İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

sabah: Kravatsız Markiz

Emre Aköz

Geçenlerde, restore edilip yeniden açılan Markiz pastanesine gittik. Orada aklıma tarihçi İlber Ortaylı’nın sözü geldi. “Ah nerede eski Beyoğlu… Markiz’e kravatsız girilmezdi” diye nostalji yapanlar için şöyle demişti hoca: “Böyle konuşanların çoğu ‘sallıyor’. Eğer o dönemde Beyoğlu’na dedikleri kadar çok sayıda insan çıksaydı… Beş Markiz, üç Lebon pastanesi filan olması gerekirdi.”

Markiz’de otururken bizi eğlendiren bir başka nokta daha oldu. Hani bazıları şöyle der: “Markiz’in duvarlarında dört mevsimi simgeleyen, arnuvo (art nouveau) tarzı, üstünde kadın figürü olan seramik panolar vardır.” Hoş bir hafıza yanılgısı bu. Çünkü panolar dört değil, sadece iki tane: İlkbahar ve Sonbahar.

Markiz’de pasta yiyip kahve içerken ister istemez Salah Birsel’in ‘Ah Beyoğlu, Vah Beyoğlu’sunu hatırladık. Birsel orada sanatçı takımının pastane maceralarını da anlatır.

Attila İlhan o sanatçılardan biridir. Paris’ten dönen şair, Beyoğlu pastanelerini mesken tutar. Başta Avrupa görmüşlüğü, takma ad olarak Kaptan’ı kullanması, ‘alıp başını gitmenin’ şiirini yazması, ‘Abbas Yolcu’yu kaleme alması nedeniyle İlhan ‘gezgin’den sayılır.

Ama bakın Belgin Sarmaşık’ın derlediği, ‘Attila İlhan: Açtırma Kutuyu! (Röportajlar: 1946-1983)’ adlı kitaptan ne öğreniyoruz… Hınzır Can Yücel, ‘gezgin’ Attila İlhan için şöyle demiş: “Büyük seyyah tabii; üç kıtayı karış karış gezmiş. Baylan, Markiz, Lebon kıtalarını…”

Fırsatını bulursanız Markiz’e gidin. 1950’lerin havasını koklayın. Bir kahve içip ‘İlkbahar’ın tadını çıkarın. Sadece gençler ve yetişkinler değil, eski günleri anmaya, çok şirin yaşlı hanımlar da geliyor. kravat takmak gerekmiyor!

Yorumlar kapatıldı.