İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Radikal: Gayrimüslim hayatlar…(3)

Yahya KOÇOĞLU

En çok 6-7 Eylül’de korkmuştum

Yozgat Boğazlıyan’da 1925 yılında doğdum. Üç yaşındayken İstanbul’a gelmişiz. Ihlamur’da bir barakada kalıyorduk. Evimiz Bostanüstü Sokak’taydı.

Aileniz nasıl geçinirdi?

Hiçbir geçim kaynağı yoktu ailemin. Babam Yozgat’ta köyde ırgattı. Ailemiz dört kişiydi. Sonra iki kardeşim daha oldu. Burada da amelelik yaparak geçimini kazandı. Fakru zaruret içindeydik. Beşiktaş’taki Makruhyan
İlkokulu’na güç bela gidebiliyordum. Defter, kitap almamız imkânsızdı.

Ama orada Ermeni alfabesini öğrendim. Ermenice zamanla silindi ancak Türkçeyi gayet güzel kullanır hale geldim. Parasızlıktan okulu bıraktım ve bir ayakkabıcının yanında işe girdim.

Peki 2. Dünya Savaşı yıllarını nasıl yaşadınız?

Babam 20 Kura Askerliğe gitti. İhtiyat askerliğiydi. Devletin bir kritik dönemde oluşundan zannımca… Yani Rum, Ermeni, Yahudileri ihtiyat askerliğine aldılar. Babam daha önce de askerlik yapmış olmalı.

Askerlikten sonra Varlık Vergisi uygulaması oldu. Aileniz bu uygulamadan nasıl etkilendi?

Varlık Vergisi nedeniyle bir kritik dönemden geçtik. Bizim güç bela aldığımız bir küçük ev vardı ve o ev Varlık Vergisi yüzünden elimizden gitmek üzereydi. Sonradan değer bakımından dikkate alıp bizimkini affa uğrattılar. Ben bu arada kitaplarla tanıştım. Yeni bir ufuk, yeni bir alemdi. İçimizde bulunan cevherin ortaya çıkışına sebep oldu. Dünyanın güzelliğinin farkına varmama yardımcı oldu. Kitaplarla yeni dünyaları öğrendim. Bir ayakkabıcı dükkânı açmıştım ve 1961’de akşamları İstiklal Caddesi’nde sahaf sergisi açmaya başladım.

6-7 Eylül’ü nasıl yaşadınız?

İstanbul’daydım. 6-7 Eylül’de Taksim Meydanı’nı gören bir dükkânda bir Ermeni ayakkabı ustasının yanında çalışıyordum. 6 Eylül akşamı elimizde çok iş vardı. Ustam evine gitmişti ama ben yasak olmasına rağmen kepenkleri
kapatmış içerde çalışıyordum. Taksim Meydanı’nda bugün The Marmara Oteli’nin karşısındaki alanda bir toplanma oldu. Şunu söyleyeyim hareket hazırlanmıştı. Talebeler toplanmıştı, halk toplanmıştı. Ben bunları açık şekilde görüyordum.

Baktım dışarıdan bir sesler, geldi. Karşıda Rum, Ermeni gibi gayrimüslimlerin dükkânları var. Onları taşlıyorlardı. ‘Vurun kırın’ diye sesler geliyordu. Açıyorlar, eşyayı, malzemeleri yağmalıyorlar. Endişem şuydu. Biri benim tarafı gösterip de “Burada da bir Ermeni var veya gayrimüslim var” derse ne yapacaktım. Etraftaki dükkânlar kapalı. Bizim dükkân kapalı görünüyor. Bizim dükkâna dönerlerse diye korkuyorum. Orada fare gibi sıkıştım. Endişeden çıkamıyorum da…

Polisler gelince kaçtım

Çıksam “Tutun yakalayın” deseler hadiseler daha da kötü olur. Ben içeride endişeyle bekliyorum. Açıp çıksam bir türlü, içeride kalsam başka türlü. Çünkü halk artık çılgın bir durumdaydı, korkuyorum. Ben hayatımın en büyük korkusunu orada yaşadım. Bir de baktım, bir manga asker ve polis geldi. Sanki beni korumaya geldiler. Ben o arada hemen çıktım ve sevinçle kepengi kilitleyip kaçtım oradan.

