İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

lraper: Yeni Kompozisyon Ödevi: Ermenililer!…

Kayserili Müslüman bir okurumuzun günlük “Büyük Kayseri” Gazetesi’nin 19 Mayıs 2003 tarihli sayısının 3’üncü sayfasından keserek bize gönderdiği makaleyi Metin Sönmez kaleme almış. Sayın yazarın attığı başlık, bir takım kötü alışkanlıkların, tutkuların, akli ve ruhsal bozukluklarla dengesizliklerin esiri olmuş “hastalıklı” insanlar gibi, bazılarının da (buna Türkler ve Ermeniler de dahil) kin ve düşman hastası oldukları ve kışkırtıcılık etmeden yerlerinde duramadıkları gerçeginin altını çiziyor. Yazarın siyasi tespitlerinin sorumluluğunu üstlenmeksizin, yazının insani ve ahlaki boyutunu okuyucularımızın dikkatine sunuyor, yurt sathındaki diyalog, uzlaşma, barış, komşuluk ve kardeşlik yanlısı (hatta olmayanlari bile) tüm insanlarımızı derin bir sevgi ve saygıyla kucaklıyoruz. “Ne mutlu barışı sağlayanlara! Onlara Tanrı oğulları denecek!” (Mat. 5:9)

***

Empati yalnızca kişisel ilişkiler için geçerli olan bir kavram değil. Toplumlar hatta ülkeler ve devletler arasında da ‘empati’nin büyük önemi var. Tabi ki bu anlamda ülkelerin liderlerine, devlet adamlarına, politakacılara ve diplomatlara büyük görev düşüyor. Empati’yi kısaca açıklarsak, kendini karşındakinin yerine koymak ve onun baktığı yerden kendine bakabilmeyi başarabilmek. Düşüncelerimizin karşımızdakine ulaşmasını sağlamak ve onların ne düşündüğünü anlamaya çalışmak. Ama gerçekten bunu yapabilmek.

Herhalde işitmisinizdir, Milli Eğitim Bakanlığı yeni bir girişim başlattı. Bu ülkenin çocuklarını birbirine düşman edecek bir girişim hem de. Tüm okullara bir genelge gönderilerek öğrencilerden 1915 Ermeni olaylarını, tabi ki ‘kaçınılmaz’ olarak ‘Sözde Ermeni Soykırımı’ adı altında kompozisyon olarak yazmaları istendi.

Üstelik genelgede bir önemli nokta daha var. Öğrencilerin ne tür kompozisyon yazacakları ya da yazamayacakları önceden belirlenmiş durumda. Mesela ‘Ermeniler bizi öldürdü, bunun üzerine biz de onları öldürdük’ cinsinden şeyler yazmak yasak.

Hüseyin Çelik’i Kültür Bakanı olduktan sonra yaptığı konuşmalara bakarak ‘Akıllı’ bir adam diye tanımlamıştım. Orhan Pamuk ve Ahmet Altan için söylediklerini ise bir basın çarptırması olarak düşünmüş üzerinde durmamıştım. Çünkü içinde yer aldığı hükümet ne yaparsa yapsın önemli olan kültürle ilişkilendirilmiş politakacıların tamamen farklı bakış açılarına sahip olması gerekir. Esasında bu konuda Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olduğu sıralarda Şehir Tiyatroları ve Cemal Reşit Rey salonlarının yönetimi konusunda müdahaleci tavırdan uzak tutumunu hatırlayarak yapılan bu seçimin de doğru olduğu kanaati uyanmıştı bende. Ancak öyle anlaşılıyor ki Hüseyin Çelik Milli Eğitim Bakanı olunca kendisine adeta Dr. Frankenştayn eli değdi ve bir başka kişiye dönüştü.

Aradan 100 yıl geçtikten sonra hala yaşatılan bu düşmanlığın tek tarafı biz değiliz kuşkusuz. Diaspora Ermenilerinin bu konuda sabıkasının hayli fazla olduğunu da söylemek gerekiyor. Bu konuda yürüttükleri terör eylemleri ise hafızalardan silinmedi. Ama bazı konular da dünyada ne yazık ki terör eylemi olmadan gündeme gelemiyor ve hükümetler, devletler de adım atamıyor. Mutlaka bunun için birilerinin ölmesi, ailelerin, ocakların sönmesi mi gerek? Filistin sorununa bakın öyle, Kürtlere bakın aynı. Ermeniler de keza aynı biçimde hareket ederek kendi davalarını duyurmaya çalıştılar ve her iki taraftaki aşırı milliyetçi kör tarihsel bakışın kurbanı da zavallı ve masum insanlar oldu.

Türkiye ve Kürtler aynı süreçten geçmedi mi? 30 yıl öncesine dönelim. Eğer bugün AB uyum yasaları çerçevesinde tanınan haklar o gün sözkonusu olsaydı ve bu sorun Türk-Kürt çatışmasına döndürülüp 40 binden fazla insan yaşamını yitirmeseydi daha iyi olmaz mıydı? Büyük kısmı bugün de yaşayan geri zekalı politikacılar ve fanatik milliyetçiler ülkeyi bu noktaya getirdiler, 200 milyar dolarımız heba oldu. Ama bu arada o dönemdeki hükümetlerin içinde yer alan ve bir kısmı şimdi de milletvekili olarak hayatını sürdüren bazı yetkililer, birçok askeri ve sivil yetkili ise Kürt gerillalarla işbirliği yaparak uyuşturucu trafiğinden kendilerine inanılmaz servetler yaptılar.

Kaybeden yine biz olduk.

Evet, başa dönersek. Yine bir takım karanlık çevreler düşmanlıkları körüklüyor, iki millet arasında yeni kin ve nefret ağları örülmesi için elinden geleni yapıyor. Türkiye’nin komşularıyla olan olumsuz ilişkilerine yeni tane daha eklenmiş oluyor böylece.

TRT’de yayınlanan Sarı Gelin kepazeliği de bu zincirin bir başka halkasıydı.

Ermenilerle olan ilişkilerimizde bu topraklarda yaşamanın getirdiği bazı sorunlar yaşadık. Çatışmalarla trajik ve hazmedilmesi güç savaşlarla acı tecrübeler kazandık. Türkiye’de 60 bin Ermeni yaşıyor. Onlarla Türkiye’de yaşayan halkların ilişkilerinin sağlıklı yürütülebilmesi için hükümetlerin herkesten daha fazla soğukkanlı, anlayışlı ve çözümleyici bir anlayışa sahip olması gerekir. Bizdekilere bakıyoruz tam tersine milleti kışkırtıyorlar.

Yazıklar olsun! AKP hükümetinin avansı zaten bitmek üzereydi, bu da tam tuz biber ekti üzerine.

Yorumlar kapatıldı.