İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

YeniAsya: Müslüman-Hıristiyan diyaloğu -4

Süleyman Kösmene

İsim belirtmeyen okuyucumuz: “Ehl-i kitaba kâfir denilir mi?”

Müslüman’ın en güzel sıfatlarından birisi nezâketidir, saygısıdır, kibarlığıdır, efendiliğidir, tevâzûudur. Müslüman, köre “ey kör!” demediği gibi, kâfire de “ey kâfir!” demez. Çünkü dîni onu insanlara hakâretten men etmiştir. Kâfir bile olsa insana “ey kâfir” diye hitap etmenin eziyet olacağını, eziyetten ise nehiy bulunduğunu bildiren Bedîüzzaman Hazretleri, “Kim bir zimmîye eziyet ederse…” hadisiyle Peygamber Efendimizin (asm) bunu yasakladığını beyan eder.

Bedîüzzaman’a göre kâfirin iki mânâsı vardır:

1-Kâfir dinsiz ve Allah’ı inkâr eden demektir. Bu mânâ itibariyle ehl-i kitaba kâfir demeye hakkımız yoktur. Çünkü ehl-i kitap Allah’ı inkâr etmiyor. Sıfatlarında yanılıyor.

2-Kâfir, Peygamber Efendimizi (asm) ve İslâmiyet’i inkâr eden demektir. Bu mânâ itibariyle Peygamber Efendimizi (asm) ve İslâmiyeti inkâr eden ehl-i kitaba kâfir denebilir. Fakat kâfir demek örfen Allah’ı inkâr eden demek olduğundan; ehl-i kitaba kâfir denilirse, hakâret ve eziyet edilmiş olur. Demek ehl-i kitaba da “ey kâfir” denmemelidir.1

Ehl-i kitapla beşerî münâsebetlerimizi kesersek veya bozarsak, tebliğ kanallarını kendi ellerimizle kapatmış oluruz ki, bu mesuliyet getiricidir. Bu gün, iki bin yıllık kitaplarının tahrif edilmiş olduğunu artık ehl-i kitap da kabul ve itiraf ediyor. 1986 yılında ABD’de Evangelist dergisinin bin rahip ve vâiz arasında yapmış olduğu bir ankete göre, İncil’in tahrif edilmiş olduğuna inananların oranı yüzde seksenlere ulaşıyordu. Yine Rahiplerin yarısı Hazret-i Îsâ’nın doğumu ve ölümü ile ilgili Hıristiyan akidesine inanmıyordu.

Dilerseniz şimdi, Hıristiyanlık ve Müslümanlık üzerine görüş bildiren ve bir çoğu da Müslüman olan veya başkalarının İslâmiyete girmesine vesîle olan Batılı düşünür ve papazların görüşlerinden bir demet sunalım:

**Dindar bir Hıristiyan papaz olan ve “Ben bütün kalbimle Hazret-i İsâ dînine ve kilise geleneğine bağlıyım” diyen Vatikan Papalığı Müslümanlarla Münâsebetler Sekreteryası Danışmanı Papaz Michel Lelong: “Bende Kur’ân’ı tanıma arzusu, Müslüman dostlarla tanışmamdan sonra uyandı. Kur’ân’a eğildim ve bir hazîne buldum. İslâm dînine hayran olduğumu, Kur’ân mesajının muazzam zenginlikler ihtivâ ettiğini inanarak ifâde ediyorum. İslâmla buluşma, İslâmla diyalog, kendimizi ve doğruyu bulmamızda bize yardımcı olacaktır. Biz Batı Hıristiyanları, kültürümüzün kudsiyetini kaybetmesiyle, Yüce, esrarlı, Mutlak Hâkim, insanın ve kâinâtın Yaratıcısı olan Allah kavramını ve duygusunu da kaybetme eğilimi içine girdik. Böyle bir diyalog bize Hıristiyanlık özelliğimizi kaybettirmek şöyle dursun, Yeni Ahid’in (İncil) esasını teşkil eden gerçeklerden birini keşfetmemize yardım edecektir. O gerçek de şudur: Îmânımızın özünde Îsâ varsa, bilelim ki, ancak bir vâsıta olarak vardır. İlâh olarak değil.”

**Prof. Dr. Hans Küng: “Bir Hıristiyan olarak, burada hayatım ve ölümüm için Hazret-i Îsâ’yı seçmemle birlikte, onun halefi olan Hazret-i Muhammed’i de (asm) seçmiş olduğuma inanıyorum. Ne İsâ kendisinin Allah’ın ebedî oğlu olduğunu iddiâ etmiştir, ne de ilk Hıristiyanlar. Helenistik terimler içinde tarif olunan an’anevî teslis doktrini bütün zamanlarda bütün inananlar için îman edilmesi gereken bir mükellefiyet olarak empoze edilemez. Hıristiyanlar, Hazret-i İsâ’ya şehadet eden Hazret-i Muhammed (asm) karşısında hâlâ ilgisiz kalamazlar. Ve artık onu sanki Îsâ’dan sonra başka bir peygamber gelmemiş gibi, bir sahte peygamber imişçesine kenara itemezler. Zaten bir çok Hıristiyan Hazret-i Muhammed’i (asm) hayatta iken çok büyük işler başarmış, bu dünyada yaşayan nice millet için önem taşıyan bir Peygamber olarak görüyor.”

**Paris Katolik Enstitüsü’nden Jackues Pohier: “Allah’ın kendisini Hazret-i İsâ’nın şahsında tecessüm ettirdiğini söylemek had safhada saçmalıktır! Allah ancak Allah’tır!”

**Fransa’dan Papaz Pierre Marie Beaude: “İlk kilise liderlerinin icad ettiği “Baba Îsa” öldürülmelidir! Hazret-i Îsâ ancak bir Peygamberdir!”

**Klaus Schedel: “Hazret-i Muhammed’e (asm) inanmak, her hâlükârda Hazret-i Îsâ’ya ters düşmek sebebi değildir.”

**Papaz Steve Johnson’un İslâmı seçişinde bir Müslüman öğrencinin ahlâkı etkili olmuştur. Johnson der ki: “Bana asla İslâmla ilgili bir telkinde bulunmadı. Namaz zamanı geldiğinde namazını kıldı. İslâma dâir sorular sorduğumda cevabını verdi. Ama daha fazlasını söylemedi. Sadece, tanışmamızdan üç ay sonra bana bir hadis-i kudsî kitabı verdi. Kitabı okuduğumda, bir buz dağına çarpmış gibi oldum! Dağılmıştım! Hayatım boyunca aradığım şeyin güzelliği ve gücü, rûhumu derinden sarsmıştı. Sarılmak için çabaladığım gerçeği bulmuştum. Hadisler beynimi çınlatıyordu!”

Şimdi 2003’lerdeyiz. İslâmiyet’e yönelişler dalga dalga yayılıyor. Bir tek Müslümanın dîninden dönüp Hıristiyanlığa geçişi ise tarihte bile görülmemiş.

Ümidvâr olacak o kadar nedenimiz var ki… Korkmayalım: Bir Müslümanın el uzatmaktan kaybedeceği hiçbir şey yoktur! Düşene el uzatmak sevaptır.

Dipnot:

1-Münâzarât, s. 45.

Yorumlar kapatıldı.