İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Gündüz Aktan: ‘Soykırım’ sorununun çözümü (3) – RADİKAL

Yazının tamamı şöyle…

1915-16 olayları bir trajediydi. Soykırım olsaydı acılar artmazdı.
Trajedi olması acıları hafifletmez. Ermeniler yenilen taraf oldu. Bu nedenle
can, mal ve ‘toprak’ kayıpları bizden çok daha fazla. Galip taraf olarak Türklerin
Ermenilerin acılarını anlamaları gerek. İçimizde her zaman bir Ermeni azınlık,
sınırımızda da bir Ermenistan olacak. Bu nedenle Ermenilerle barışma ilişkilerimizin
geleceği açısından da önemli.

Ermeni olayları soykırım değil, çünkü Ermeniler soykırım sözleşmesi
dışında kalan bir ‘siyasi’ grup. Tıpkı Balkan Hıristiyanları gibi
Ermeniler de bağımsızlıkları için sürekli isyan ettiler ve I. Dünya Savaşı’nda
ülkenin doğusunu işgal eden Rus ordularıyla aynı amaçla işbirliği yaptılar.
Balkanlar’da isyan eden tüm gruplar bağımsızlıklarını kazandı. Ermeniler,
Avrupa’dan uzak olmaları, Doğu Anadolu’daki nüfusun yüzde 17’si oranında küçük
bir azınlık oluşturmaları, Rusya’nın komünist devrim dolayısıyla savaştan
çekilmesi ve Sevres’i yırtan İstiklal Savaşı nedeniyle kaybettiler.

Ermenilerin içinde bu siyasi mücadeleye katılmayan, Türklerle birlikte yaşamak
isteyen, hepsinin üstünde de kadın, çocuk ve ihtiyarlardan oluşan sivil bir
kesim tabii vardı. Bunların ‘siyasi’ grubun dışında olduğu söyleniyor. Tüm
siyasi gruplar böyle karışık bir yapıya sahip. Ölüm-kalım savaşı koşullarında
bir kesimi ayırarak tehcir dışı bırakmak imkânsızdı. Amerika çok daha güvenli
koşullarda 110 bin Japonu Pasifik kıyılarından iç bölgeye taşırken ‘sadakatsizlik
varsayımı’ (presumption of disloyalty) çerçevesinde hareket ettiğini ilan
etti. Kaldı ki Türkler de Balkan ulus-devletleri için güvensizlik oluşturacakları
gerekçesiyle Balkanlar’dan silahla sökülüp atıldılar.

Ermeni entelektüellerin, soykırımı kanıtlamak amacıyla, Ermenilerin
yaptığı bağımsızlık mücadelesini yadsıyıp, siyaset dışı
(apolitical) ‘masum’ bir halkın Türk nefretine ‘kurban’ gittiğinde ısrarları,
en azından genç Ermeni kuşağın ruhsal yapısını altüst eden bir davranış.
Bu, aynı zamanda tarih dışı (ahistorical) bir tutum. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nun
çöküşünü, Hıristiyan toplumların bağımsızlık mücadelelerini, büyük
güçlerin müdahalelerini ve Türklerin Balkanlar ve Kafkaslar’da uğradıkları
etnik temizlikleri açıklamıyor.

Ermeni soykırım iddiası asıl hukukla bağdaşmıyor. Soykırım sözcüğünün
mucidi Lemkin’in yaptığı geniş tanım sözleşmeye sokulmadı. Sözleşmedeki
tanım, bir gruba mensup insanların ‘ne yaptıklarından değil, kim olduklarından’
dolayı yok edilmelerini kapsıyor. Yani toplumu homojenleştirme, moderniteye
geçiş vb. nedenlerle ‘işlevsel’ soykırım işlenemiyor.

Ermeni soykırım savunucularının tezlerini tarih, siyaset ve hukuk içine
sokmaları beklenemez. İngiliz hükümeti ve İsveç Meclis’i birer istisna. Türkiye’ye
karşı önyargıdan ırkçılığa uzanan duygulara sahip diğer bazı Batılı
çevreler soykırım tezini desteklemekten vazgeçemezler. Zaten Ermenilerin
soykırım iddialarıyla bu Batılıların bilinçaltı ihtiyaçları arasında
sinerji var. O zaman soykırım kavramına takılıp kalan barışma sürecini
ilerletmek için 3. tarafın iştirakiyle aşağıdaki gibi hareket edilebileceği
akla geliyor:

1. Bir demografi komisyonu kurup, Ermeni nüfusu, tehcire tabi nüfus,
tehcirle yerleştirilen ve ölenler, tehcir dışı ölümler ve Türk/Müslüman
ölümleri hesaplanmalı.
2. Bir arşiv komisyonu kurup, Türk ve Ermenistan arşivleri başta, Taşnak,
Patrikhane, Alman askeri arşivleriyle tüm ilgili ülke arşivlerindeki konuya
ilişkin belgeler saptanıp doğrulukları onaylanmalı.
3. Bir tarih komisyonu olayı nüfus ve arşiv belgelerine göre incelemeli.
4. Bir hukuki uzlaşma veya hakemlik mercii kurulmalı ve yukarıdaki bilgilerin
ışığında olayların soykırım olup olmadığı kararlaştırılmalı. (İki
taraf kabul ettiği takdirde sözleşmedeki tanımın geriye dönük uygulaması
hukuken mümkün.)

Türk-Ermeni Barışma Komisyonu’nun (TARC) başarısızlığını aşıp ‘soykırım’
sorunu çözümlenirse barışma sürecini ilerletmek kuşkusuz çok kolaylaşacak.

Yorumlar kapatıldı.