İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Semih İdiz: Ararat’tan caz düşmanlığına uzanan çizgi – STAR

Yazının tamamı şöyle…

Bugün iki ayrı konuya değinmek istiyorum. Bunlardan ilki Ararat filmi,
ikincisi ise Afyon’da bir müzik öğretmeninin başına geldiği iddia
edilenler. İlkini önce ele alacak olursak, bu filmi kendi elimizle dünyaya
tanıttığımızı teslim etmeliyiz. Ermeni asıllı Kanadalı yönetmen Atom
Egoyan’ın çektiği Ararat hakkında Batı basınında okuduğum hemen hemen
her yazı, filmin içeriği kadar, Türkiye’nin bu filmi dava etmeye ve
yasaklatmaya çalıştığı bilgisini içeriyordu. Birçok yazıdaysa filmin
kendisinden çok, meselenin bu boyutu ön plana çıkmıştı.

Hal böyle olunca, Batı’da filme duyulan ilgi misliyle artmış
oldu. ‘Türkler böyle davrandığına göre filmde ilginç bir şeyler olmalı’
diye Ararat’a normal koşullarda ilgi göstermeyecek olanlar dahi ilgi gösterdiler.
Bu amaçla filmi seyretmeye gidenler de, daha önce Ermeni iddiaları hakkında
haberdar olmasalar bile böylece oldular. Şimdi kuşkusuz, yarım yamalak
bilgilerle Türkler’in Ermeniler’e karşı soykırım işlediklerini sağda
solda tekrarlayacaklardır.

Başka bir ifadeyle, Ararat, görecek ilgiyi daha Cannes
Festivali’nde sayemizde görmüş oldu. Okuduğum yabancı eleştirilerden
anladığım kadarıyla, son derece karmaşık bir kurgusu olan ve daha çok
entelektüel düzeye hitap eden bu filmin bir ‘Gece Yarısı Ekspresi’ gibi
kitleler tarafından benimsenmesine olanak yok. Yani, Doğu Perinçek’in yanlış
anladığı, yaygın İngilizce ifadeyle söyleyecek olursak, buradaki ‘uyuyan
köpekleri’ biz uyandırdık. Yoksa uykuya devam edeceklerdi ve bu filmden bu
kadar söz edilmeyecekti.

Ancak her zamanki taktik hatamız ve Avrupa’yı bir türlü
anlayamamız nedeniyle tam aksi oldu. O kadar ki, bu konuda daha önce herhangi
bir ‘özel misyonu’ olmayan Ararat filmini dağıtacak olan Miramax Şirketi’nin
başkanı Harvey Weinstein’in ayranını da kabarttık. Türkler’in
Miramax’a dönük ‘Ararat’ı dağıtırsanız filmlerinizi boykot
ederiz’ tehditlerine son derece sinirlenen Weinstein, çeşitli gazetelere
verdiği demeçlerde, ‘İzlemezlerse bana ne. Dünya filmlerimizi izliyor. Türkler
memnun olsun diye tarihi de mi inkar edeceğiz?’ türünden sözlerle şimdiden
meydan okuyor.

İsminden de anlaşıldığı gibi Yahudi olan Weinstein, 24 Mayıs’ta
Los Angeles Times’a verdiği demeçte, ‘Ermeni soykırımının reddi, bana
bizim Yahudi Holokostumuzun (soykırım) inkar edilmeye çalışılmasını anımsatıyor.
Benim bu konuda çok güçlü hislerim var’ demiş. Weinstein’in bu sözlerinden
da anlaşılacağı gibi, misyonu artık filmi Türk kampanyasına karşı
korumak olmuş.

Peki Türkiye -ki Ararat’a karşı kampanyayı başlatan, bu konuda
gazetelere ve Türk kuruluşlarına faks mesajları geçen dışişlerimizdir-
‘kaygı’ içinde olsa bile, bu film karşısında ‘alçak profil’ taktiğini
uygulasaydı ne olurdu? Kanımca fazla bir şey olmazdı. Tıpkı asıl adı Aşot
Malakyan olan ünlü Fransız Yönetmen Henri Verneuil’ün 1991’de çektiği
ve Ararat ile aynı konuyu işleyen ‘Mayrig’ filmi gibi, Ararat da küçük
bir esinti yaratıp kaybolurdu.

‘Fakat, Ararat’ta Charles Aznavour gibi dünyaca ünlü bir isim
var’ diyenlere de, Ermenice ‘Ana’ anlamına gelen Mayrig’in başrollerinde
dünyaca ünlü Ömer Şerif ve Claudia Cardinale’nin olduğunu anımsatırım.
Bu isimlere rağmen bizde ve dünyada ‘Mayrig’i kaç kişi duydu? Oysa bu
filmi de mesele edinseydik inanın ki bunu bugün çok daha fazla kişi bilirdi.

***

Değinmek istediği ikinci konu ise Afyon’da ilk kez caz ve klasik müzik
festivalleri düzenleyen Hüseyin Başkadem adlı müzik öğretmeni ile ilgili
olarak hafta sonunda okuduğum bir haber. İddiaya göre Başkadem bu çabasından
dolayı ölüm tehditleri dahi almış. Tehdit edenler ise ‘çocuklarımızı
bu müzikle yozlaştımaya çalışıyor’ diye köpürenlermiş.

Yerel basın da, özellikle caz festivali için, ‘Haçlı seferleri
ile yıkamadılar, din oyunu ile bölemediler, şimdi de müzikle deniyorlar’
diye yazılar yazmış. Bu yetmiyormuş gibi -ki en çok hayret ettiğim konu da
bu- ‘Atatürkçü Düşünce Derneği Afyon Şubesi,’ Afyon’da caz
festivali düzenlendiği için ‘Caz denen müzikle Türk’ün kültür değerleri
eriyip yok olmakla kalmaz, gelecek nesillerin ruh sağlığı da bozulur’ gibi
yazılar yazan ‘gazeteci’ Ahmet Sarlık’a ödül vermiş.

Peki, bu ‘Atatürkçü dernek,’ Ankara Palas’ta vals yaparken görüntülenen,
‘Çarliston’ dinleyen, başkentte Batı müziği konservatuarının açılmasını
emreden ve ömrü vefa etseydi, mazlum Amerikan zencilerinin ortaya çıkardıkları
ve özellikle 1940’lardan sonra evrensel bir sanat dalına dönüşen, cazı
da kuşkusuz sevecek olan, bildiğimiz Atatürk’ü değil de, başka bir Atatürk’ün
‘düşüncelerini’ mi savunuyor? Emirdağ İlçesi’nden Avrupa’ya bu
kadar insan göndermiş olan Afyon’daki bu insanlar acaba hangi çağda donup
kalmışlar? Kocatepe’den onları izleyen Atatürk’e bence bir kez daha baksınlar.

Yorumlar kapatıldı.