İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

radikal: Can Paker: Beni yıllardır izliyorlar

NEŞE DÜZEL

NEDEN? Can Paker

Kara Kuvvetleri Komutanlığı, giriştiği son fişleme kampanyasıyla, askeri tarihimizden ziyade mizah tarihimize girecek bir skandala imza attı. Olayın gülünçlüğünün herkes farkında. Ama bu kadar gülünç işler yapabilecek insanların, ellerindeki imkânlarla yıllarca bu ülkenin düşünenlerine kan kusturdukları da bir gerçek. Sadece şimdi, kendilerine kuşkulu gözükenlerin sayısını artırdılar. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın şüpheli gördükleri arasında, AB’yi, Amerika’yı destekleyenlerle, zengin olanlar da bulunuyor. Bir NATO ordusunun generalinin Batı’yı tehlikeli bulmasındaki tuhaflığı bir yana bırakırsak… Haziranda İstanbul’da yapılacak NATO zirvesinin çatısı altında bir sivil zirve düzenleyecek olan TESEV’in Başkanı Can Paker’le fişlemelerin bugünkü dünyada ne anlama geldiğini tartıştık. Uzun yıllar TÜSİAD’da yöneticilik yapan ve halen Haysiyet Divanı üyesi olan, AB’yle iyi ilişkiler için de Dışişleri tarafından gönüllü büyükelçi olarak görevlendirilen, yani Kara Kuvvetleri Komutanı’na göre hem zenginlerin derneğinde olduğu için, hem de AB’yi desteklediği için iki kez tehlikeli olan Türk Henkel Başkanı ve Sabancı Holding Yönetim Kurulu Üyesi Can Paker’le, neden bazı kesimlerin Batı’ya düşman olduğunu konuştuk.

——————————————————————————–

Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını neredeyse kitleler halinde fişlemek için başlattığı istihbarat çalışmalarıyla ilgili haberi gördünüz mü?

Gördüm.

Necdet Açan’ın, Hürriyet gazetesindeki bu haberini gördüğünüzde ne hissettiniz? Korktunuz mu, şaşırdınız mı, kızdınız mı, umutsuzluğa düştünüz mü?

Bugün dünyada gelinen noktayla kıyasladığımda, bu uygulamayı,doğrusu çok komik buldum. Fişleneceklerin sınıflamasına baktığınızda bu komedi her şeyiyle ortaya çıkıyor zaten. Nitekim basında bazı yazarlar da, ‘Acaba TÜSİAD’ı satanist olarak fişlerler mi?’ gibisinden olaya mizahi yaklaştı.

Ama böyle izlemeler ve fişlemeler yüzünden bu ülkede hayatlar söndü, trajediler, acılar yaşandı.

Evet, ‘andıç hikâyeleri’ daha yeni yaşandı bu ülkede. Ama bugün dünya hangi noktaya geldi, demokrasi, birey hakları, sivil toplum-devlet ilişkileri, teknoloji nereye vardı, onu da görmek lazım. Bugünün dünyasında artık iki kıta var. Bir, Amerika, Asya, Avrupa gibi görünen kıtalar. İki, görünmeyen kıtalar. Dünyanın her yerinde bugün insanlar bilgisayarlar üzerinden birbirleriyle kütleler halinde görünmeyen kıtalar halinde birleşiyorlar. Mesela diyelim ki, Japonya’dan, Kanada’dan, Fransa’dan tenis ve tiyatro sevenler ve aynı zamanda müspet ilimlerle uğraşanlar bir komünite oluşturuyorlar. Bu boyuttan bakınca, Türkiye’deki izleme ve fişleme olayı bana önce komik, sonra da tabii acınılacak bir durum gibi geldi.

Niye bu acınılacak bir durum?

Böyle bir dünyada o kadar etkisiz ve çağdışı bir uygulama ki… Bu ilkellikle antidemokratik bir uygulamayı, faşizmi bile beceremezler, Bu etkisiz ve bilgisiz bakış açısıyla otoriter rejimi falan koruyamazlar. Ortada korkulacak bir durumdan ziyade, zavallı bir durum var. Bu görüş mü Türkiye’yi düşmanlarından koruyacak? Türk vergi mükellefinin parasını nerelere harcıyorlar? Türkiye’yi dünyaya kapamak ve totaliter yapıyı sürdürmek isteyen, AB’ye karşı çıkan kesimler çok zayıf bir haldeler. Türkiye’de bir dönem bitiyor artık. Bu türden uygulamalar bundan sonra kolay yapılamayacak. Zaten yapılabilecek olsaydı, izleme, fişleme meseleleri bu şekilde ortaya çıkmazdı. Bu olayın ortaya çıkması, bir zaafın göstergesidir. Bu tür uygulamaları bundan böyle yapamayacaklarının bir işaretidir. Türkiye’de baskıcı dönem neden bitiyor biliyor musunuz?

