İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

radikal: Tarih üzerine konuşmak

TANER AKÇAM

Avrupa Parlamentosu, 1987 yılında, ‘Türkiye’nin AB üyesi olabilmesi için soykırımı kabul etmesi şarttır’ kararı almıştır. Gerçi parlamento daha sonra başka kararlar da aldı ve 1987 kararının bağlayıcı olmadığı yolunda demeçler de verildi ama konunun epey baş ağrıtacağı kesin. Türkiye’nin AB’ye üye olmasını istemeyen Avrupalı muhafazakâr çevrelerin 1987 kararına dört elle sarılacaklarını tahmin etmek zor olmayacak. Bu noktada, konunun Türkiye’nin demokratikleşmesi ile doğrudan ilişkisini görmek gerekiyor. Önümüzde, ‘1915’te ne oldu?’ sorusu kadar ve hatta belki ondan daha da önemli bir başka soru daha var. AB’ye üye olmak isteyen bir ülke genel olarak geçmişi üzerine ve özel olarak da 1915 üzerine nasıl konuşmalıdır? Sorunumuz, tarihte ne oldu konusu değildir, sorun tarihte ne olduğu konusunda konuşma özgürlüğünün olup olmamasıdır.

Bu açıdan bakıldığında, eldeki tablo hiç iç açıcı değildir. Milli Güvenlik Konseyi ve Bakanlar Kurulu hâlâ vatandaşlarının tarih hakkında nasıl düşünmesi gerektiğine karar verme yetkisinin kendisinde olduğunu düşünüyor. Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenlere 1915 hakkında sınıfta söyleyecekleri cümleleri bile tek tek sıralayan tamim ve kararnameler yolluyor. Örnekleri artırmak mümkün. Bu tür ‘eski tarz konuşmaya’ verilecek bir başka iyi örnek sayın Elekdağ’ın geçenlerde bu sütunlarda yayımlanan yazısı idi. Ne yazık ki sayın Elekdağ’ın yazdıklarının tek bir satırı bile doğru değil. Zaten doğru olması için bir çaba harcamaya gerek duyduğunu da zannetmiyorum. Örneğin, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nce koca koca ciltler halinde yayımlanmış Osmanlı belgelerine göre, Anadolu’nun her köşesinden Ermeni sürülmüş olduğu belli olmasına rağmen, Elekdağ eskiden kalma alışkanlıkla “Ermeniler, Ermeni oldukları için sürülmedi, sadece şüpheli ve kuşkulu olanlar sürüldü” diyebiliyor. Şaşırmamak elde değil.

Örneğin, sayın Elekdağ, ne İttihat ve Terakki’nin bölgelere, Ermeni konvoylarını imha için gizli emir yollandığı ne de arşivlerde temizlik yapıldığı iddilarının doğru olduğunu söylüyor. Sayın Elekdağ’a göre bu iddaların hepsi Ermeni propagandası imiş ve 89 yıldır bu konuda tek bir kanıt ileri sürülememiş. Sayın Elekdağ kaç yaşındadır bilemem, ama söylediklerinden anladığım tek şey bu yaşına kadar konuya ilişkin hiçbir şey okumamış olduğudur. Çünkü biraz okuyan bir insan bunları yazmazdı. Üstelik, Halil Berktay’a cevap verirken, “Ciddi bir tarihçinin, son derece
önemli ve milletlerin kaderlerini etkileyici nitelikteki tarihi olaylara yorum getirirken, bunu tarihin asıl kaynaklarına dayandırmaya azami titizlik göstermesi gerekir” gibi çok iddialı laflar etmekten de geri kalmıyor.

