İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Gazetem.Net: Raffi A. Hermonn faili meçhul cinayetleri yazdı…

Raffi A. Hermonn

Gazeteci – Arastirmaci

P a r i s

28 Aralık, Cumartesi günü, saat 19:00’da, Ermenistan’ın Radyo ve Televizyon Genel Başkanı, Dikran Nagdalyan öldürüldü.

Ermenistan Cumhuriyeti “Ulusal (eski adı ‘Devlet’ idi!) Radyo – Televizyon İletişim Konseyi” Başkanı, gazeteci ve uydu aracılığıyla izlenebilen, Ermenistan’ın tek resmi televizyon kanalı “H 1″in, Pazar günleri yayınlanan haber programı: “Oragark”(Gündem)ın yapımcısı ve taktimcisi, Dikran Nagdalyan (1966), ailesinin evinden çıkarken, silahlı bir saldırı sonucu katledildi.

Erivan’ın merkezinde (Zakyan Sokak) yaşayan ailesine giden Nagdalyan, ziyaret sonrasında evden çıkarken, bina girişinde, kimliği “henüz belirlenemeyen” bir kişi tarafından önü kesilip, başına sıkılan tek bir kurşunla, olay yerinde yaşamını kaybetti.

Ermenistan’ın bağımsızlığına kavustuktan sonra eski kadroların tasfiye edilişiyle, yerlerine getirilen: Genç, dinamik, yabancı dil bilen, dünyadaki yenilikleri tâkip etmeye çalışan, yetenekli “yeni kuşak gazeteciler”in başında geliyordu Nagdalyan.

Doğu Bloku ülkelerinde 80’li yıllarda ergenliklerini ve 90’li yıllarda da gençliklerini yaşamışların, çoğu gibi Nagdalyan da “yeniliğin”, “gerçeğin” ve “doğru”nun tek simgeleştiği yer olarak: ABD’yi ve “Amerikanca düşünme tarzı”nı görüyordu.

Bir tarafta; eski Sovyet alışkanlığından kalma, devletin resmi görüş sınırlarından çıkamayan ama aynı zamanda da, eski kuşakların yadırgayacağı, dış dünyadan ihraç edilmiş, yeni ritmleri de bünyesinde barındıran, kendine has “yeni gazetecilik” türünün temsilcisiydi Ermenistan’da.

Nagdalyan; Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan’ın taraftarlarından kabul ediliyor ve hatta, adı… 27 Ekim 1999’da, Ermenistan “Azgayin Jogov” (parlamento)’u basıp sekiz kişiyi öldürenlerin, mahkemedeki ifadelerine göre de: “Parlamentoya rahatlıkla girebilmelerinin sağlanması amacıyla, kendilerine gazeteci kimliği vererek yardımcı olan kişi” olarak da geçiyordu.

27 Ekim 1999’da; başta Başbakan Vazgen Sarkisyan ve Ermenistan’ın Sovyetler dönemindeki efsanevi lideri, sonrasında ise “Azgayin Jogov” Başkanı, Garen Demirciyan olmak üzere, toplam sekiz siyasetçinin ölümü ile sonuçlanan, makineli tüfeklerle taramalı, parlamento baskınının da, NATO’nun ve ABD’nin Kafkasya’ya ve Orta Doğu’ya, yeniden uzanma çabalarının olduğu bir dönemde olduğu unutulmamalı.

Parlamento baskını öncesi; Başbakan Vazgen Sarkisyan’ın ABD’ye, yapmış olduğu resmi bir geziden daha yeni dönmüş olduğu ve orda ABD’nin: “3 milyar dolar karşılığında, Ermenistan’ın ‘Zangezur’ bölgesinin Azerbeycan’a birleştirme ve de Daglık Karabağ’ın ya bağımsız bir devlet olarak uluslararası mercilerce tanınması, ya da tamamen Ermenistan’a birleştirilmesi” önerisine “Hayır!” demiş olduğu biliniyordu.

Yine, aynı parlamento baskını öncesi; eski Sovyet Ermenistan’ın, o dönem için, alışılmamış bir refleksiyle, yani yurtseverliğiyle tüm SSCB’de şan yaratmış, bir numaralı kişisi, Komünist Partisi 1. Sekreteri, yeni Bağımsız Ermenistan’ın ise Parlamento Başkanı, Garen Demirciyan, Rusya Federasyonu’ndan daha yeni dönmüştü.

