İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

radikal: Hz. İsa´yı kim öldürdü?

Avni ÖZGÜREL

Mel Gibson’ın filmi dolayısıyla Hz. İsa’nın öldürülmesinden kimin sorumlu olduğu tartışması bir kere daha gündeme geldi. Türkiye’de de dindarlar
arasında giderek hararetlenen bir münakaşa konusu bu. İslam dini açısından olayın nasıl cereyan ettiği ayetle sabit…
Kuran’ın yaklaşımı: Peygambere eziyet edileceğinin belli olmasından sonra Allah’ın onu göğe çektiği ve Romalı askerlerin İsa sandıkları bir kişiyi çarmıha gerdikleri.

Hz. İsa’nın ailesi

Zekeriya Peygamber’in baldızıyla açılıyor dinler tarihinin finalden önceki perdesi. Hanne adındaki bu kadın İsrailoğulları içinde hatırı sayılan İmran adında bir kişiyle evleniyor. Ancak ailesinin diğer fertleri gibi çocuğu olmayınca, “Allah bana bir oğul verirse onu Beytülmakdis’in hizmetine sunacağım” diye adakta bulunuyor. O dönemde bu türadakların
olağan sayıldığı biliniyor. Hanne’nin çocuğu oluyor olmasına, ama beklenenin aksine kız çocuk dünyaya getiriyor kadın.

Ama ne olursa olsun adağını yerine getirmek isteyen Hanne, Meryem adını verdiği bebeği birkaç hafta emzirdikten sonra getirip mabede bırakıyor. Soylu bir ailenin çocuğu olduğu için mabette ona iyi bakıldığına şüphe yok. Ancak bir süre sonra babası İmran’ın ölmesi üzerine Zekeriya peygamber mabede gelip Meryem’i alıyor ve evine götürüyor.

Dini kaynaklara göre Hz. Meryem’in hayatının bundan sonraki devresi, önce teyzesinin evinde, sonra da onun velayeti altında nişanlandığı Nasıra kasabasında marangozluk yapan Yusuf adlı gencin ailesinin evinde geçiyor. Bir süre sonra Hz. İsa’nın mucizevi doğumunun gerçekleştiğini ve ergenlik yaşına geldiğinde onun Kudüs’e getirilip Hz. Zekeriya’nın oğlu Yahya tarafından Ürdün Nehri’nde vaftiz edildiğini; (Bu sebeple Hıristiyan dünyasında Yahya, ‘Vaftizci’ sıfatıyla Jean Babtiste adıyla anılıyor) Hz. Yahya’nın peygamberliğinin Romalılar tarafından da tanındığını biliyoruz…

Bu sırada şöyle bir olay yaşanıyor: Roma adına Kudüs’ün hâkimi olan Herod öteden beri göz koyduğu kız kardeşinin kızıyla evlenmeye karar veriyor ve şehrin dini lideri sıfatıyla Yahya’dan gelip nikâhlarını kıymasını ve bu evliliği kutsamasını istiyor. Hz. Yahya’nın Herod’un bu isteğini geri çevirdiğini söylemeye gerek yok sanırım: “Bu evlilik dinen caiz değil. Zira hayatınızı birleştirmek istediğiniz kız sizin kanınızdan biri. Ben peygamber sıfatımla bu nikâhı kıyamam…”

Yahya’nın itirazına Herod’dan çok kız kardeşi ve yeğeninin öfkelendiği anlatılır. Onların kışkırtmasıyla Herod, Hz. Yahya’nın öldürülmesi emrini verir. Dini anlatımlarda muhafızların hemen harekete geçtikleri ve saklanma ihtiyacı hissetmeyen 30 yaşındaki Yahya’yı yakalayıp cellatların önüne attıkları var. Yahya’nın başı kesilir, kendi kendilerine evlenip düğün törenlerini yapmakta olan Herod’la karısının sofrasına bir leğenle getirilir.

