İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

stargazete: Ayasofya için hazırlık mı?

Yaşar Nuri Öztürk

‘Ayasofya Şarkısı’ okuyarak bir şeyler mayalanıyor galiba… 5-23 Mayıs tarihleri arasında icra edilecek ‘İnsanlığa Armağan Ayasofya’ kültür ve sanat etkinliği kapsamında Aya İrini kilisesinde düzenlenen gösteride şu beş bölümlü oyun sergilendi:

‘Paganizm ve Konstantine, Ayasofyanın İnşası ve Jüstinanus, Latin İstilası, İstanbul’un Fethi, Cumhuriyet Dönemi’

Nereden çıktı bu ‘anlamlı’ şenlik veya ayin?

Sebepsiz veya rastlantı değil.

Anayasa’da gerekli değişmeler (veya kuşa çevirmeler) yapıldı. Kıbrıs’ın ardından servise sokulacak konular içinde bu Ayasofya konusu da var.

Avrupa Parlamentosu’nun, yani bizim AB’ye tam üyeliğimizde (!) son sözü söyleyecek olan Hıristiyan kurmaylar heyetinin Türkiye ile ilgili karar ve önergelerine bir bakarsanız, Ayasofya ile ilgili bir şeylerin hazırlandığı kanısına hemen varırsınız.

‘Batı Sömürgeciliği ve İslam Dünyası’ adlı kitabımda aylar önce yazdım. Birkaç satır alayım:

‘İstanbul’u bir Hıristiyan-Bizans kenti yapma emel ve stratejileri, tüm örtüp saklamalara rağmen ortaya çıkmaktadır.

Avrupa Parlamentosu bu yöndeki isteklerini açık kararlara dönüştüremediği zamanlarda, ‘önerge’ adı altında, kurumun kurmaylarından birine dikte ettirip dünyaya duyurmaktadır. ‘Ayasofya’nın Hıristiyan Dünyaya İadesi’ başlığıyla Avrupa Parlamentosu’na verilen şu ‘önerge’ bunun en canlı örneklerinden biridir:

‘İstanbul, işgal altındaki Hıristiyan kentidir. Bizans dönemindeki gibi Konstantinopol adıyla anılmalıdır. Ayasofya’nın, asıl sahiplerine, yani Avrupalılar’a iade edilmesi gerekmektedir.’ (Suat İlhan; ‘Türkiye’nin AB Yolu Tıkandı’ Ankara Ticaret Odası Yayınları, yersiz, tarihsiz, s.34)

Allah korusun, ağır bir deprem felaketinde, bu adamlar, bir bahane bularak ‘yardım-mardım’ adıyla İstanbul’u örtülü bir kuşatma altına almanın hazırlıkları içinde olabilirler mi diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Ben, şu söylediğimin, bir yere mutlaka kaydedilmesini rica etmekten de kendimi alamıyorum! (Batı Sömürgeciliği, s. 217-218)

Şimdi, okuduğumuz satırları aklımızda tutarak, Ayasofya’da sergilenen son oyunu değerlendirelim:

Gösterinin omurgasını oluşturan şarkı, okumasını bilenler için, ilginç mesajlarla yüklü şu sözlerden oluşuyor:

‘En büyük, en ünlü Bizans kilisesi

İmparatorların tarihe, Tanrı’ya hediyesi

Her yangından sonra daha görkemli yükseldi

Adına beşinci yüzyılda Ayasofya, kutsal bilgelik dendi.

Bilgelik tek kubbe altında,

Her dinden, her dilden, her renkten şekillendi.

Ayasofya, Ayasofya, Ayasofya!

Bilgelik öğrenmek

Mutlu olmayı bilmek

Birlikte gökkube altında,

İnsanlığa armağan Ayasofya.’

Ayasofya Bizans kilisesiymiş! Hiç değil! Kilisenin minaresi mi olurmuş! Orası cami..

Ayasofya insanlığa armağanmış.

Şimdi mi öğrendiniz?

Peki, yan tarafındaki Sultanahmet Camii kime armağan?

İnsanlığa armağan olması için Hıristiyan Batı’nın egemenliği altında olması mı gerekiyor?

Hıristiyan Batı’nın mantığı bu…

Gösteri, ‘Seni Unutmayacağız Ayasofya’ repliğiyle tamamlanmış. (Hürriyet, 10 Mayıs 2004)

Çok ilginç ve anlamlı bir bitiş…

‘Yakında işi halledeceğiz, biraz daha sabırlı ol!’ demeye getiriyorlar…

R. T. Erdoğan, Yunanistan gezisinde yine ünlü ‘vücut dili’ ile konuşup dünyayı, özellikle Müslümanları hayretler içinde bıraktı.

Onun vücut dilinden ‘etkilenen’ Hıristiyan dünya ise gözünü İstanbul’a dikmiş, bir yandan dişlerini gıcırdatmakta, öte yandan da bu ‘vücut dili’ ile laik Cumhuriyet’e gıcığından başka bir şeyi olmayan kadroların yarattığı hüsran ikliminde rüyalarını gerçekleştirmek üzere iştahla ellerini ovmaktadır.

Yıllardır aldatıp sömürdükleri dindarlar, RTE ve ekibini, bu manzaraları seyretmek için mi o makamlara getirdi? Onları oralara getirenler acaba kimlere yaptıkları zulümlerin faturasını ödemekteler?

Durum; tarihe, ilgililere ve tüm müminlere (siyasal İslamcı dincilere değil) önem ve ciddiyetle arz olunur…

Yorumlar kapatıldı.