İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Murat Çelikkan: AB uygulama-3

Daha önce Avrupa Birliği’ne uyum çerçevesinde çıkarılan yasalarda ‘anadilde eğitim ve ‘azınlık vakıfları’ konularında yazdım. Öyle anlaşılıyor ki daha da yazmak gerekecek. Bugün Avrupa’nın kapısında ‘Türkiye’ye tarih verilsin’ beklentisinin arifesinde, ‘Dernekler Yasası’ hakkında yazacağım. Dernekler, tüm dünyada öncelikle örgütlenme, ama ifade özgürlüğünün de bir göstergesi olarak değerlendiriliyor. Türk hükümeti de, Dernekler ve Toplantı, Gösteri ve Yürüyüş yasalarında yaptığı değişikliklerle, dernek kurucularına getirilen kısıtlamaları ve amaçları itibarıyla kurulamayacak derneklerin kapsamını daralttı. Ayrıca toplantı ve gösteri konusunda da bir dizi kolaylık yaptı. Mülki amirliğin bir toplantıyı engellemesi güçleşti, izin prosedürünün aşılmaz bürokrasisi de bildirim esas alınarak kolaylaştırıldı. Uygulamaya bakalım: Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin 29-30 Haziran 2002’de İstanbul’da ‘Türkiye-Ermenistan Diyaloğu İçin Sivil Yaklaşımlar’ adıyla yaptığı toplantı için Dernekler Masası geçtiğimiz günlerde savcılığa suç duyurusunda bulunmuş. Yönetim kurulu üyeleri, savcılığa gidip ifade veriyor. Dernek yöneticilerinin, toplantı sonrasında Emniyet Dernekler Masası’nın toplantıya ilişkin istediği raporu vermeyi reddetmiş olmalarının, suç duyurusunun gerçek nedeni olduğu düşünülüyor. Vermemişler, çünkü yasada böyle bir şey yok. Olsun, bu ülkede aslolan uygulamadır. Bitmedi.

İzmir’de ‘Hayata Dönüş’ adıyla cezaevlerinde yaşanan katliam hakkında basın toplantısı yaptıkları gerekçesiyle Dr. Alp Ayan, Ecevit Piroğlu, Gonca Çoban ve Mert Zengin yargılanıyor. İzinsiz basın toplantısı yapmışlar. Basın toplantısı için yasalara göre ne izin alınması ne de bildirim yapılması gerekiyor. Ama uygulama farklı. İlk duruşmayı çeşitli uluslararası örgütlerin temsilcileri de izlemiş. Bu yasa değişikliklerinde niyet göz boyamak olmayıp, demokratikleşmekse bu uygulamaların son bulması gerekmiyor mu?

Haluk Gerger terörist mi?

ABD’nin yeni gümrük denetleme önlemleri yürürlüğe girdi. Buna göre, beş Müslüman ülkeden ABD’ye gelen herkes gümrükte sıkı takibe alınacak. ABD yönetiminin ‘terörizme devlet desteği veren ülkeler’ olmakla suçladığı İran, Irak, Libya, Sudan ve Suriye’den ABD’ye gelen herkes parmak izi verecek, fotoğraf çekilecek, gerekirse sorguya alınacak. Beş ülkenin yanı sıra, Suudi Arabistan, Afganistan, Yemen, Mısır, Somali, Pakistan, Endonezya, Malezya, Küba ve Kuzey Kore’yi sık ziyaret eden kişiler de. ABD’yi ziyaretleri için inanılır bir neden gösteremezlerse
‘devlet güvenliğine yönelik muhtemel bir tehdit unsuru olarak’ görülüp özel kontrolden geçirilecek. Yani ırk ve din ayrımcılığı yapılacak. Türkiye gördüğünüz gibi bu ülkeler arasında yok. Yok ama bu, ABD’yi, elinde 10 yıllık vizesiyle New York’a gelen gazeteci-yazar, Doç. Dr. Haluk Gerger’i de ‘terörist’ muamelesi yapmaktan alıkoymadı. Eşiyle New York’a giden Gerger’e, polis, Newark Havaalanı’nda “Dışişleri Bakanlığı sizin vizenizi iptal etti. Siz giremezsiniz, ama eşiniz ABD’ye girebilir” dedi.

Gerger’in parmak izini alıp, fotoğraflarını çektiler sonra aynı uçakla sınır dışı ederek Münih’e gönderdiler. Bilmeyen herhalde yoktur ama ben yine de belirteyim; Haluk Gerger, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesiyken, 1980 askeri darbesinin ardından kurulan YÖK’le birlikte üniversiteden uzaklaştırıldı. Çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yaptı, İHD’nin kurucuları arasında yer aldı. Yurtdışındaki bazı üniversitelerde misafir öğretim üyeliği de yapan Gerger, yazıları nedeniyle çarptırıldığı 10 aylık hapis cezasının infazı için Ocak 1998’de cezaevine girdi. Yani anlayacağınız muhalif bir aydın Gerger, hani görüşlerini yumuşatsa, gönül indirse, Dışişleri Bakanı bile olurdu. İndirmedi, bir Türkiye entelektüeli olarak ABD’ye giremiyor, ‘terörist’ muamelesi görüyor. Sırada başka Türk aydınları da var mı?

Yorumlar kapatıldı.