İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yervant Özuzun: 1915´ler yaşanmasın – Radikal2

YERVANT ÖZUZUN

Her yıl nisan ayı ile birlikte, 1915 olayları ve Ermeni soykırımı tartışmaları gündeme düşer. 24 Nisan bu olayın yıldönümü olarak kabul edilir. Anadolu’daki, bin yıllık Türk-Ermeni birlikteliğinde trajik sonu simgeler. Dünya Ermenilerinin çoğunda ise, hâlâ devam edegelen bir travmadır bu. Kolay değil, bir halkın, binlerce yıl yaşadığı, isimler verdiği coğrafyadan her şeyiyle yok oluşu.

Çocukluğumuz ninelerimizin dizleri dibinde, kucaklarında geçti. Dedeyi bilmezdik. Yalnız dedemizin ismini bilirdik, bizim ismimizle aynıydı. Bir de dedelerimizin ismi hep “sevkiyat” ve “seferberlik” sözcüğü ile geçerdi. Ninelerimizi hep siyahlar giyinmiş olarak hatırlarız. Erkeklerinin nasıl götürüldüklerini, bir daha geri dönmediklerini, kendilerinin ve çocukların “sevkiyat”a gitmemek için nasıl Müslüman olduklarını, sonra, kendi dinlerine geri dönüşlerini, dönme olarak kalanları, ev bark her şeylerinin elden gittiğini, Türk komşularının kendilerini nasıl koruduğunu, havlu ve donluk (pamuklu bez) dokuyarak yaşam savaşı verdiklerini konuşur da konuşurlardı. Artık, her şeyi anlayacak yaşa geldiğimizi anladıklarında, bu tür konuşmaları bizden gizlerlerdi, sözü değiştirirlerdi.

Büyükannem, kolej okumuş, kültürlü, dinine bağlı biriydi. “Allah hiçbir millete bir daha öyle günler göstermesin” diye, hep dua ederdi. Kilisede, mumlarını yakarken tanrısından bunu dilerdi. “Biz kötü günler gördük, ama onlar geride kaldı” der geriye bakmaz, baktırmazdı. “İyi günleri ileriye bakarak yaratırsınız” derdi. Haklıymış ninem. Türk-Ermeni ilişkilerinde, bugüne dek hep geriye baktık. 1915’e takılıp kaldık. Geriye bakmaktan önümüzü göremez olduk. Oysa, ne de güzel ortak değerler oluşturmuştuk. Onları devam ettirebilirdik. Ettirmeliyiz de. Birkaç yıldır bu konuda, sivil girişimler var, aydınların, araştırmacıların, akademisyenlerin çabaları var. Ermeni sözcüğü, bunca yıl kimi kesimce küfür gibi kullanıldı,

kinin/nefretin hedefi yapıldı. Kolay mı, kalıpların kırılması? Şahin politikalardan, önyargılardan uzaklaştığımız oranda, başarılı olacağına inanıyorum. Yeniden şekillenen dünyamızda, iki komşu ülkenin, bölgemizin, şimdi buna daha çok ihtiyacı var.

“Ermeniler tarafından…”

Devletimizin, 1915 Ermeni olayları konusundaki hassasiyetini biliyoruz. Ermeni Araştırmaları Enstitüsü kuruldu. Ders programlarında genişçe yer aldı. Bu konuda çeşitli yayımlar var. Aşağıda, böyle bir yayımın, fotoğraf altı yazılarından örnekleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Her ülke kendi tarihini araştırır, öğretir. Öğretir ama, önce okuyalım…

“Ermenilerin, Türklere yaptığı mezalim ve soykırımın utanç fotoğrafları” başlığı altındaki fotoğrafların altında şunlar yazıyor: “Ayakları başlarına

bağlanmak suretiyle Ermeniler tarafından vahşice öldürülen Türkler.”

“Ermeniler tarafından kuyulara atılmış ve vücutlarının çeşitli yerleri balta ile parçalanarak vahşice öldürülen Türkler”.

“Ermeniler tarafından karnında ateş yakılarak, öldürülmek istenilen masum ve savunmasız bir Türk çocuğu.”

“Ermeniler tarafından gözleri oyularak vahşice öldürülen savunmasız bir Türk köylüsü.”