Mesela bölgelere Ermenileri imha için emir yollama meselesi üzerinde dursak, bazı kişilerden bahsetsek sayın Elekdağ ne der acaba? Reşit Akif Paşa, Şûra-yı Devlet Başkanı’dır ve bu sıfatıyla Bakanlar Kurulu üyesidir. Reşit Akif Paşa, Meclis’in 21 Kasım 1918 tarihli oturumunda, oldukça önemli bir konuşma yapar: “25-30 güne vasıl olmayan kabinedeki hizmeti ahire-i acizanemde muttali (öğrenmiş) olduğum bazı serair (gizli şeyler) vardır… Bu tehcir emri sureti resmiyyede Dahiliye Nazırı mahuda tarafından verilmiş, vilayata tebliğ edilmiş. Bu emri resmiyi takiben ise çetelerin ifayı vazife-i mel’uneyye şitap etmesi (lanetli vazifeyi bir an önce yapması) için merkezi umumi tarafından her cihete evamiri menhuse (uğursuz emir) tamim olunmuştur. Binaenaleyh, çeteler meydan almış ve mukatele-i zalime (zalimane katliamlar) yüz göstermiştir.” Yani Osmanlı devletinin bir Bakanı Meclis kürsüsünden diyorki, “Ben dahiliye nezareti evrakı arasında bölgelere yollanan tehcir emrine paralel yollanan imha emrini gördüm.”

İmha mı ediyorsunuz sevk mi?

Vehip Paşa ile devam edelim. Vehip Paşa, 1916 kışında 3. ordu komutanlığına atanmıştır. Ordu bünyesinde Amele taburlarında çalıştırılan 2 bin Ermeninin imhası konusunda soruşturma açtırır. Suçlu jandarmaların ifadesini kendisi alır ve sonuçta iki jandarmayı suçlu bularak idam eder. Jandarmalar ifadelerinde, Vehip Paşa’ya, ‘Bu suretle hareket etmek
için ol zaman Erzincan mutasarrıflığında.. bulunan Memduh Bey’den ve icra’atı mü’essifeye (üzücü olaylara) fi’ilen iştirak edenlerin de Dr. Bahaeddin Şakir Bey’den emir aldıklarını’ söylerler. Yani, sürgün emri yerel yöneticiden, imha emri Bahaettin Şakir’den gitmiştir. Şakir ise bildiğiniz gibi Teşkilatı Mahsusa Erzurum merkez sorumlusudur. Bahaettin Şakir’in doğu illerini tek tek dolaşarak valiler ve mutasarrıflarla ve daha başka kimselerle görüşmüş ve onları İ.T. Merkezi Umumisi kararından haberdar etmiş olduğuna dair bolca anı ve bilgi mevcut. Bir de ona ait çok meşhur bir telgraf vardır: “Nef’i ve tagrip olunduğunu bildirdiğiniz eşhası müzirre imha ediliyor mu? Yoksa yanlızca i’zam ve sevk mi olunuyor vazihen bildiriniz kardeşim.” Yani ‘Sürgün ettiğiniz kişileri imha ediyor musunuz yoksa sadece sevk mi ediyorsunuz’ diye soruyor!

Biraz da sivil görevlilerden bahsedelim. Örneğin sayın Elekdağ, Kastamonu Valisi Reşit’in kendisine imha emrini getiren İttihat ve Terakki Partisi Kâtib-i Mesul’ü Hasan Fehmi’ye, “Ben elimi kana boyamam” dediği için, Hasan Fehmi’nin girişimiyle görevinden el çektirildiğini duymuş mudur? Ya da Yozgat Mutasarrıfı Cemal’in Ermenilerin imha edilmesi için Ankara Kâtib-i Mesul’ü Necati tarafından gayriresmi bir emir verildiğini söylediğini ama “Sizin bir sıfatı resmiyeniz olmadığı için, bu babda bir güna istişarı ve muamelede bulunamam” diyerek emre uymayı redettiğini ve akabinde görevinden el çektirildiğini bilmekte midir? Peki Ankara Valisi Mazhar Bey’in “Ermenilerin tehciri hakkında İstanbul’dan Dahiliye Nazırı’ndan aldığım emirleri anlamazlığa vurdum, biliyorsunuz ki diğer bazı vilayetler tehcir işleri ikmal ettikleri halde ben başlamamıştım. Atıf Bey geldi, Dahiliye Nazırı’nın, Ermenilerin hini tehcirinde katl ve imha edilmeleri hakkındaki şifayi (sözlü) emrini tebliğ etti. Ben de, hayır Atıf Bey, ben valiyim, eşkıya değilim, ben yapamam, bu sandalyadan kalkarım sen gelir yaparsın dedim” dediğini ve görevden alındığını? Acaba sayın Elekdağ Boğazlayan Kaymakamı Kemal ile Bayburt Kaymakamı Nusret’in de kendilerine Ermenileri imha için emrin İstanbul’dan geldiğini söylediklerini biliyor mudur?

