İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

marmara: DALGALARIN ÜZERİNDE BİR DELİ İLE AYAKÜSTÜ 25 SORU

HyeTert Notu: 30 Nisan 2004 tarihli Marmara gazetesinin Türkçe ekinde yayınlanan Arsen Yarman ile yapılan röportajı aktarıyoruz.


ARSEN YARMAN: “Bu Cemaatten Bir şey Olmaz, Çünkü Dinozorlar Köşeleri Kapmış Oturuyorlar”

Geçenlerde Beyoğlu’nda dolaşırken Arsen Yarman’a rastladım. Ayaküstü çeşitli konularda konuşmaya başladık. Çok değişik fikirleri olduğunu görünce bunları okurlarımızla da paylaşmanın yararlı olacağını düşündüm ve kendisiyle bir röportaj yapmak için yazıhaneye götürdüm. Çok çeşitli konulara değinme fırsatı bulduğumuz bu röportajın ilginizi çekeceğini düşünüyorum.
*

• Kaç yaşındasınız?

ARSEN YARMAN: 55.

• Mesleğiniz hakkında bilgi verir misiniz?

A. Y. : 6 ay öncesine kadar, ömrü 83 yılı bulan ve Cumhuriyet kadar eski olan bir şirketin sahibi idim. Türkiye’de 80 yıllık ömrü olan firmaların sayısı 20’yi geçmez; Eczacıbaşı, Hacı Şakir, Hacı Bekir, vs. var. Tabii, bu da bana gurur veriyor.

• Galiba geçen sene bir ödül aldınız.

A. Y. : Evet. İstanbul Ticaret Odası’nın 50. yılı münasebetiyle düzenlenen bir törenle, 50. yılını dolduran firmalara da ödül verdiler. Ticaret Odası Başkanı ve Raif Dinçkök plaket verirlerken, ben ellerimi havaya kaldırarak almıyormuş gibi yaptım. “Almam, çünkü 80. yıl plaketi isterim” dedim. Onlar da “Olmaz. Biz 50 seneliğiz” dediler.

• Şirketiniz hakkında bilgi verir misiniz?

A. Y. : 1921’de, tehcirden sonra, ailem önce Tokat’a döner, ardından da İstanbul’a gelip imalatçılığa başlar. Bu dönem Varlık Vergisi’ne kadar sürer. Varlık Vergisi’nde “sıfır” olurlar. Tekrar başlayıp durumu biraz düzeltirler, ama 1960 İhtilali döneminde elimizdeki taahhütlerden dolayı yeniden “sıfır” oluruz. 1968’de bir daha “sıfır” olduk ve artık en son da globalleşme ile bir “sıfır” daha olduk.

• O halde global¬leşmeyi sevmiyorsunuz…

A. Y. : Bırakın bana şahsen verdiği maddi zararları, globalleşme de¬dikleri bu ise ben bu zamanda yaşadığıma piş¬manım. Allah’ın, dinin nice “değerlerinin kaybolduğu”, vahşetin, kanın, düşman¬lığın, kinin hâkim olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz. “Al beni” böyle bir dünyadan dediğim zamanlar çok oluyor. Her gün 20 Filistinli çocuğun öldüğü bir dün¬yada yaşamak bana hüzün veriyor ve üstelik bunlar için ağıt yakacak vaktimiz bile yok.

ABD, Irak’a giriyor ve bunun ismi de savaş oluyor. Ne savaşı? Tiyatro…

(“Konu çok derin. Konuşmam. Tom Amca’nın arkasındakiler veya önündekiler beni asarlar” diyor.)

Ne adına? İnsanlık adına… İnsanlık adına bir devleti çökert, yok et, Saddam canisini de hakikatleri anlatmasın diye sakla, ülkeyi kan gölüne çevir. Şimdi de silah sana dönsün. Peki dünyanın bu halinden kurtulması için ne yapacaksın? İki şey yapacaksın; değerlerine, kültürüne, dinine sahip olan sarı ırk güçlensin diye yalvaracaksın ve Müslümanlar farkına varsın, birleşsin diye dua edeceksin.

• Müslümanlar için ne dediniz?