Neden bitiyor sizce?

Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada merkezi, otokratik yönetim tarzı iflas ediyor. İşin, insan haklarına ve hukuka aykırı olan yönünü bir tarafa koyun, dünyada otokrasi etkinliğini kaybediyor. Bugünün dünyasında etkin olan unsur, bireysellik ve insanların farklılıkları. Çünkü bilgi toplumunda üretim, insanların farklılığına dayanıyor. Totaliterliğin bugünün üretiminde yeri yok. Oysa sanayi devriminin üretiminde, insanların birbirine benzemesi esastı. Bu yüzden zaten ulusdevlet öne çıktı. Şimdi de mesela Büyük Ortadoğu Projesi ortaya çıkıyor. Yıllar yılı bölgede diktatörleri, otokratları koruyan Amerika ve Batı Avrupa, şimdi ‘bölgeye demokrasi, katılım ve farklılık getirelim’ diyorlar. Çünkü bugünün dünyasında üretimin ve tüketim sürebilmesi için totaliterliğin bitmesi şart.

Siz, açıkça Avrupa Birliği üyeliğini destekleyen birisiniz. Devletten birilerinin sizi düşman görmesi, sizi izletmesi, polisleri peşinize salmak istemesi, sizin bundan sonraki siyasi duruşunuzu nasıl etkileyecek?

Değiştirmez. AB’yi desteklemek, benim gibi insanlar tarafından göze alınmış bir mücadeledir. Biz bu uygulamaların yapıldığını biliyorduk zaten. Türkiye’de bir kesim kendi menfaatleri açısından AB’yi istemiyor. Avrupa’ya girmek bu kesimin sosyal statüsünü etkileyecek. Zaten kavga da bu yüzden çok büyük. AB’ye girmek demek, insanlara bu acıları yaşatma ya da bu acıların yaşatıldığını bilme yetkisine sahip olanların ellerinden bu güçlerinin alınması demek. AB’ye girildiğinde bazı kesimlerin yetkileri azalacak. Türk halkının yüzde 75’i, bence bilerek AB’yi istiyor. Sadece ekonomik menfaati olduğu için değil, AB üyeliğiyle, Türkiye’ye hukukun üstünlüğünün geleceğini, ağır merkezi hiyerarşinin kalkacağını Türk halkı biliyor.

Peki siz, hiç izlendiğinizi düşündünüz mü?

Tabii. İzlendiğimi biliyorum zaten. Vahim olan şu ki bunu biliyorum.

İzlendiğimi bilmemem lazım ama biliyorum. Olayı bilmesi gereken biri bana, ‘Dikkat edin izleniyorsunuz’ dedi.

Sizi niye izliyorlar?

Söylediklerim birtakım insanların hoşuna gitmiyor herhalde. Ben TÜSİAD Yönetim Kurulu üyeliğimin başından itibaren, hatta daha da öncesinden, fikrimi hiç sakınmadan söyleyen biri oldum hep. O zamanlar benim de yönetiminde olduğum TÜSİAD demokratikleşme raporları yayımladı. Ben sekiz, on senedir izleniyorum.

Peki, izlenmek fişlenmek demek değil mi?

Fişlenmek demek tabii ki.

Gerçi Kara Kuvvetleri Komutanı’nın üyesi bulunduğu Milli Güvenlik Kurulu da AB üyeliğini destekliyor ama, galiba Kara Kuvvetleri Komutanlığı bunun farkında değil. Devletin zirvelerindeki bu şaşkınlık, sizce ülkede tatsız yeni sürprizler yaratır mı?

Yok olup gitmekte olan bir ideolojinin yalnız kalmış birimlerinin bazı tatsız faaliyetleri olabilir. Ama bu olaylar öyle merkezden planlanan çok koordineli faaliyetler olmaz. Bunlar münferit faaliyetler olur. Çünkü bunlar artık ricat eden bir ordunun engelleme çabaları gibidir. Bu çağdışı yapı artık dünyanın bugün aldığı şekil karşısında dağılıyor, etkisini kaybediyor.