Bu bilgileri nereden aldığıma gelince, Elekdağ’a saygısızlık edip, biraz kitap okumalı demeyeceğim, sadece ikinci iddiasına değineceğim. Sayın Elekdağ Osmanlı arşivlerinden hiç temizlik yapılmadığını iddia ediyor. En az 14 farklı kaynaktan, arşivlerin nasıl temizlendiğini, belge ve dokümanların aşırıldığını biliyorum. Örneğin konuya ilişkin kitabını başucundan ayırmadığına inandığım Esat Uras’ın, ‘Arşivler temizlendi’ diyenlerin başında geldiğini hiç duymuş mudur? Veya 1915’te Posta ve Telgraf ve Telefon Nâzırı görevini yapan Hüseyin Haşim Bey’in bazı belgelerin imha edildiğini söylediğini, Teşkilat-ı Mahsusa’nın son görevlilerinden Hüsamettin Ertürk’ün arşivleri temizlediğini yazdığını? Veya, Mithad Şükrü, Ziya Gökalp gibi tanınmış İttihatçı şahsiyetlerin, çeşitli evrakın Şakir tarafından götürüldüğünü söylediklerini?

Ben burada arşivlerin nasıl temizlendiğine ilişkin bu belge ve bilgileri sayarak vaktinizi almak istemiyorum. Halil Berktay’a cevabında, “Osmanlı devlet daireleri son derece düzenli, numaralı ve tarihli, gelen-giden evrak kayıt defterleri tutmuşlardır. Herhangi bir evrak yok edilirse bu eksiklik kayıtlardan hemen görülür” demiş olmasından hareketle bu konuda sayın Elekdağ’ın yardımına başvurmak istiyorum.

1918 Kasımı’nda Dahiliye Nezareti bünyesinde, Tedkiki Seyyiat Komisyonu (Kötü İşleri Soruşturma Komisyonu) kurulur. Yukarıdaki bilgilerin önemli bir kısmı bu komisyona ifade veren insanların ifadelerinden alınmıştır. Bu ifadeler, İttihatçıların yargılanmalarında kullanılmış ve kısmen basında yer almıştır. Ancak Osmanlı arşivlerinde bu komisyona ilişkin tek bir ciddi belge yoktur. Şimdi sayın Elekdağ “Osmanlı arşivlerinde bu komisyona ait kayıt yoksa böyle bir komisyon da yoktur” diyebilir. Ya da dönemin basınındaki komisyon hakkındaki haberleri kaynak göstermemi “İstanbul işgal altındaydı, haberi İngilizler koydurtmuştur” diye bir kenara atabilir. Ama ne hikmetse, bir maaş bordrosu ve bir de atamaya ilişin iki belge hâlâ arşivde kalmış. Yani böyle bir komisyon var olmuş ve geriye sayın Elekdağ’ın yardımıyla kayıp evrakı bulmak kalmıştır. Sayın Elekdağ tek bu konuda yardım etse bile tarih açısından büyük hizmet olacaktır.

Taner Akçam: Yazar

Yorumlar kapatıldı.