A. Y. : Evet, ben dini bütün bir insan değilim ama Allah’a çok yakınım. Benim için Budizm, totemizm bile Allah yoludur, ama ben Hıristiyanım. Bir Hıristiyan olarak ben, Hıristiyanlığın dekadansını yaşadığı bu asırda (“Hıristiyan Avrupa” denildiğinde ben gülüyorum. “250 milyon Hıristiyan yaşıyor” denilen Avrupa’da acaba 25 milyon Hıristiyan bulabilir misiniz?), ben dualarımda Allah’a, Müslümanlara fikir ve birliktelik vermesi için yalvarıyorum. Dünyada sulh ve barış ancak denge ile gelir.

• Laik misiniz?

A. Y. : Ne demek laiklik? İnsan laik olur mu? Ateist olur (Ona da saygım var), Hıristiyan olur, Müslüman olur. Ancak şahıs laik olmaz. Bence laiklik bir bardağın içindeki suyu boşaltmak için kullanılan pipettir. Yani evvela insanların içinden dini değerleri yok edeceksin, ki sonra istediğini doldurabilesin. Tabii, dini değerler derken, bunu da açıklamak isterim. Kastettiğim, din felsefesinin öğrettiği insanlık adına güzelliklerdir, yoksa yobazlıktan söz etmiyorum.

• Peki, kimler ve ne ile doldurmak istiyorlar insanın içini?

A. Y. : “Kimler?” sorusunun cevabı açıkça yok… Dünyayı idare eden etnik bir grup diyebilirim ancak. Tarihi hülyalarını gerçekleştirmek için kullandıkları birçok enstrümandan biri de bence laiklik. “Peki ne ile dolduracaklar”, diye sorulabilir. Kısa cevabı şu: Denetçiler izlemiyor, ama siz M……. müzik kanalını izleyin ve görün. Kolay idare edilebilir bir dünya için seks, kan, nefret, şeytan, çarpık ilişkiler, düşmanlık, vampirler, canavarlar, Allah’ı aşan insan, hilkat garibeleri vs… Bunu 25 sene yaparsan bir sonraki jenerasyonun içi boşalır. Sonra da onu istediğin şekilde doldurursun.

• TV seyrediyorsunuz demek ki…

A. Y. : Evet, seyrediyorum ve bazen çok kızıyorum, isyan ediyorum.

• Mesela nelere?

A. Y. : Geçenlerde CNN Türk kanalındaki “Muhabir” programında Rahibe Teresa’dan bahsedildi. Rahibe Teresa’nın Türk pasaportu gösterildi, ama onun isim kısmı gösterilmedi. Çünkü onun gerçek adı Agnes Boyacıyan’dı.

Mesela, bir de televizyonlardaki Hıristiyan misyonerler hakkındaki programlara çok kızıyorum. Çünkü adamlar görmüyor ki, aslında yapılanlar Hıristiyanlık propagandası değil. Yine bardağı bir şekilde boşaltmak için çarpık, burada ismini vermek istemediğim, sulandırılmış Neo……, Y…….. gibi tarikatlar ana gaye için enstrüman olarak kullanılıyorlar. Yani gerçeği görmek lazım; acaba Hıristiyanlık mı dağıtıyorlar yoksa mevcudu mu boşaltmak istiyorlar… Kısmen boşaltırsan 25 sene sonra zaten kendiliğinden boşalır. Ondan sonra da istediğini doldurursun.

• “Kızıyorum”, diyorsunuz. En çok kızdığınız şey nedir?

A. Y. : En çok şöyle ifadelere kızıyorum: “Ben Ermenileri çok severim. Hep Ermeni komşularımız oldu, onlarla dolma yerdik, … yaya, nine bize çok iyi bakardı. Annem sokağa çıkarken beni Ermeni komşumuza bırakırdı. Bizi onlar büyüttü… Köyde çok Ermeni vardı, vs.” Eh, iyi güzel de kardeşim, basında ve televizyonda Ermenilere hakaret edilirken neredesin? Niye bunları bana yalnızken söylüyorsun?

• Koyu Ermeni misiniz?

A. Y. : Ne alakası var? Buradaki herkes gibi ben de Türkiye Ermenisiyim işte. Ancak hırpalanmaktan bezdim. Diasporaya gidersen Türk’sün, Türkiye’de Ermenisin, Ermenistan’a gidersen ½ Ermeni + ½ Türk’sün. Ne olduğumu bir türlü anlamadım.

• Peki Türk müsün?

A. Y. : Toprağını çok seven, uğruna her an kanımı verebileceğim bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Unutmayalım ki, dedelerim Kurtuluş Savaşı’nda Doğu cephesinde Osmanlı ordusu içinde Rus ordusuna karşı savaş verirken, birçok Ermeni karşı taraftaki Ermenilerle de çatıştı. Gidin, Ankara’daki Gülhane Hastanesi kapısındaki şehit listelerinde yer alan Ermenileri görün.

