İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

radikal: Bak şu Azeriye…

KKTC 15 Kasım 1983’te ilan edildi. Aynı gün Türkiye KKTC’yi tanıdı. Aradan
21 yıl geçti, KKTC’yi başka hiçbir ülke tanımadı. Acaba neden?

KKTC ilan edildikten yalnızca üç gün sonra, 18 Kasım 1983’te, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Kıbrıs Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı’nı dinledikten sonra, 541 sayılı kararını aldı. Kararda özetle şöyle deniyordu:

Kıbrıslı Türk yetkililerin Kıbrıs’ın kuzeyinde bağımsız bir devlet kurulduğunu ilan etmelerinden duyduğumuz kaygıyla,

Bu ilanın, 1960 tarihli Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran 1960 Anlaşması ve 1960 tarihli Garanti Anlaşması’yla bağdaşmazlığını göz önünde bulundurarak,

Dolayısıyla, ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kurma girişiminin geçersiz olduğunu ve Kıbrıs’taki durumu daha da kötüleştireceğini hesaba katarak,

– Kıbrıslı Türk yetkililerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nden ayrılma amaçlı ilanını kınıyoruz

– Bu ilanı hukuken geçersiz sayıyor ve geri çekilmesini talep ediyoruz

– Tüm üye ülkeleri Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne ve bağlantısızlığına saygı göstermeye çağırıyoruz

– Tüm üyelerimizden Kıbrıs’ta, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka hiçbir devleti tanımamalarını talep ediyoruz…

Karar, bir aleyhte (Pakistan), bir çekimser (Ürdün) oya karşılık 13 oyla kabul edildi.

O günden bu yana Kıbrıs Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin uluslararası hukuk karşısındaki statülerinin temelinde bu karar yatar. O yüzden Türkiye tanısa da dünyanın hiçbir ülkesi KKTC’yi tanımaz.

Ve o yüzden Türkiye tanımasa da tüm dünya Kıbrıs’ın meşru temsilcisi olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanır.

İşin bir de jeopolitik yanı var. KKTC, uluslararası ilişkiler bağlamında ele alındığında, nihai tahlilde, ayrılıkçı bir hareketin siyaseten somutlaşmış bir halidir ve Türkiye tarafından gerçekleştirilmiş askeri bir harekâtın, bir güç kullanımının sonucunda, tek taraflı olarak kurulmuştur. Oysa günümüzün jeopolitiği, halkların karşılıklı egemen rızasına dayanmadığı müddetçe (tek başarılı örneği Çeklerle Slovakların ayrılması, Doğu Timor’un Endonezya’dan kopması çok farklı koşulların sonucu) ayrılıkçılığa, mikro milliyetçiliğe, etnik temelli siyasal oluşumlara
elverişli değil; tam tersine demokrasi, siyasal eşitlik ve
ekonomik paylaşım temelinde bütünleşmeden yana. Bugün parçalanma ya da bölünme tehlikesiyle karşı karşıya bulunan ya da bu yönde tehdit algılaması içinde bulunan ülkelerin, ulusal çıkarları ve politikaları bu jeopolitikle koşutluk arz ediyor. KKTC’nin bugüne kadar Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmamasının siyasi nedeni de bu.

Bu ülkelerden biri de Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle Azerbaycan. Topraklarının yüzde 20’sinin Ermeni birliklerinin işgali altında bulunması ve Dağlık Karabağ’daki ayrılıkçı hareket Bakü’nün en fazla başını ağrıtan konu.

Dolayısıyla Azeri milletvekillerinin, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde (AKPM) KKTC konusunda kaçak güreşmeleri, hem uluslararası hukukun hem de ulusal çıkarlarının dayatmasından başka bir şey değil. Bakın ne demiş aralarından biri: “AKPM’deki oylamada KKTC’li temsilcilerin AKPM’ye katılmasıyla iligili kararın onaylanması KKTC’nin tanınması anlamına gelecekti.

Bu, gelecekte Dağlık Karabağ’daki ayrılıkçı yönetimin tanınması açısından tehlikeli bir örnek oluşturabilirdi.”

Azerbaycan’daki rejimin eleştirilecek çok yanı var. Ama, Azeri temsilcilerin AKPM’deki tutumu bunlar arasında değil.

Gelgelelim bu musibet şu nasihatı hatırlatırsa (en başta da Azerbaycan’la ilişkileri bağlamında Türkiye’ye) ne âlâ: Uluslararası ilişkilerde dostluk, kardeşlik yoktur, yalnızca ve yalnızca çıkarlar vardır…

Yorumlar kapatıldı.