İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

hürriyet: Bu, TSK’nın değil polisin işi olmalı

Mehmet Ali BİRAND

Genelkurmay Başkanlığı’nın “fişleme” olayına getirdiği açıklama, bu işlevin Türk Silahlı Kuvvetlerine değil, asıl polise bırakılması gerektiğini bir defa daha hatırlattı. Askerimizi bu şekilde yıpratmamalı ve yasaları hemen değiştirmeliyiz.

Genelkurmay Başkanlığı sonunda sessizliğini bozdu. Basına “fişleme” adıyla yansıyan ve geniş bir eleştiriyle karşılanan olayın bazı eğitimsiz subayların hatalı 1-2 soru sormasından kaynaklandığı ve tamamen yasalara uygun biçimde gerçekleştirilmiş bir “görev” olduğu belirtiliyor.

Yasalar, polisin başa çıkamayacağı kadar büyük olaylarda askerin göreve çağırılabileceğini söylüyor. Asker de, yine yasalardan aldığı yetkiyle ve hazırlıklarını yapabilmek için araştırma istiyor.

Buraya kadar herşey normal görünüyor.

Aslında eleştiriler de işte bu noktadan kaynaklanıyor.

Yasalar öylesine düzenlenmiş ki, Askerimize gereğinden fazla ve gereksiz görevler verilmiş. Halk ile karşı karşıya kalmasının sakıncaları yeterince düşünülmemiş.

Polis ve jandarmanın güçlendirilmesi, büyük olaylarla başa çıkabilmeleri için donatılmaları ve eğitimden geçirilmeleri yerine, görev hemen askerin sırtına atılmış.

İnsan kendi kendine sormadan edemiyor:

“Hangi büyüklükte bir olay çıkabilir ki, tanklı tüfekli askeri birlikleri harekete geçirme zorunluğu doğar? Neden toplumun karşısına asker dikilir? Polis ve jandarma ne güne dururlar?”

1960-80 arasında yaşadıklarımızdan hala gereken dersi almadık mı?

Eski yanlış uygulamalardan yola çıkıp, bundan sonrasına bakalım.

– Artık askerimizi toplumsal olaylarda halk ile karşı karşıya bırakmamalıyız. Büyük bir zorunluk doğsa dahi, bunun için (ABD’de olduğu gibi) özel eğitimli birliklerle yetinmeli, görevi TSK’nın bütününe yaymamalıyız.

– Polis ve jandarmanın, hem donanım, hem de eğitim açısından düzeyini mutlaka yükseltmeliyiz.

– TSK’yı içerde kolluk gücü gibi kullanmamalı, rejimi koruma ve kollama görevini polis ve jandarmaya, toplum içindeki zararlı gruplaşmaların izlenmesi ve fişlenmesini de MİT ve polisin istihbaratına bırakmalıyız.

* * *

ORG. ÖZKÖK’ÜN ANLAMLI TUTUMU

Hürriyet gazetesi başyazarı Oktay Ekşi başta bir çok meslekdaşım değindi. Bende tekrar dikkatinizi çekmek istedim.

Genelkurmay Başkanı Org. Özkök’ün son olaydaki tutumu tüm yetkililere örnek olmalı. Hata edildiyse, kendinin komutan olarak sorumlu sayılacağını söylemesi, bizim duymaya alışmadığımız bir yaklaşım. Hele bunun bir komutandan gelmesi daha da önemli. Zira bizim büyükler burunlarından kıl aldırmaktan hoşlanmazlar.

Org. Özkök, Genelkurmay Başkanlığına geldiğinden bu yana genel tutumu, TSK içi dengelere yaklaşımı, iç ve dış politikaya yönelik bakışıyla hem farklı bir komutan, hem de bu dönemde 1 inci Başkanlığı ile Türkiye’nin şansı olduğunu gösterdi.

* * *

REJİMİ BİZLER KOLLAMALIYIZ

Türk toplumunun nedense, yıllardır beyni yıkanmış ve koşullandırılmış. TSK’yı haklı nedenlerle rejimin bir sigortası, bir güvencesi olarak görmüş. Askeri adeta zorla iç politikaya kendi elleriyle sokmuş veya böyle alıştırılmış.

Ben dahil hepimiz yıllarca “Aman, Askerimizi yıpratmayalım. Günün birinde bizimde ihtiyacımız olur. Bizi yine asker kurtarır” demedik mi?

Buna da içtenlikle inandık.

Kimseler de çıkıp bize “Neden askerinize bu sorumluluğu yüklüyorsunuz. Neden rejimin bekçiliğini, gerçek görevi olması gereken Sivil Toplum Örgütlerine, polis ve jandarmaya vermiyorsunuz?” demedi. Daha doğrusu, rejimi koruma ve kollama konusunda asker dışında başka yöntemlerinde bulunduğunu söylemedi.

Bu durum bizim de işimize geldi. Oturduğumuz yerden, elimizi taşın altına sokmadan, sokağa çıkıp hakkımızı aramadan, başımız sıkışınca veya sevmediğimiz bir iktidar olunca, hemen “Paşam neredesin. Gel bizi kurtar. Vatan elden gidiyor” diye bağırdık.

Paşalar da geldiler.

Kimi zaman kışkırtıldıkları için zoraki geldiler, kimi zaman da istedikleri için geldiler.

Ancak artık dönem değişti, dünya değişti. 1960-80 arasında değiliz. Artık istesek veya isteseler dahi asker gelemez. Kazara gelirse, yaratacağı depremin altından ne biz nede onlar kalkabilir.

Bundan dolayı, hepimizin değişen koşullara uyum sağlayamayız gerekiyor. Artık laik-demokratik rejimimizi askere değil, polise, jandarmaya, Sivil Toplum Örgütlerine ve hukuka emanet etmeyi öğrenmemiz gerekiyor.

Atatürk’ün miras bıraktığı bu Cumhuriyeti bizler korumazsak, emin olun bundan sonra asker hiç koruyamaz.

Asker bizi düşmana karşı koruyacak, bizlerde rejimimize sahip çıkacağız.

Bunun başka yolu yok.

Yorumlar kapatıldı.