Türk olamam, çünkü ben Ermeni geni taşıyan ırkın mensubuyum. İki ırka bir arada mensup olamazsın. Ancak yalaka olursanız durum değişir, ki bunlar bu ülkede de mevcut.

• Bunu anlatmak için mi kitap yazdınız?

A. Y. : Kitaptan bahsetmeyelim, reklama girer. Kitabın yeteri kadar reklamı oldu ve çok güzel mektuplar, e-mailler, takdirler aldım. Onlar yeter.

• Cemaatin durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

A. Y. : Ben sade bir cemaat mensubuyum. Bana göre, cemaat uykuda. Cemaat hiçbir demokratik hakkını savunmuyor. Bu cemaatten bir şey olmaz, çünkü dinozorlar köşeleri kapmış oturuyorlar. İlerici gençler yaratamadılar, yetiştirmediler, yol vermediler. Onun için uykudayız. Eski ekol, “Dik durma başını vurmasınlar, çok eğme basmasınlar” politikasını izliyor, ki bu eskiden Amiralardan beri devam ediyor.

• Bu söylediklerinizle ilgili birkaç örnek verebilir misiniz?

A. Y. : Tabii, vereyim. Bundan bir ay önce Kanal 7’de yayımlanan “İskele-Sancak” programında, “İsa’nın Çilesi-Tutku” filmi ile ilgili bir tartışma gerçekleşti. Bu programda, Yahudi mi yoksa Musevi mi olduğunu anlamadığım biri, adam da ne olduğunu anlamamıştı, hiç alakası olmayan bir konu tartışılırken Ermenilere “Katil” dedi. Ne adama tazminat davası açıldı ne de özür dilenmesi için, şahsın bağlı olduğu cemaatle görüşüldü.

İkinci bir örnek daha vereyim: “Süryani Mardin” deniyor. Neden Mardin Süryani imiş? Mardin bir Osmanlı şehri; yani Türk’ün, Ermeni’nin, Kürt’ün, Süryani’nin, Yahudi’nin, Arap’ın ve diğer unsurların yaşadığı bir kent. 1910’ların nüfus yapısına bakarsanız bunu çok iyi görürsünüz. Süryani evleri dedikleri evlerin sahiplerine bakarsanız kim olduklarını görürsünüz. Hatta mimarlar listesine bakarsanız bunu daha iyi anlarsınız. “Süryani Mardin”… Allah, Allah! Bu projenin arkasında kim var, niye var, nasıl var diye konuşmak çok uzun, ayrı bir röportaj konusu. Ancak mevzuya dönersek, eski Ermeni kiliseleri onarılıyor ve tabelaları silinerek Süryani kilisesi oluyor. Neden acaba? Nüfusları mı çoğaldı da kiliseye ihtiyaçları arttı, yoksa Ermeni olmasın da ne olursa olsun taktiği mi var… İşte burada da tavır koymuyoruz; “Bu bizim kilisemizdir” demiyoruz ve kültüre sahip çıkmıyoruz.

• Çok dolusunuz.

A. Y. : Evet. Siyaseti sevmem, ama Turgut Özal beni milletvekili yapmak istemişti. Ben de kabul etmemiştim, ama bugün bu kararımdan dolayı pişmanım. Çünkü belki duyarlılık gösterip bazı kültürel haklarımızı, öyle ilerici bir başbakana iletebilirdim.

• Madem politikaya girdik, o zaman sorayım. Bugünkü hükümeti nasıl buluyorsunuz?

A. Y. : Muhteşem buluyorum. Yaşadığım dönemin şu ana kadar en demokratik ve kararlı hükümeti olarak görüyorum. Baskın Oran hocamız, “Bunlar Türkiye’de eziliyorlar, o yüzden de azınlıkları iyi anlıyorlar” diyor. Doğru, ben de aynı fikirdeyim. Ülke için çok uğraşıyorlar; muvaffak olurlarsa, mahalli seçimlerde olduğu gibi, genel seçim¬lerde de onlara oy vereceğim.

• Kıbrıs?

