İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

radikal: İyi Türk-İyi Yunan öyküleri

Yorgo Kırbaki

Çocukluğumdan beri Kurtuluş Savaşı dönemiyle ilgili, sırasında hangisi doğru hangisi değil bilinmez öyküler dinledim, okudum. Büyük bir bölümü ‘kötü Yunan’ ya da ‘kötü Türk’ten bahseden öyküler.

Yunan’ın bu döneme, yani ‘Küçük Asya Felaketi’ne bakış açısı, Türk’ten çok farklı. Anadolu’yu işgal ettiklerini dahi doğru dürüst kabullenmiyorlar. Ancak, bu farklı bakışta bile, bir savaş sırasında yaşanmış ya da yaşandığı iddia edilen bazı insan öyküleri var ki, o dönemin iki ‘düşmanı’ arasındaki bağları da sanırım ortaya koyuyor. İzmir’de asker olan Teodoros Lukidis, Ta Nea gazetesinde yayımlanan anılarda şöyle diyor:

… İzmir’den Anadolu’ya doğru ilerledikçe durum daha da kötüydü. Türk köylerinin sakinlerinin, intikam almak ve öldürmek amacıyla esirler için para ödedikleri bile oluyordu. Köylerden birinde, köyün ağası bir esiri satın almış asmak için ip bile bulmuştu. Ahali toplanmış seyrediyordu. Aralarından biri çıkıp ağaya seslendi:

– Sana 20 banknot versem satar mısın. Evimin avlusuna asmak istiyorum. Bizimkiler seyretsin.

– Veririm

Esiri alıp dört kilometre ötedeki evine gittiklerinde Türk köylü dönüp Hıristiyan’a “Şimdi kurtuldun.

Ben Hıristiyanlardan iyilik gördüm. Seni koruyacağım. Şu kazmayı al hiç yanından ayırma. Kim sorarsa bende çalıştığını söyle” dedi.

Türk köylü, Hıristiyan esiri o kadar sevdi ki, zamanla kızıyla evlendirmek bile istedi. Hristiyan, “Hayır.

Benden başka evladı olmayan annem eğer sizden biri olduğumu öğrenirse, üzüntüsünden ölür” diye cevap verdi. Türk köylü hiç itiraz etmedi. Esirlerin ülkelerine dönmeleri günü geldiğinde, Hıristiyanı bizzat atına bindirip kendi eliyle teslim etti.

Lukidis bir başka anısı için şöyle diyor:

Esir düşmüştük. Bizi sadece Türk değil, Hıristiyan’dan bile iyi kalpli bir subaya teslim ettiler. Türk subayı, bizlere esir düşmenin hiç de iyi bir şey olmadığını bildiğini anlattı. Kimseden korkmamamızı, mübadele günü gelinceye kadar başımıza hiçbir şeyin gelmeyeceğini söyledi. Rahatladık. Hiç kötü günümüz olmadı.

Lukidis, Yunanistan’a gelişini de, “2 Nisan 1923’te Yunanistan’a gelmek için gemiye bindim. Mesolongi Limanı’na yanaştık. Devlet acımasızdı. Kafamızı koyacağımız bir delik yoktu ve beş parasızdık” diye anlatıyor.

Tarihle hesaplaşmaktan kaçınmadan, tarihten kaynaklanan haklı-haksız önyargılardan arınabilmek için sanırım daha çok ama çok ‘iyi Türk’ ve ‘iyi Yunan’ öyküleri gerek.

Yorumlar kapatıldı.