İstiklal Caddesi’ndeki durum tam bir faciaydı. Kuyumcuların vitrinleri kırılıp içindekiler çalınmış. Bütün elbise mağazaları soyulmuş. Eski ayakkabılar atılıp kundura mağazalarından yeni ayakkabılar giyilmiş. Ben çok iyi hatırlıyorum, arabaların bagajlarına top top kumaşlar konmuştu. Birkaç metre kumaş, topundan açılmış bagajdan sarkıyor ve kuyruk gibi arabanın arkasında gidiyordu.


Utancın tarihi: 6-7 Eylül

Gayrimüslimlerin, özellikle de Rumların Türkiye’yle ilgili umutlarını yitirmesine yol açan olayların biri de ‘6-7 Eylül Olayları’ olarak literatüre geçen vandalizm örneği saldırılardır. 6 Eylül akşamı başlayıp 7 Eylül günü öğle saatlerine kadar süren saldırılarda üç kişi yaşamını yitirmiş, beş binden fazla gayrimenkul yıkılmıştır..

İstanbul’da 6-7 Eylül’ün yaşanmasını yaratan olaylar yıllar öncesine dayandırılsa da organize edilmesi, 28 Ağustos 1955’te İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın Kıbrıs konusunda konferansa çağrılmasından sonraya denk gelmektedir.

Konferans için Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun Londra’da bulunduğu sırada 6 Eylül 1955 günü saat 13.00 haberlerinde radyodan, Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldığı haberi verildi. Saldırıdan sonra Selanik Başkonsolosluğu’nda kavas olarak çalışan Hasan Uçar 2 yıl, Selanik üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Oktay Engin de 3 yıl 6 ay hapis cezasına mahkûm edildi. Serbest kalır kalmaz Türkiye’ye iltica eden ve suçlamaları reddeden Engin, kaymakam ve vali olarak çalıştı.

Organize saldırı

İstanbul Ekspres gazetesi, dönemin koşullarında olağanüstü bir hızla iki saatte 290 bin gazete basarak saldırıyı duyurdu. Gazetede, kısa süre önce kurulan Kıbrıs Türktür Cemiyeti’nin “Mukaddesata el uzatanlara bunu çok pahalıya ödeteceğiz” ifadesine yer verildi. İlk saldırı Şişli’deki High Life Pastanesi’ne yapıldı. Saldırganlar, Beyoğlu’na inerek önce Rumların, ardından ayrım gözetmeden Ermeni ve Yahudilerin hatta bu arada Türklerin dükkânlarına saldırarak kırıp döktü ve yağmaladı.

Dikkat çeken nokta ise saldırıların Beykoz, Kadıköy ve Bakırköy gibi birbiriyle kilometrelerce uzaklıkta olan ilçelerde ve Adalar gibi arada deniz olan yerleşim yerlerinde bile aynı anda başlamasıydı.


Yaşamak zor ama güzel

Tüm yaşamı boyunca zorluklarla karşılaşan 80 yaşındaki Virjin Mishakyan, şimdi de maddi sıkıntılarla mücadele ediyor. Mishakyan ‘Yaşamak güzel ama zor’ diyor.

Ben 1923 yılında doğdum. Bir kızım bir de oğlum var. Burada gördüğünüz gibi geçinmeye çalışıyorum.

Hangi okula gittiniz?

Samatya’da Sahakyan Munyan Okulu’na gittim. Kilise var, Surp Kevork Kilisesi. İki tarafı okuldur. Şimdi bir tarafı lisedir bir tarafı ilkokuldur. Ben orada okurken bir tarafında Anadolu’dan gelenler oturuyordu. Muhacirhane idi. Onların çocukları da bizlerle beraber okurdu. İlkokulu bitiremedim. O zaman ilkokul altı sınıftı. Ben 5’ten çıktım. Annem, babam hastalandı. Ben onlara bakmaya başladım.

