İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ENGİN ARDIÇ: Ahmaklık Senfonisi – STAR

Yazının tamamı şöyle…

Sözde kırımın sözde filmi üzerine gene sözde fırtınalar koparılıyor.
Filme getirebildiğimiz sözde eleştiriler, ‘canım öyle aman aman bir sanat
eseri de değil yani’ düzeyinde. ‘Solcu’ sinema eleştirmenlerimiz de,
‘Atom Egoyan iyi yönetmendir ama bu sefer beğenmedim’ şeklinde konuşup
üzerlerine şimşek çekmemeye çalışıyorlar, yurda döndüklerinde başlarına
bela almamaya dikkat ediyorlar.

Zaten seyirci de sıkılıp yarısında çıkıyormuş canım… Hiç
valla hiç…

‘Ararat’ filminden sözediyoruz.

İşi gücü bırakıp Cannes’a gidecek halimiz olmadığı için
filmi göremedik. Türkiye’de oynatılacağını hiç mi hiç sanmıyoruz!
Elbet birkaç aya kadar ya korsan kasetten seyrederiz (bir zamanlar ‘Yol’
filminde olduğu gibi), ya da DVD’si falan çıkar, onu alır bakarız.

Milyonlarca insan da biletini alır koltuğuna kurulur, gene bize
nefret kusar.

‘Geceyarısı Ekspresi’ olayında da başımıza geldiği gibi, bu
tür filmlere gösterebildiğimiz tepki, önce kızmak köpürmek, sonra filmi
yasaklatmaya falan çalışarak bütün dünyaya gülünç olmak, sonra da çaresiz
kalıp küfür etmekle yetinmek oluyor…

Daha iyisini, daha doğrusunu ‘biz yapmak’ aklımıza gelemiyor.

Toprağı bol olsun Anthony Quinn, ‘Geceyarısı Ekspresi’ni
seyrettikten sonra, ‘bu tür filmlerle aşağılanmak istemiyorsanız en iyisi
sizin düşmanlarınızdan önce davranmanız ve kendi sorunlarınızı, örneğin
bu filmde ortaya konulan hapishane probleminizi kendiniz dile getirmenizdir’
deyivermişti…

Yapamıyoruz, çünkü aklımız basmıyor.

Çünkü ne para var, ne o çapta büzüğe sahip bir sanatçımız.

Eh, bu işler TRT adlı devlet dairesinin, geleneksel Yeşilçam esnafının
ve reklamcılık kökenli entel gençlerin boyunu aşıyorsa, ‘dışarıya’
yaptırmayı niçin düşünmüyoruz?

Cem Yılmaz’ın dansöz Asena’yı pavyonuna getirtmek üzere
organizatör Hulusi’ye önerdiği gibi, kaç paraysa verirsin!

Satın alınamayacak hiç kimse yoktur, fiyatı kaç milyon dolarsa ödersin
herifçioğluna, sana çiçek gibi film yapar.

Onlar ‘Ararat’ mı yaptılar, sen de ‘Ağrı Dağı’ yaparsın.

Ücretini verdikten sonra Steven Spielberg bile çeker sana da bir Ağrı
Dağı.

Bir zamanlar Claude Lelouch’a turistik bir tanıtım filmi yaptırmıştık,
fena mı olmuştu?

Ama ‘mevzuat müsaade etmez’, değil mi efendim?

O kadar para hangi bakanlığın hangi bütçesinden çıkacak? Tanıtım
vakfı kurdum dümeniyle malı götüren hangi şerefsiz projeye destek verecek?
Dışişlerinin hangi yeteneksiz memuru olayı ‘uluslararası platformda’
kovalayacak?

Hadi devlet beceremiyor, bir milyon dolarlık ‘gülünç ötesi’
bir yatırımın bile ‘süper prodüksiyon’ sayıldığı Türkiye gibi bir
ülkede, iki yüz milyon dolarlık yapımın altına hangi babayiğit imza
atacak, daha önemlisi, hangi para babası elini cebine atabilecek?

Sahte Fikret Mualla tabloları ve Muğla’nın köyünden ahşap ahır
kapısı kakaladıkları ‘sanatsever işadamı’ girer mi böyle büyük işlere?
Onlar bir Osman Hamdi duymuşlardır alt tarafı, bir de Şeker Ahmet Paşa. İki
de tombak.

Hadi becerip de kotardığımızı varsayalım, kimbilir kaç merci
maydanoz olacaktır projeye her aşamasında? Kaç çemiş ahkam kesecektir, şurası
olmuş, burasını değiştirin diye…

Eh, o zaman de elin oğlu yapar, sana da ancak küfür etmek kalır.

Çünkü senin filmin ya hamaset kıyamet ‘Çanakkale Arslanları’
düzeyinde piyasa işi beşinci sınıf ‘kordela’ olmaktadır, ya ders kitabı
niteliğini aşamadığı için kimseye satamadığın ‘Kurtuluş’ dizisi.

Konuyu ‘netameli’ kabul edip ‘tabu’ yapacaksın ve kimseye
tartıştırmayacaksın, ‘tarihçilere bırakalım’ deyip arşivini açmayacaksın,
o tarihçiler içinden de ancak işine gelenin görüşünü kabul edeceksin…

Sonra da ‘niçin böyle filmler çekiliyor’ diye ağlayacaksın.

Vatanı savunmak kazmalara kalırsa, işte protestolarımız da
‘ahmaklık senfonisi’ne dönüşür: Ne güzel kavunlarımız karpuzlarımız
var, niçin bu gavurlar gidip gidip hamalların ve çarşaflı kadınların fotoğrafını
çekiyorlar kardeş?

Yorumlar kapatıldı.