Eurovision şarkı yarışması, bir Ermeni dayanışmasıydı…”

Hüseyin Öztürk, bu başlığı attıktan sonra yarışma gecesine dair izlenimlerini aktarmaya başlıyor ve daha birinci satırda “ırkçılık”la yoluna devam ediyor, “Ermeni” sözcüğünün geçtiği her cümle, bir hakaret, aşağılama ve kafatasçılıkla sonlanıyor!

“Şarkı yarışmasını izledim, tam bu satırları yazarken Türkiye’yi temsil eden Ermeni asıllı şarkıcı çıktı… (Ne satırmış ve ne tesadüfmüş yahu!)

‘Athena, bütün Türkler’den destek beklediğini’ ifade eden mesajıyla şarkıya girdi. Herhalde kendisini Türk kabul etmiyor….

Şarkıyı seslendiren Athena grubunun Beyoğlu Tarlabaşı’nda yatıp kalkan yabancı uyruklu ve esrarkeş, eroinman tiplerden farkı yoktu….

Athena Grubu, Türkiye’nin kaçta kaçını temsil ediyor, ne zamandan beri Ermeni asıllı kişiler, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eder oldu…

Ülkeler birbirini izlerken hep bir Ermeni dayanışması içindeydiler…

Ermeniler, ABD’li askerlerin milyonlarca fazlasını Müslüman Türkler’e yapmışlardır ama biz hala Ermeniler’in ayaklarını yalıyoruz”

Evet..

Hem Türk, hem Müslüman, hem muhafazakar, hem de bu toprakların gerçek sahibi olduğunu ve Mevlana Hazretleri’ne sevgi ve saygısını muhafaza ettiğini(!) ve de devletini ve milletini çok sevdiğini “baştan” dile getiren Öztürk(!) Ermeni meselesini çözdükten sonra “Sabetayist”çözümlemelere geçiyor ve bir de “güzellik yarışması jüriliği”ne soyunuyor!

Sertab Erener için de… “Kadın, korku filmlerinde tabuttan çıkan ceset gibiydi. Ya aynaya bakmasını bilmiyor ya da etrafındakiler, kadını rezil etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu kadar çirkin bir kadın ilk defa görüyorum, çirkinliği gizlemek için soyunmuş falan ama o surata bakarak onun vücudunu kim ne yapsın?

Sertab Erener’in arkasında dönen adamlara da bir anlam veremedim. O kişilerin yaptıkları işe saygıları olsaydı, sahneye çıkmazlardı. Ayrıca Sertab Erener de sabetayisttir. O ruhtan yoksundur!”

Öztürk, Bosna Hersek’i “bir homoseksüel”in temsil etmiş olmasına üzüntüsünü ve “salaklığını” peşinen kabul etmesinin ardından yazısını bitiriyor!

Offf.. İyi ki de bitiyor! Çünkü tahammül sınırları iyice zorlanıyor… Aslında tehlikenin büyüğü ne biliyor musunuz? Tamam bu şahsı(!) ciddiye almayalım ama benim korkum, bu söylemin “sokak dili”ne de yerleşmiş olmasında… Bir zamanlar bakanlık makamlarında oturanların dahi (Bakınız Akşener!) ruhunun derinliklerine yerleşmesinde…

Milyonlarca insanın içindeki canavarın(!) zaman zaman dişlerini göstermesinde…

Ve tüm bu paralayıcı kelimeler, sözcükler, hakaretler peşisıra giderken “vatan, millet sakarya, ya da din ezan edebiyatı” yapılmasında..

Ve bu ve benzer “alt kültür edebiyatı”ının “fikir” diye sunulmasında!

Yazık çok yazık… O halde…

Athena’cılar ve Sertab Erener’ciler birleşiniz!

Yorumlar kapatıldı.