Bu olaydan sonra Zekeriya Peygamber kendisinin de başına bir felaket gelebileceği düşüncesiyle önce mabede sığındı, orasının askerler tarafından kuşatılması üzerine çıkıp geniş bir ağacın gövdesindeki oyuğa saklandı. Muhafızlar sanki oraya aslında ağaç kesmeye gelmişler gibi davrandılar ve dev ağacın gövdesini büyük bir testereyle ikiye ayırdılar. Zekeriya Peygamber bu şekilde can verdi.

Üç yıl tebliğ

Hz. Meryem’in uzun süre iffetsizlikle suçlanmasına sebep olan hamileliği ve Hz. İsa’yı dünyaya getirmesi konusunda Kur’an, Meryem Suresi’nde şu açıklamayı getiriyor: “Biz kendisine ruhumuzu gönderdik. O da ona tam bir insan şeklinde göründü. Meryem dedi ki; Senden çok esirgeyici olan Allah’a sığınırım. Eğer Allah’tan sakınan bir kimseysen bana dokunma. Melek, ben sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbin tarafından gönderilmiş elçiyim, dedi. Meryen, bana bir insan eli değmediği ve iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir, dedi. Melek; öyledir, zira Rabbin buyurdu ki: Bu bana kolaydır. Çünkü biz onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız. Bu hüküm ve karara bağlanmış bir iştir…”

Nişanlısı Yusuf’un Hz. Meryem’in hamile kaldığını öğrendikten sonra, kendisini sakınan bir genç kız olduğunu bilmesine rağmen ondan şüphelendiği düşünülebilir. Genç adamın aile çevresinde dönen dedikodulara rağmen Meryem’i terk etmediği, zamanla onun yaşadığı mucizeyi kabullenerek doğacak çocuğun kutsal vazifesini kolaylaştırmaya hazırladığı biliniyor. Yusuf nikâhına aldığı Meryem’le onun hamileliğinin son devresinde Kudüs’e gitmek için Nasıra’dan ayrıldı. Ama şehre on kilometre kala Beythleem kasabasına geldiklerinde Meryem’in sancıları arttı. Karı koca bir ağıla sığındılar. Meryem yaşadıklarının etkisiyle bir yandan sancı çekerken diğer yandan, “Allahım keşke çocuğu doğururken ölsem ve unutulup gitsem” diye dua ediyordu. Ve İsa o yemlikte dünyaya geldi.

Hz. İsa’nın çocukluğu doğal olarak Nasıra’da ‘süt babası’ Yusuf’un yanında geçti. Ona marangozluk işlerinde yardım etmeye çalışıyordu. Çeşitli kaynaklar burada Meryem’ın Yusuf’tan erkek ve kız olmak üzere dört ya da beş çocuk daha doğurduğunu kaydediyor. Hz. İsa’nın yaratılışındaki ayrıcalık 30 yaşında kendini gösterdi. Kendisini vaftiz etmiş olan Yahya’yla sohbetleri, onun öğütleri aklında çıkmıyordu. Nihayet Cebrail ona peygamberliği tebliğ etti. Hz. İsa üstlendiği sorumluluğu çevresine açıklamakta tereddüt etmedi. Ancak şehir merkezlerinde kendisine inanan çıkmadı. O da yaya olarak köyleri dolaşmaya başladı. Bir süre sonra, “Nasıralı vaiz” diye tanınır oldu. Çoğunlukla gölgelik bir yerde konaklar, çevresini saran fakir insanlara nasihat eder, hasta ve yaralılar için dua ediyordu.

Hz. İsa güzel görünüşlü ve cazibeliydi.

“İsa’yı gökte uçarken gördüm” diyerek Hıristiyanlığın köklü menkıbelerine dayanak olan Maria Magdalena (Mecdelli Meryem) ve onlarcası ona bağlanmıştı. Genç peygamberin masum ve güzel çehresi dinleyenler üzerinde derin tesir bırakıyor, çocuklardan oluşan çok sevdiği bir kafileyle dolaşıyordu. Bir süre sonra ilgi muhalefeti doğurdu. Hz. İsa’ya öfke duyan Roma yönetcileri değil içinden çıktığı Yahudi topluluğuydu. İsa’yı doğduğu günden beri sevmemişler; annesi hakkındaki şüphelerini hiçbir zaman gizlememişlerdi. Buna rağmen Hz. İsa Taberiye Gölü kıyılarında yalnızken vahiy yoluyla aldığı ayetleri insanlara tebliğe ara vermedi. Taberiyeli balıkçıların sevgilisiydi adeta. Onlarla oturur kalkar, onlar için dua eder, onların sofrasına misafir olurdu.

