İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yalçın Pekşen: `Ararat´ oynuyor, biz uyuyoruz!..

Fransa’nın tatil cenneti Cannes bu mevsimde ne güzeldir; içindeki çakıl taşları soda ile beyazlatılmış denizin kıyısında her zaman güzel ve bakımlıdır ama bugünlerde sıradan güzelliklerine ek olarak sinema dünyasının ünlü güzelleri de kaldırımlarında, cafelerinde, meydanlarında boy gösterir.

Ünlü insanların aralarındaki boşlukları henüz ün kazanmamış ama o uğurda her an üzerindeki her şeyi çıkartmaya hazır güzeller doldurur. Onların çevresini dolduranlar da, sözüm ona Film Festivali için gelmiş basın mensuplarıdır.

Festival tüm coşkusu ile sürerken sinemalar dolar boşalır, gazeteciler hangi ünlü oyuncunun veya yönetmenin basın toplantısına koşacağını şaşırır, heyecan içinde ortalıkta dolaşırlar.

Bizim gazetecilerimiz de şimdi oradadırlar ama farklı bir heyecanın içindedirler: ‘Ararat’ filmini seyredecek olmanın heyecanı..

Orada değilim ama heyecanı tahmin ediyorum. Zira geçen yıl, henüz filmin hazırlıkları sürerken, benzer bir heyecan yaşanmış ve daha çevrilmesine başlanmamış filmin ‘Türkleri aşağılayacağı’, yönetmeni Atom Egonyan’ın Ermeni asıllı bir Kanadalı olarak mutlaka ‘Türk düşmanlığı’ yapacağı ilan edilmişti.


Ben o günlerde bu köşede yazdığım yazıda peşin heyecanımızı yadırgamış, gösterdiğimiz tepkiyi, en azından filmin gösterilmesinden sonra göstermenin daha doğru olacağını, hatta en iyisinin hiç tepki vermemek olduğunu belirtmiştim.

Ne var ki, filmin salt adına bakarak (‘Ararat’ Ağrı Dağı’nın Ermenistan tarafındaki adıdır) Ermeni olaylarına bize göre ters bir bakışla yaklaşılacağını, yönetmeninin de Ermeni asıllı olması nedeniyle Türk düşmanlığı yapılacağına çoğumuz ikna olmuştuk.


‘Ararat’ filmi gerçekten Ermeni olaylarını konu edinmiş olabilir. Hatta olaylara (yönetmeni Ermeni asıllı olduğuna göre) Ermeniler açısından (bize göre ters bir açıdan) bakmış da olabilir.

Ne olursa olsun, yine de kılımızı kıpırdatmamamız gerekir.

Çünkü ‘Ararat’ aklı başında insanların kabul edeceği gibi sadece bir filmdir ve bütün filmler gibi kurgusaldır. (hayal ürünü)

Bir film ne zaman aleyhimize döner’e gelince..’Gece Yarısı Ekspresi’ne yaptığımız gibi protestolara giriştiğimiz zaman..

O zaman birkaç entelektüelin dışında kimsenin fazla dikkatini çekmeyecek sıradan bir filmin, dünyanın gözünün içine sokacak şekilde parasız reklamını yapmış oluruz.

Bu reklamın en iyi yöntemleri ise yönetmenini protesto etmek, senaryo yazarını ‘itin kuyruğu’ civarında dolaştırmak ve filmin çevrildiği ya da gösterildiği ülkeleri boykot etmektir.

Korkarım ‘Ararat’a da aynı yöntemi uygulayacağız. Çünkü bir kısım basında şimdiden ‘Ararat Cannes’da oynuyor, biz uyuyoruz’ şeklinde yazılar görülmeye başlandı bile..

Yorumlar kapatıldı.