Parlamento, Cumhurbaşkanı, Başbakan, hükümet, Genelkurmay Başkanlığı ve hatta Milli Güvenlik Kurulu açıkça AB üyeliğini destekliyor. Kara Kuvvetleri Komutanı ise bütün bu kurumları ve insanları Türkiye için tehlikeli görüyor. Bu devlet içindeki bir çatlamanın mı işareti sizce?

Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın ve hatta Genelkurmay Başkanlığı’nın AB’ye karşı olması ne ifade eder? Türk halkının yüzde 75’i istiyor ise Türkiye bu yolda gider. Avrupa Birliği, Türk tarihinde öyle önemli bir projedir ki, Türk siyasi hayatına öyle derinlemesine girmiş bir meseledir ki, Türk halkı tarafından da öyle benimsenmiş bir hedeftir ki, bu projeyi uygulamama imkânı yok. Zaten Türkiye bu yolda çok şeyi halletti. AB’nin bizden istediği birkaç şey kaldı. RTÜK ve YÖK ‘le ilgili Anayasa değişikliği yapılacak, bu kurullardaki asker üyeler çekilecek. Çaresi yok, asker üyeler oradan çekilecek. Uygulamadaki eksiklikler, AB’nin bize tarih vermesinde bir engel oluşturmayacak. Çünkü AB’yle ilişkilerinde Türkiye’nin çok lehine olan Büyük Ortadoğu Projesi işin içine girdi.

Kara Kuvvetleri Komutanı’nın Avrupa’yı açıkça düşman olarak gördüğünü ortaya koyması üzerine AB ne yapacak sizce? Böyle generalleri olan bir ülke zaten bizim üyemiz olamaz mı diyecek? Yoksa normal bir devlete ve demokrasiye sahip olması için Türkiye’yi aramıza almalıyız mı diyecek?

Tabii, Türkiye’yi istemeyenler, bu olayı, ‘Baksanıza böyle generalleri var’ diye kullanacak. Türkiye’yi isteyenler ise ‘Aman bu ülkeyi demokrasiye kavuşturalım’ diyecek.

Bu fişleme girişiminin ortaya çıkmasından sonra galiba tarihinde ilk kez Türk medyası bir kara kuvvetleri komutanıyla açıkça dalga geçti. Ağırbaşlılığıyla tanınan bir gazeteci bile televizyonda “İzlemedikleri bir çapkınlar kalmış, onları da izleselerdi” dedi. Medyanın bu tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir uygulamanın çağdışılığı bu noktaya vardığı zaman, tabii herkes bu

işin komik tarafını görmeye başlıyor. Gerçi bu ülkede hep yaşanagelen fişlemeler, andıçlar, uygulamalar da çağdışıydı ama Türkiye’nin yapısı da o zamanlar buna uygun bir çağdışılıktaydı. Ama Türkiye değişti. Zaten bu yüzden fişlemeler bugün bize komik geliyor. Türkiye 28 Şubat’tan bu yana çok yol aldı. Bir daha 28 Şubat yapamazlar. 28 Şubat’ı halk 3 Kasım’da bitirdi. Türkiye’nin sosyolojik yapısı artık askeri müdahalelere uygun değil. Sonu nereye varacağı belli olmayan bir macera olur artık böyle bir müdahale.

Sizce, Türk medyası AB üyeliği için hazır hale geliyor mu?

Geliyor. Mesela demokratikleşme ve Kıbrıs konularında neler neler söylemiş olanlar, bugün neler söylemeye başladılar. Türk medyası da, otoriter rejimin bugünün dünyasında daha fazla süremeyeceğini biliyor. Medyanın yerinin, dünyayla bütünleşen bir Türkiye’de olduğunu görüyor. Burada, herkes kendi geleceğine oynuyor. Türk medyası da kendi geleceğine oynuyor ve geleceğini de Avrupa’da görüyor.

Hükümet fişleme olayı ortaya çıktığında ne yapmalıydı?

Hükümetin çıkıp kaymakamlara böyle bir isteğe cevap vermeyin talimatı vermesi ve sorumlular hakkında soruşturma açtırması lazım. Göreceğiz bakalım, hükümet ne yapacak? Genelkurmay Başkanı ne yapacak?

Hükümet çok sessiz kaldı. Hükümet, ordunun içindeki güçlerden korkuyor mu?

Arkasında yüzde 50 oy desteği olduğu söylenen bir hükümetin korkmaması lazım. Halk arkasındayken insan neden korkar ki. Arkasında halk olmayanlar korkmalı.

Medyanın tavrı bile Tükiye’deki siyasi havanın çok değiştiğini gösteriyor. Bunu devletin içindeki Batı düşmanları göremiyor mu?

