İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

radikal: Genelkurmay ne dedi?

İsmet Berkan

İstanbul’un Anadolu yakasında konuşlu 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı tarafından o bölgedeki kaymakamlıklara gönderilen istihbarat ‘yönerge’sini Hürriyet gazetesi kamuoyuna ‘Sosyetik fişleme’ adıyla duyurdu. Doğrusunu istrerseniz, istihbarat amaçlı bu yönergeye ben de ‘fişleme’den başka bir isim bulamıyorum.

Oysa Genelkurmay Başkanlığı, yapılmak istenenin ‘fişleme’ olarak nitelenmesinden rahatsız. Dünkü açıklamanın bir yerinde, “… kamuya fişleme olarak sunulması nedeniyle, doğurabileceği yıpratıcı sonuçlar dikkate alınmadan yapılan açıklamalar ve yorumlar endişe verici boyutlara ulaşmış ve bu tarz yaklaşımlarla hangi maksada hizmet edildiği konusunda kamuoyu tereddüde düşürülmüştür” deniyor. Açıklamanın bir başka yerinde ise, “Basında yer alan haberin ‘fişleme’ gibi ilgi çekici ve tamamen saptırılmış, yanlış ve haksız bir eylem ile hiçbir ilgisi yoktur. Hiç kimse fişlenmemiş ve böyle bir görev hiçbir birliğe emredilmemiştir. Bu bakımdan bütün halkımız huzur ve güven içinde olmalıdır” deniyor.

Yani, ‘fişleme’ kötü bir şey.

Ancak öte yandan yine Genelkurmay açıklamasından anlıyoruz ki, ‘yanlış ve haksız bir eylem’ olan ‘fişleme’yi yapanlar polis ve jandarma (ve MİT). Askeri birlikler, olsa olsa bu fişlerin birer örneğini istiyor, başka bir şeyi değil.

Bir demokratik hukuk devletinde suçlamaları sadece savcılar yapabilir ve o iddianın suç olup olmadığına da sadece mahkemeler karar verebilir. Bir insanı şu veya bu sebeple fişlemek, o insanı potansiyel suçlu olarak görmektir.

Türkiye, terörden ve toplumsal çalkantılardan çok çekmiş, çok can kaybetmiş bir ülke. Daha geçenlerde Gazi olaylarının 10. yıldönümüydü, Sivas’ta aydınların yakılmasının üstünden sadece 11 yıl geçti. Son 15 yılda Lice’de, Şırnak’ta, Hakkâri merkezde, Yüksekova ilçe merkezinde, Cizre’de son derece tatsız ve kanlı olaylar yaşandı, bu olaylar çok sert biçimlerde durdurulabildi. Toplumsal hafıza, 12 Eylül öncesinin Çorum ve Kahramanmaraş olaylarını unutmadı.

O bakımdan, özellikle büyük kentlerin etrafındaki birikmede bir potansiyel tehdidin bulunmadığını söylemek saflık olur. Ancak yine de bu tehdidi belirlerken demokratik hukuk devletinin kurallarının dışına da çıkmamak gerekir. Çünkü tehdit esasen demokratik düzene yönelik bir tehdittir; bunu önlemek için demokrasiden ve hukuktan vazgeçecek olursak, zaten tehdit amacına ulaşmış olur.

***

Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasında, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11 / D maddesi uyarınca Genelkurmay ile zamanın hükümeti arasında imzalanan protokole gönderme yapılıyor.

Esas sorgulanması gereken şey tam olarak budur zaten. Bu protokolün hukuka ve dayandığı yasa ile Anayasa’ya uygunluğu, böyle bir protokolün demokratik teamüllerde yerinin olup olmadığı tartışmalı.

***

Açıklamanın bir yerinde, “Konu, kanun gereği, il mülki amirleri ile illerdeki garnizon komutanlıklarının ilgi ve sorumluluğundadır. Bazı çevrelerce iddia edildiği gibi konunun Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve özellikle Kara Kuvvetleri Komutanı’nın şahsıyla hiçbir ilgisi yoktur” deniyor.

Burada kısmen Radikal gazetesi kastediliyor. Radikal konuyu okurlarına duyururken ilk gün Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nı (bizzat komutanı değil) belgenin sorumlusu olarak gördü. Burada bir kötü niyet yok, çünkü belgenin üstünde ‘Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ ibaresi vardı ve ben de köşemde bu uygulamanın lokal bir uygulama olamayacağını savundum. Nitekim az önce aktardığım Genelkurmay açıklamasının izleyen cümlesi aynen şöyle: “Askeri yazışmalarda baş sayfa tepesindeki birlik tanıtıcı bölümde yer alan birlik isimleri daima Kuvvet Komutanlığı’ndan başlayarak ast birliğe doğru iner.” Biz de tam olarak böyle algılamıştık. Genelkurmay yanıldığımızı söylüyor,

o zaman bize düşen özür dilemek.

Kendim ve gazetem adına bu art niyetsiz yanlıştan ötürü özür dilerim.

***

Genelkurmay açıklamasının son cümlesi çok manidar: “Halkının güven ve huzuru için binlerce can, kol, bacak, göz vermiş şehit ve gazilerin yuvası olan Türk Silahlı Kuvvetleri, bütün haksız ve acı tenkitleri bağrına basar, hafızasına gömer, takdirini aziz milletinin sağduyusuna emanet eder, yapıcı tenkitleri ile bizlere daha iyilere ulaşma, doğrularımızla sevinme, azmimizi artırma imkânı verenlere ise şükranlarını sunar.”

Elbette TSK sahip olduğumuz en değerli kurumlardan biri olarak bu özeni hak ediyor. Ancak TSK’nın da kendisi için aynı özeni gösterip gündelik siyasi tartışmaların ve dolayısıyla polemiklerin konusu olmaktan kaçınması gerektiğini düşünüyorum.

Yorumlar kapatıldı.