İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Can Dündar: Bu kabus nasıl biter?

Geçen gece ekranın en başarılı kanallarından
CNBC-e’de Joel Schumacher’in 1990 yapımı filmi Flatliners oynadı; “Çizgi Ötesi” adıyla..

Bir grup tıp fakültesi öğrencisi ecelle bir oyun oynamaya kalkışırlar.

Amaçları, öbür dünyaya gidip, ölümün eşiğinden dönmek ve çizginin ötesini görmektir.

Aralarından seçtikleri bir gönüllünün kalbini birkaç dakikalığına durdurur, sonra elektroşokla yeniden hayata döndürürler.

Sonra sırayla hepsi bu sırat köprüsünde sıraya girer.

Ölümde geçen süre, her seferinde biraz daha uzatılır.

İnce bir hudut çizgisi üzerinde Azrail’e nanik yapıp dönerler.

* * *

Filmin asıl ilginç bölümü, “dönüşten sonra” başlar.

“Ölüm” sırasında hayatları film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmiştir:

Hayatlarının özellikle en unutulmaz, en sancılı, en günahkar anları…

Biri çocukça bir kovalama sırasında arkadaşının ölümüne neden olmuştur.

Diğeri, savaştan dönen babasını damarına uyuşturucu zerk ederken görmüş, intiharına yol açmıştır.

Bir başkası, okulda aşağıladığı zenci bir kıza hayatı zindan etmiştir.

Bir tanesi ise, kendisine güvenen tüm kadınları yatakta filme çekmiştir.

* * *

“Döndüklerinde” tuhaf kabuslar görmeye başlarlar.

Yatakta filme çekilen kadınların hayali, filmi çekenin peşine düşer.

Aşağılanan zenci kız, aşağılayanın karşısına dikilip hesap sorar.

İntihar eden baba, kızının aynasında karşısına çıkar.

Giderek hayalden gerçeğe döner ve intikam almaya koyulurlar:

Kovalamaca sırasında ölen çocuk, katilini ikide bir çevirip kıyasıya döver.

Adeta öbür dünyaya giderek geçmişte ahını aldıkları insanları uyandırmış, cehennem azabını dünyaya taşımışlardır.

* * *

Kabuslarının ortak paydasını bulunca erken bir ahret hesaplaşmasıyla karşı karşıya olduklarını anlarlar.

Yapacak tek şey vardır:

Nedamet getirmek…

Babası intihar eden kız, kanlar içindeki babasının hayaline sarılıp özür diler.

Hoyrat oğlan, aşağıladığı zenci kızın izini takip edip affını ister.

Kovalamacada arkadaşının canına kıyan çocuk, ölümü yeniden deneyip bu kez kendi canını arkadaşına feda eder.

Film, -hiçbir açık dini referans içermeksizin – her günahın bu dünyada veya ahrette elbet bir gün hesabının sorulacağı mesajını verir.

Günah çıkarmayanlar için, öbür dünya cehennemdir.

* * *

Filmi izlerken, Türkiye’nin kalp spazmını andıran krizlerle dibe vurup, geri dönüşlerini düşündüm.

Her bir krizde ekonominin yaşam gösteren diyagramı düz bir çizgi halini alıyor, hayat belirtilerimiz ölüyor.

Ve her krizin ardından hayata döndüğümüzde mazinin günahları yakamıza yapışıyor:

Yüzyıl başında girişilmiş bir kardeş katliamı…

Yüzyıl ortasında çalışma kamplarına sürülmüş sermayedarlar…

Bir Eylül akşamı yağmalanmış dükkanlar…

Yakılmış köyler, sürülmüş siyasiler, öldürülmüş aydınlar…

Darbeci komutanlar…hortumlanmış bankalar, malzemeden çalınmış inşaatlar…

Tam “Hepsini gömdük, hafızamızdan sildik” dediğimizde ya bir ekonomik krizde ya bir depremde ya bir Avrupa sınavında karşımıza gelip “Unutmadık” diye hesap soruyorlar.

Katliam, uzakta bir anıt olup dikiliyor karşımıza…

Aydınlar kitap kitap, satır satır kendilerini hatırlatıyor.

Çürük inşaatlar, çocuklarımızı uykuda elimizden alıyor.

* * *

Bu yeryüzü cehenneminden kurtulmanın tek bir çaresi var:

Nedamet getirmek…

Katliam yapıldıysa, nedenlerini, belgelerini sergileyip özür dilemek…

Azınlıklar sürüldüyse pişmanlık belirtmek…

Aydınlar öldürüldüyse itibarlarını iade etmek…

Darbe yapılıp gençler asıldıysa, ahlaksızca bankalar hortumlandıysa, çarpıp çırpmaya dayalı bir ekonomide kamu binaları yağmadan kağıttan evler gibi yapıldıysa kararlılıkla, cesaretle, ısrarla hesabını sormak…

Bu kabus ancak o zaman bitecek.

Huzurlu bir uyku, ancak o zaman gözümüze girecek.

14 Mayıs 2003, Çarşamba

Yorumlar kapatıldı.