Bu görüp görmeme meselesi değil. Bu kendi pozisyonunu sürdürmek, gücünü korumak için direnme meselesi. Türkiye’de uzun yıllar asker-sivil bürokrasi siyaseti yönlendirdi. Kıbrıs’a, Kürt meselesine, her şeye onlar karar verdi. Şimdi bu merkezi yapı değişti.

Peki, bu fişleme rezaletinin ortaya çıkmasından önce siz AB yetkilileriyle görüşmeler yaptınız. Türkiye’ye nasıl bakıyorlardı?

Ben tam fişlenecek adamım. TESEV Başkanı olarak, haziranda İstanbul’da yapılacak NATO zirvesi için hem AB’yle, hem ABD’yle sürekli konuşuyorum. Amerika’nın Türkiye’deki ittifakları değişti. Çünkü Türkiye’nin askere ve üsse dayanan stratejik önemi kalktı. Stratejik önemimiz siyasileşti. NATO zirvesinde bu projenin içi doldurulacak. Zaten böyle projelerin içi zamanla dolar. Kennedy, uzay projesini başlattığında, uzaya hangi araçlarla gidileceğini biliyor muydu ki? AB’ye üye olan, demokrasisiyle bölgeye örnek olan bir Türkiye , bu projede diğer güçlü devletlerle birlikte aktif rol alabilir. Vatandaşlarını fişleyen Türkiye’ nin ise bu projede yeri olmaz. Büyük Ortadoğu Projesi, Amerika’nın ve Avrupa’nın Türkiye’ye bakışını değiştirdi. Amerika Ortadoğu’daki üç, dört diktatörü besleyerek bölgede varlığını sürdüremeyeceğini anladı. Bu açılıma Avrupa’nın da büyük kısmı katıldı.

Bize bu aralıkta müzakere tarihi verecek mi Avrupa?

Şu andaki görüntüye göre verecekler. Ama bu karar Kıbrıs’a çok bağlı. Hükümetin, Kıbrıs konusunda daha da ileri bir düzeyde siyasi kararlılık göstermesi gerekiyor.

Tarih alamaması halinde, Türkiye’de çok tatsız gelişmeler olabileceğini düşünüyorlar mı peki?

Düşünüyorlar. AB’den bir tarih alamazsa, Türkiye hem siyasi, hem ekonomik olarak geriler. Türkiye’yi dünyaya kapatmaya çalışanların, otoriter rejim isteyenlerin eli çok güçlenir. Kanunlar belki değişmez ama ülkedeki demokratikleşme ve sivilleşme fiilen geriler. Ayrıca bugün ekonomi sadece parasal tedbirlerle iyileşti. Ekonominin yapısal olarak iyileşmesi yabancı sermayenin gelmesine bağlı. Eğer AB’den tarih alınmazsa, yabancı sermaye gelmez ve Türkiye ekonomisi tekrar krize girer. İşte bu tablo, Batı dünyasının büyük Ortadoğu Projesi’ne hiç uymuyor. Demokrasisi gerileyen, ekonomisi krize giren bir Türkiye istemezler. AB’den tarih almamız için koşullar çok elverişli şu anda.

CHP, Kara Kuvvetleri’nin fişleme girişimiyle ilgili parlamentoya soruşturma önergesi verdi. Galiba CHP’nin ordunun içindeki bir gruba karşı bu kadar açık tavır alması ilk kez oluyor. Ana muhalefetin bu demokrat tavrı Türkiye’nin geleceğini nasıl etkiler?

CHP, izleme ve fişlemelerin üzerine giderse ve hükümetten bu konuda hesap sorarsa, hem Türkiye’de muhalefet güçlenir, hem de demokrasi. CHP de seçimlerde oyunu mutlaka artırır.

Bu yılın zor geçeceğini düşünüyor musunuz? Yeni fişlemelerle, kuşkulu terör saldırılarıyla karşılaşacak mıyız sizce?

Türk halkı terör olaylarına artık aldırmıyor. Bu tür olayların Türkiye’nin AB’ye girmesini engelleyecek boyuta geleceğini sanmıyorum. Bu düşüncem, fişleme olayının ortaya çıkmasından sonra daha da kuvvetlendi. Çünkü karşımıza çok zavallı bir tablo çıktı. Bu izleme ve fişlemeyi yapanlar hiçbir şey bilmiyor. Siyaset bilmiyor, halkı tanımıyor. Türk toplumu yüzünü dünyaya döndü. Türk halkı artık korkmuyor…

Yorumlar kapatıldı.