A. Y. : 1974-1980 döneminde 5 cent’e muhtaç bir ülke konumuna düştük. Sana, vita, şeker, un ve tuvalet kağıdının karaborsada satıldığını unuttuk. O zamanlar pet şişe yoktu, 4-5 sene boyunca yarım kiloluk cam şişe ile benzin alabilmek için 2-3 saat beklediğimizi unuttuk. Ben 1978’de Kıbrıs’a gittim. ‘60’lık bir mercedesi olan Rum bozması, bana, “Niye geldiniz?” dedi. “İngiliz pasaportumuzu elimizden aldınız, sterlin yerine TL. verdiniz.” Ben adamın söylediklerini dinleyince çıldırdım ve dağ yolunda arabadan indim (sonra da anam ağladı tabii). Parasını da vermedim, adamı kovdum.

30 senedir besliyoruz. Ortada bir kasıt var; Türkiye’nin önünü açmak istemeyen Denktaş, sanki kendi ülkesindeymiş gibi elini kolunu sallayarak her dernek, vakıf vs.de konuşuyor. Bakın Türkiye ne kadar demokratik, gidip Kıbrıs’ta konuşsa ya… Konuştuklarını duyanlarda sanki cehenneme giriyormuş gibi bir izlenim yaratmaya çalışıyor. Avrupa’ya giriyorsun beyefendi, Avrupa’ya! Farkında değil. Hâlâ, “Rum geldi, Rum gitti” diyor. Yahu, sen de Paris’e, Stockholm’e, Amsterdam’a, Roma’ya gidip serbestçe dolaşacaksın. Garson, işçi, mühendis, tüccar olarak oralarda çalışacaksın. Dükkân açacaksın, ticaret yapacaksın. Ben T.C. vatandaşı olarak sana bakıp kıskanacağım, ama sen farkında değilsin.

Ayrıca, yani sen “OXİ-HAYIR” de, tazminatları da ben mi ödeyeyim? Hükümet 39 bin göçmen diyor, Denktaş 100 bin diyor. Rakam her neyse, yani bu kadar insanın alacağı var. 30 sene üstüne oturdular, eskittiler, tarım yaptılar, gelirini aldılar. Şimdi soruyorum, bu tazminatları (şimdilik 4 bin dava) Türkiye mi ödesin?

• Peki, bu ciddi meseleleri bırakıp biraz da gırgır geçelim. Kimseye söylemediğiniz bir sırrınız var mı?

A. Y. : Yok. Birisine söyleseydim zaten sır olmaktan çıkardı. Kaldı ki hayatta hiçbir zaman, hiçbir dönemde bir sırrım olmadı. Aklımdaki ağzımdadır.

• Öbür dünyada tanışma fırsatınız olsaydı, kiminle tanışmak isterdiniz?

A. Y. : Hitler’le. Herhalde çok enteresan bir tartışma ve çarpışma olurdu.

• Sizi en fazla düşündüren konu nedir?

A. Y. : Dünya çocuklarının hali. Ne olacak, onları nasıl bir dünya bekliyor? Çok uzun, ayrı bir tartışma lazım ama çok endişeliyim bu konuda.

• Şu anda dinlediğiniz albüm?

A. Y. : Albüm değil, müzik. Anadolu folk ve etnik müzik (Kızılderili dahil).

• Şu anda okuduğunuz kitaplar?

A. Y. : İki kitap birden okuyorum. Birincisi, Arsen Avagyan’ın Çerkezler adlı kitabı. Süper bir araştırma ve hiç bilmediğim şeyler öğrendim. Osmanlı’nın Çerkezleri nasıl kullandığını çok iyi bir şekilde anlatıyor.

İkincisi de Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu’nun Ermeni Tehciri adlı kitabı. Bu kitaba göre, 1914 ile 1920 yılları arasında;

1- Çeşitli ülkelere göç edenler, 648 bin kişi civarında.

2- İtilaf askeri olarak ölenler, 200 bin kişi civarında.

3- Bunların toplamı, 848 bin kişi oluyor.

4- Osmanlı topraklarında yaşayanlar ve dönenler ise 644.900 kişi.

Benim bildiğim kadarıyla, biz 1920’den beri 150.000 civarında olan bir cemaatiz. Peki bu 644.900 kişinin geri kalanı ne oldu. Hayret!

• Hülyanız?

A. Y. : Çeçenler, Çerkezler, Gürcüler, Azeriler arabalarına, evlerine, işyerlerine bayraklarını asıyorlar; ki bunlar “Türk’üz” diyorlar. Ben ise asamıyorum. Demek ki tek yol sevgi, hoşgörü ve insanlık için BARIŞ temeli.

Yorumlar kapatıldı.