Kaç kardeştiniz?

Beş kardeştik. Ben ikinci çocuktum. Bir büyük ağabeyim vardı sonra ben. Sonra bir kız kardeşim vardı. İki de erkek kardeşimiz vardı.

Diğer kardeşleriniz okudu mu?

Evet okudular. Kardeşimin biri yüksek mimar. Diğerleri de okudu. Sonra babamı askere aldılar. 20 Kura askerliğe. 1941’de. Kardeşim ilk mektebi bitirmişti. Müdürü Getronogan Lisesi’ne aldırdı. Orada okudu. Mimar oldu. Amerika’da bir kardeşim var.

Anneniz, babanız nereden gelmişler?

Anne tarafım Kayseriliydi. Babam da Edremit Havranlıydı. İlkokulu orada okumuş. Ermenice öğrenmesi için İstanbul’a, buradaki amcasının yanına gönderilmiş. Bezciyan’a koymuşlar. Babamın orada Edremit Havran’da kalan akrabalarının hepsi kayıptır. Hiçbiri yoktur. Onun için beş çocuğuna da onların isimlerini koymuş.

Babam İstanbul’da da bekârları sürüyorlarken hemen evlenmiş. Kilise nikâhı geçerliymiş o zaman. Türk nikâhı yokmuş. Kiliseden hemen bir papaz geliyor, onu nikahlıyor. Babam askere gidiyor. Annem babamın dükkânında durmuş sonra. Asma lamba, lamba, lamba şişesi. Amcası orada sarrafmış. Ama ne altını göründü ne bir şeyi. Hiçbir şeyi görmedik, hepsi kayıptı. Bir babam kalmış ortada. Babam da askere gidince annem bakmış dükkâna. Daha bizler yokmuşuz tabii. Babamı 2. Dünya Savaşı’nda da askere aldılar. 20 Kura Askerlik yaptı.

Varlık Vergisi’ni nasıl hatırlıyorsunuz?

2 bin lira geldi babama. O zaman büyük paraydı. Hiç paramız yoktu. Zaten askerden yeni gelmişti. Evi ipotek yaptılar bankaya. Banka para verecek dediler. Banka da para vermemiş, kâğıt vermiş. O kâğıdı götürüp yatırmışlar Varlık Vergisi diye. Sonra da yıllarca ödediler o parayı.

Sonra ne oldu?

Sonra ne olacak; 6-7 Eylül oldu. Babamın dükkânını kırdılar, döktüler. Lamba zamanı bitmişti. İş değiştirmiş havagazı ocağı, ütü gazocağı pompası filan yapıyordu. Kırıp döktüler. Haberimiz yoktu bizim. Biz evdeydik. Sabah gidiyorlar ki dükkâna, görüyorlar.

Şimdiki derdimiz fakirlik

Ermeni olduğunuz için kırıcı bir davranışla karşılaştınız mı?

Hayır. Aksine ben müşterilerimin annesiyim, teyzesiyim, nenesiyim.

O bir zaman oluyor işte kışkırtılıyorlar. Ondan sonra canciğer oluyorlar. Kırmak dökmek gibi şeyler oldu işte 6 Eylül’de. Sonra komşularımızla bayramlar yaptık. Salıncaklar kuruldu, şarkılar söyledik beraberce. Öyle iyi müşteriler var ki özellikle gelirler. Başka yerden almazlar benden alırlar.

Eskiyle şimdiki zamanı karşılaştırır mısınız?

Her zaman gençlik güzeldir tabii ama işte en güzel zamanımızda böyle darbeler dokundu bize. Şimdi başka bir şey var. Bir işsizlik var, bir perişanlık var. Şu dükkânla 2 milyar vergiyi ben nasıl vereyim. Zor bir durumdayız. Hep güzel muhabbet olsun, candan olalım birbirimize. Biz de bu vatanın evladıyız. Yaşamak çok şey görmek demektir, çok yaşadık, çok gördük. Yaşamak hem güzel hem zor.

* * * * * * * * *

YARIN: Yunan nüfusu kartopu gibi eridi bitti

Yorumlar kapatıldı.