İhbar

Hz. İsa’nın çevresinde sayıları her geçen gün artan bağlıların Kudüs’e gelip giderken anlattıklarından etkilenen kentlilerin de İsa’ yı merak etmeye, onunla karşılaşmak, konuşmak için vesile aramaya başlamaları üzerine Yahudi din adamları arasında “Bu yeni Mesih ortadan kaldırılmalı” kanaati hâkim oldu. “Babasız doğan çocuk Musa’nın dinini inkâr ediyor, mukaddesatımıza zarar veriyor” diye Roma valisine şikâyetler yağmaya başladı.

Düşmanca hazırlıklardan habersiz Hz. İsa kendisine inanan insanlardan oluşan bir kalabalıkla birlikte Kudüs’e girmenin sevincini yaşıyordu. İlk defa girdiği şehirde doğruca mabede yöneldiği, yolu üzerinde bulunan kimi faizle iş yapan tüccarların, hileli mal satan esnafın tezgâhlarının taraftarlarınca yerle bir edildiği anlatılır. Romalı yöneticiler onu ve yandaşlarını tutuklamakta önce tereddüt ettiler. Halkın göstereceği tepkiden çekindikleri belliydi. Ama baskılar karşısında bir muhafız birliğini onu yakalamakla görevlendirdiler.

Ama kimse peygamberi net olarak görmemişti, üstünde alelade bir kıyafet bulunduğu için tanınmama ihtimali vardı. Bunun için ihbarcı bulmaları gerektiğine hükmettiler. Yuda böylece çıktı ortaya. “O şimdi Zeytin Dağı’nda yanına giderim. Yakınına otururken onu öperim. Kimi öpersem İsa odur” diyen Yuda’nın işaretiyle peygamber tutuklandı. Ertesi gün zindandan çıkarılıp yargılandı.

Ve infaz…

Mahkemede yüklenen suç ‘Filistin’de ayrı bir devlet kurma çabasında olduğu’ydu. Hz. İsa hırsızlıktan hüküm giymiş iki adi suçluyla birlikte çarmıha gerilerek öldürülmeye mahkûm edildi. İnfaz geciktirilmeyecekti.

Çarmıha getirilene kadar ona her türlü işkence devam etti. Üzerine gerileceği haç omuzlarına yüklendi ve kırbaç altında onu taşımaya zorlandı. Dini kaynaklar onun çektiği işkencelerin de etkisiyle çarmıhta dört saat yaşadığını kaydediyor. Can verdiği kesinleşince yakın dostlarının onu çarmıhtan indirmesine izin verildi. Ve küçük cemaat cenazesini bir kaya kovuğuna gömdü. Üç gün sonra kabrini ziyaret için gelenler, kovuğu boş görünce şaşkınlıktan ne diyeceklerini bilemedi.

Hz. İsa yakalanıp mahkûm edilince havvarileri kaçmıştı. Hıristiyanlığın din olarak doğuşuna ilham veren St. Piyer bile çevresine, “Ben onu tanımam” demek zorunda kalıyordu. Yahudi topluluğunun ‘hizmetlerine’ mukabil Yuda’ya bir sebze tarlası hediye ettikleri ama onun çektiği vicdan azabına dayanamayarak intihar ettiği dedikoduları yayıldı.

Öykünün trajik final sahnesinin Hıristiyan versiyonu bu tabii. Kur’an ise Nisa suresinde: “Onlar Meryem oğlu İsa’yı öldürmediler ve haça germediler. Fakat onlara öyle göründü…” diyor. Bu ayeti kimi müfessirler, “Ona benzer birisi haça gerildi” diye yorumluyor.

Yorumlar kapatıldı.