İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

radikal: İsa´dan önce İsa´dan sonra

TÜMAY YAZICI

İSTANBUL – John Debney’in Hollywood’daki kariyeri, ‘İsa’dan önce’ ve ‘İsa’dan sonra’ olmak üzere ikiye ayrılıyor. John Debney,
‘İsa’dan önce’ ‘Bruce Almighty’, ‘Elf’ ‘Liar Liar’, ‘The Scorpion King’ ve ‘The Relic’ gibi daha çok komedi ve aksiyon filmlerinin müziklerine imza atan Hollywood’un hatırı sayılır bestecilerinden biriydi.

Ama geçen yıl ekim ayında yaptığı bir telefon görüşmesi, Debney’in kariyerini derinden etkiledi. Hattın öbür ucundaki, arkadaşı da olan Icon Productions’ın prodüktörlerinden Stephen McEveety idi: “Stephen bana, üzerinde çalıştıkları filmin müziğinin bir türlü istedikleri gibi olmadığını söyledi ve benden, eğer mümkünse bu konuda onlara yardımcı olmamı istedi.”

Debney, Los Angeles-İstanbul telefon hattı üzerinden ettiğimiz sohbette, filmin ismini duyduğunda acayip heyecanlandığını söyledi: “Stephen’dan, neler yapıp yapamayacağımı görmek maksadıyla bana filmi izlettirmesini rica ettim. Filmi izledim ve inanın, duygusal olarak kendimden geçtim.”

Bahsi geçen film, Mel Gibson’ın daha gösterime girmeden olay yaratan ‘The Passion of the Christ’ı. (Film Türkiye’de ‘Tutku: Hz. İsa’nın Çilesi’ ismiyle 9 Nisan Cuma günü gösterime girecek.) Debney o telefon görüşmesini yaptığı günü takip eden hafta sonunu, film için bir şeyler besteleyerek geçirmiş. Daha sonra bestelediklerini, ki bunlardan biri, filmin fragmanında kullanılan ve soundtrack albümünde de yer alan ‘The Resurrection’ yani ‘Diriliş’, Gibson’a dinletmiş ve işi ‘kapmış’.

‘Benim için büyük onur’

Duygusal olarak kendinden geçme nedenine gelince, tamamen kişisel. Debney de, filmin yönetmeni, yapımcısı ve senaristlerinden Gibson gibi Katolik. (Öyle büyümüş ve görüşüne bakılırsa öyle de ölecek.) Debney için bu filmin müziğini yapmak, ibadet etmek gibi bir şey:

“Bugüne kadar, komediden tutun da aksiyona kadar 60’ın üzerinde filmin müziğini yaptım. Ama ‘The Passion of the Christ’, bugüne kadar yaptıklarım ve bundan sonra yapacaklarım arasında en dramatik, özel ve de kişisel olanı diyebilirim. Bunun bir parçası olduğum için büyük onur duyuyorum.”

Debney ‘The Passion of the Christ’ın müziğini yaklaşık dört ayda tamamlamış ve bu sürede, filmin neden olduğu tartışmalar ya da maruz kaldığı suçlamalardan etkilenmemiş. Çünkü Debney’e göre, ‘The Passion of the Christ’ın ‘anti’ hiçbir şeyle alakası yok. Film, sevmek ve affetmek üzerine:

“Benim yaptığım müzikle insanlara söylemek istediğim şeyle Mel’in yaptığı filmle insanlara anlatmak istediği şey aynı: Bu film, insanları birleştirmek istiyor, ayırmak değil; onlara hoşgörüyü, affetmeyi ve sevmeyi anlatıyor.”

Önceki İsa filmlerinden akla ilk gelen, Martin Scorsese imzalı ‘Günaha Son Çağrı’. “İsa’nın yaşamını anlatan diğer filmlerin müzikleri, benim çalışmamda etkili olmadı. Zaten içlerinden aklımda kalan, ‘Günaha Son Çağrı’nın film müziğiydi ki o da gerçekten muhteşemdi. O soundtrack’te çalan müzisyenlerden Shankar ve Gingger, ‘The Passion of the Christ’ın soundtrack’i için de çaldı. Bu filmin müziklerini yaparken esas üzerinde durduğum, özel olması ve dünyanın çeşitli bölgelerinden tatlar taşımasıydı” diyor Debney ve bu fikrin aslında Gibson’a ait olduğunun da altını çiziyor: “Mel, filmin müzikleriyle de çok ilgiliydi. Vokallerde bile yer aldı ve bana sürekli, bu filmin müziğinin farklılıklara yer vermesini istediğini söyledi.”

John Debney de onun bu ricasını harfi harfine yerine getirmiş. Filmin müziği ki ‘The Passion of the Christ’ın nadir güzel yanlarından biri, modern ve gelenekselin etkileyici bir füzyonu. Soundtrack’te Ortadoğu’dan Avrupa’ya hatta buralara kadar pek çok yerin geleneksel enstrümanına yer vermiş. “Soundtrack’te Ermenilerin duduğu, Çinlilerin ‘erhu’sunu, sizin udunuzu da kullandık.”

‘The Passion of the Christ’ın soundtrack’ini dinleyip de beğenenlere bir de müjde:. Debney ve ekibi, albümün tanıtımı için turneye çıkmayı ve turne kapsamında bizim ‘veriiiy biiutiful’ ülkemize de uğramayı planlıyorlarmış.

The Passion of The Christ Soundtrack/John Debney/Sony

Yorumlar kapatıldı.