Demirciyan; eski dönemden kalmış, ama hâlâ bugüne dek çok etkili olan ilişkilerini kullanarak, Ermenistan ve Rusya arasında, sosyal – ekonomik ve askeri konularda birçok yeni anlaşmaların imzalanması için, çok sağlam zeminler hazırlayıp dönmüştü.

Rusya Fedrasyonu’nun, 1999’da, zayıf bir dönemi yaşadığını anımsayalım.

Bu veriler ışığında; Diyaspora’da ezelden beri “Amerikancı”lıklarıyla tanınmış çevrelerin Ermenistan’daki temsilcileri ve gerek Başbakan Vazgen Sarkisyan’ın gerekse Parlamento Başkanı Garen Demirciyan’ın “engellenmesi zor” bir trendle yükselen popülaritelerinden rahatsızlık duyan çevrelerin de işbirliğiyle, parlamento baskını’nın gerçekleşmiş olabileceğine dair, görüşler, bugün artık ayyuka çıkmıştır.

Rusya Federasyonu; 1999’a kıyasla, tabii ki bugün her açıdan kendini daha da toparlamıştır. Ancak 11 Eylül sonrası, daha doğrusu, ABD’de Demokrat Parti’nin Başkanlık seçimlerini kaybedip, yerine dünyanın tüm parametrelerini değiştirecek, Cumhuriyetçi Parti’nin kazanmasından sonra Rusya’nın kendi “iç bela”sı olan: Çeçenistan sorununu istediği gibi yani “terörizme karşı mücadele” adı altında çözebilmesi için ABD’den bir “açık kart” kazanmıştır.

Rusya Fedrasyonu’nun kazandığı bu “açık kart”ın karşılığı ise, Kafkasya’da ABD ve NATO yayılmacılığına karşı, direncini yumuşatmasıdır.

Gürcistan ve Azerbeycan’ın NATO ve ABD’ye apaçık sıcak davranmalarına karşın, Rusya Federasyonu’nun bölgedeki yumuşak karnı olan Ermenistan ise, kendi dış politika uzmanlarının deyişiyle: “ABD ve Rusya ikilemi ortasında ‘complementarité’ yani ‘tamamlayıcılık’ politikası” gütmektedir. Askeri ilişkilerde: Rusya ile ekonomik ve siyasal iliskilerde de: Amerika’yla işbirliğine gitmek anlamını taşıyan bu çizgi, ABD’yi tatmin etmemektedir.

Mahkemelerinin, tam bir “kedi yumağı”na dönüşen, 27 Ekim 1999 Parlamento Baskını’nın sorumluları: Nayiri Hunanyan ve arkadaşlarının, verdikleri ifadelerden, Ermenistan dışı güçlerin, o zamanlar ülkede bir kaos yaratmak istedikleri, ama bir askeri darbenin gerçekleşmediği ve dolayısıyla 27 Ekim 1999’dan:”Başarıya ulaşmamış, yarı kalmış bir girişim” olarak söz edilebileceği izlenimi uyanmakta.

İşte; daha geçenlerde, Türkiye’de araştırmacı Nebil Hablemitoglu, 29 Aralık’ta (dünyada, Türkiye’den başka, müslüman halkına karşın, laik ve hatta Türkiye’den daha fazla demokratik tek, halkı müslüman ülke) Senegal’de Amerikalı doktorlar ve … Ermenistan’da gazeteci Dikran Nagdalyan, katledildiler.

ABD’nin; Orta Doğu ve Kafkasya’yı, özellikle de buraların petrol kaynaklarını, her kendi kontrolü altına, biraz daha, alma çabalarının söz konusu olduğu süreçlerde, daha önceki “yarım kalmış işleri” tamamlamak istenircesine, Türkiye’yi de içine alan bu bölgelerde “faili meçhul” cinayetler rüzgârlarının estiğini görmek gerekiyor.

Bu bağlamda; Ermenistan ve Türkiye insanlarının, komşu ülkede vuku bulan her benzeri cinayetlerde, için için sevinme duygusu yerine : komşu ülke – ülke halkı ve hem de kendi ülke ve halkı adına endişe duyguları beslemeleri, sadece daha insancıl ve çağdaş değil, aynı zamanda çok daha akılcı bir davranış olacaktır.

Yorumlar kapatıldı.