İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

yeni şafak: Halil Berktay´ı okurken (2)

Kürşat Bümin

Dünkü yazıda tamamlayamamıştık, Prof. Halil Berktay’ın “Ermeni Tehciri”ne ilişkin açıklamalarını gözden geçiriyorduk… Berktay ile Radikal’den Tarık Işık’ın yaptığı röportaj, bir yıldönümü hakkında önemli bilgiler ve fikirler barındırıyordu.

“Türk basını” hiç değilse “24 Nisan”ları fırsat bilerek, tarihimizin bu en trajik sayfalarından birisine ciddi olarak eğilmeyi ne yazık ki akıl edemiyor! Oysa mümkün mü; tarih karşısında “kayıtsız” kalınarak “aydınlık geleceğe” ulaşabilmek mümkün mü?

Prof. Berktay’ın Radikal’de yer alan röportajda söyledikleri, bir bakıma, AGOS gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink’in sık sık dile getirdiği şu davete bir cevap gibi: “Ermeni Sorunu’na ilişkin tarihsel ve güncel tartışmaların, esas olarak kendi mecrasına çekilmesi ve dünya parlamentoları ya da uluslararası arena yerine sorunun asıl sahibi olan bu topraklarda yapılması gerektiğini başından beri hep dile getirdik.”

Hrant Dink çok haklı; ama nerdeee o basiret! “Türk basını” başta olmak üzere ilgililerin gözü kulağı tamamen dünya parlamentoları ve uluslararası arenadan gelecek haberlere çevrilmiş durumda… Meseleye ciddi olarak sayfalarında yer vermek, hatta hiç değilse Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Hallaçoğlu’nun “Ermeni Tehciri”ne ilişkin çok farklı tezlerini tanıtmak bile kimsenin aklından geçmiyor. (Prof. Hallaçoğlu, kendisiyle yapılan röportajlardan ve kitabının okuyabildiğim bazı bölümlerinden çıkardığım kadarıyla, “Ermeni Tehciri” hakkında bugüne kadar okuyup öğrendiklerimizden çok farklı tezler ileri sürüyor. Hatta öyle ki, Hallaçoğlu’na göre, kitabında yer alan şu satırlardan da açıkca anlaşıldığı gibi, “Tehcir” olayı Türkiye Ermenilerinin değil yok olmalarına, neredeyse çoğalmalarına bile neden olmuştur: “Verilen istatistiki rakamlardan Anadolu’nun birçok şehrinde 1914 yılına göre 1918 yılında Ermeni nüfusun arttığı görülmektedir.” Şaka değil, “Techir” neredeyse “vak’a-i hayriyye” imiş meğer!)

Neyse, biz dönelim tekrar Halil Berktay’ın açıklamalarına:

Bakın Berktay, “Ermeni sorununu tarihçilere bırakalım” önerisi hakkında ne düşünüyor:

“Türk resmi pozisyonu uluslararası platformlarda sıkışınca bir kaçınma manevrası olarak ‘konuyu tarihçilere bırakalım’ dedi. Ama bu lafları söyleyen insanların pek çoğu aslında konuyu tarihçilerin özgür düşünsel tartışmasına bırakmak istemiyorlar. Kastedilen, konuyu ‘devletin avukatı bürokrat tarihçilere’ bırakmak.”

Çok yerinde bir tespit doğrusu….

Peki “Ermenilerin kayıpları ne kadardı” acaba?

Berktay: “Pek çok Dışişleri yetkilisiyle konuştum. Özel konuşmalar sırasında herkes 400-450 bin diyor. Kimse daha düşük bir sayı vermiyor. Ancak Ermeni kayıpları küçültüle küçültüle 450 binden son derece komik bir şekilde 20-25 bin dolaylarına çekilmeye çalışıldı. (…) Türk resmi tezleri de yakın geçmişe kadar kayıpları 400-450 bin olarak gösteriyordu.”

Görüyorsunuz; “konuyu tarihçilere teslim ettikçe” Ermeni kayıplarına ilişkin sayı süratle aşağı inmeye başlıyor!

Peki, “Olayların böyle gelişmesi baştan planlandı mı?”

Berktay: “Evet planlandı. O dönemde devlet, Meclis’e hesap vermeyen Enver, Talat ve Cemal Paşa’dan oluşan üç kişilik yüksek askeri diktatörlük tarafından yönetiliyordu.”

Peki “Tehcir edilenlerin malları ne oldu?”

Berktay: “Ermeniler malları müsadere edilerek çöle, ölüme gönderildiler. Bazı yerlerde nispeten namuslu Osmanlı bürokratları Ermenilerin mallarını satıp onlara ulaştırmış olabilir.”

Peki ya şu “Arşivlere bakalım!” önerisi?

Berktay: “Türk arşivlerinde en az iki defa sistematik temizlik yapıldı. Birincisi İttihatçılar 1918’de artık savaşın kaybedildiği aşikâr hale geldiği zaman çok kapsamlı bir temizlik yaptılar. 1980’lerde rahmetli Turgut Özal çok ileri görüşlü bir adımla arşivlerin kullanımı üzerindeki engellerin kaldırılmasına ve arşivlerin geniş ölçüde açılmasına karar verdi. Fakat bu açılma kararı hayata geçirilmeden önce emekli general ve yüksek diplomatlardan oluşan bir heyet arşivlere girdi ve en azından ikinci büyük temizliği yaptı.”

Berktay’ın bu son açıklaması beni gerçekten çok etkiledi; çünkü tarihçi bu sözleriyle bize aslında şunu demek istiyordu: Dikkat et, uyanık ol; “Temizlenen” şey aslında senin “kişisel-toplumsal” arşivindir!

İsterseniz son olarak Berktay’ın “Toplum olarak Ermenilere özür borcumuz var mı?” şeklindeki soruya verdiği “tarihçi” yanıtını da aktaralım:

“Özür borcu değil, konunun konuşulması üzerindeki baskıları kaldırmaya ihtiyacımız var. Resmi çevrelerden özgür tartışma ortamına saygı gösterilmesi dışında hiçbir şey talep etmiyorum.”

Yorumlar kapatıldı.