“Ermeniler tarafından sol gözü süngü ile oyulmak suretiyle, vahşice öldürülen masum ve savunmasız bir Türk çocuğu.”

“Ermenilerce burunları kesilmek ve karınlarında ateş yakılmak suretiyle, vahşice öldürülen Türkler.”

“Ermeniler tarafından, kolları ve kafaları kesilmek suretiyle öldürülmüş masum insanlarımız.”

“Ermeniler tarafından namuslarına tecavüz edilen iki ihtiyar kadın ve 11 yaşındaki bir kız çocuğu”.

“Ermeni çeteleri tarafından vahşice öldürülen savunmasız Türk kadınları ve süngü ile karınları yarılarak rahimlerinden çıkarılan bebekler”.

“Bir grup masum kadın ve çocuğun Ermeni çeteleri tarafından hançer ve ateşli silahlarla vahşice öldürülmeleri.”

Bunlar bir kısmı, zamanın tekniği ile çekilmiş, net olmayan fotoğraflar ve altlarında otopsi raporu gibi, ölüm nedenleri. Üçüncü sayfa, gazete haberlerinde bile artık kullanılmayan ifadeler. Ayrıca, üst üste yığılmış/dizilmiş kafatasları ve insan kemikleri. Tabii altlarında yazılanlar da aynı üslupta. Yazı başlıklarının ve içeriklerinin de yukarıdakilerden farklı olmadığını söylemekle yetinelim.

Üslup Meclis’e yakışmıyor

Bu alıntılara, TBMM sitesinden ulaştım. Ana sayfada; “Sözde Ermeni iddialarına yönelik hazırlanmış ve TBMM Kültür ve Sanat Kurulu’nca basılmış olan yayınlar” başlığını tıklarsanız, diğerlerine de ulaşabilirsiniz. Bu üslupla verilmek istenilenler, tarihi bilgi ve kültür müdür? Yoksa, bir ulusa, bir topluma karşı, kültür adına kin ve nefret tohumları yeşertmek midir? Onu bilmem. Ama, yurtta ve dünyada barışı ilke edinen Atatürk’ün Meclis’inde, devletin resmi söyleminin ve bir tezin savunulmasının üslubu bu olmamalıydı. Böyle bir üslup, dünya çocuklarını, dostluk, kardeşlik, barış, ilkeleriyle ve bayram coşkusuyla bir araya getiren, Meclis’imizin sitesinde ve yayınları içerisinde olmamalıydı. Söylemek istediğim, ileri sürülen bilgilerin, fotoğrafların doğruluğu ya da yanlışlığıyla ilgili değil, ifade tarzıyla, anlatım şekliyle, üslubuyla ilgili. Kültür adına, bilgilendirme adına, bir tezin savunulması adına, uygun görülen bu üslubu beğenmediğimi, üzüldüğümü ifade etmek isterim. Hiç kuşkusuz, bu üslubu, Ermeniler de kullansa, bir başkası da kullansa üzülür, eleştiririm.

1915’te bir olay var. Ne olduğu tartışılıyor. Tehcir mi? Kıyım, kırım, toplu öldürme mi? Katliam, trajedi ya da iç savaş mı? Yoksa soykırım mı? Türkler mi Ermenilere, Ermeniler mi Türklere soykırım uyguladı? Farklı görüşler, Türk ve Ermeni tarafı var. Kitaplar, belgeler, tartışmalar, tanıklar var, fotoğraflar var. Bu ve benzeri fotoğraflar, Ermeni tarafına göre de, “Türklerin, Ermenilere yaptıkları mezalim ve soykırımın fotoğrafları”dır. Doğrusu hangisi? Gelin, geleceğimizi kin ve nefret kültürüyle beslemeyelim. Geçmişi siyasetin elinden alıp, zamanın hakemliğine bırakalım, tarafsız tarihçilere, araştırmacılara, hukukçulara bırakalım. Ortak tarihimizin doğrularını öğrenelim. Hangi taraftan olursa olsun, mağdurları birlikte analım, anıtları beraber dikelim, çiçekleri beraber koyalım. Ama mutlaka sorunumuzu (biz) çözelim. Ve kaldığımız yerden güzelliklere devam edelim. Ne dersiniz?

Yorumlar kapatıldı.