İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Radikal: Bandırma´yı batıracaklar

Bandırma 1926’da hurdaya çıktı Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gitmek üzere 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan hareket ettiği Bandırma vapuru, direğinde Ordu Kumandanlığı forsuyla, Boğaz’dan çıkarken… Bandırma, 1926 yılında hurdaya çıkarıldı. Daha sonra da adı bir kuru yük gemisine verilerek yaşatılmaya çalışıldı.


Avni ÖZGÜREL

Mustafa Kemal’in ordu müfettişliğine tayin edildiğini gösteren belgeyi, görev kapsamını belirleyen bakanlar kurulu kararnamesini ve kendisiyle birlikte görevlendirilen karargâhın isim listesini okuyup bunun sıradan ve ‘müfettiş’ kelimesinin kapsamıyla sınırlı bir hareket olduğuna hükmetmek imkânsız.

Bütün Osmanlı İmparatorluğu tarihi boyunca başka örneği bulunmayan bir şekilde Mustafa Kemal Paşa’ya görev bölgesinde 15. ve 3. kolordulara ‘erkânı harbiyece yürütülen tayin terfi işleri hariç emir komuta’ yetkisi tanıyan; onu Erzurum’dan Ankara’ya yani Anadolu’yu bütünüyle içine alan bölgede bir tür ‘genel valilik’ sayılabilecek mülki amirlik yetkisiyle donatan kararnameye üstünkörü bakmak dahi bu tayinin farklılığını sezmek için yeterli…
Bütün bunları yaparken, sarayın gönlünde yatanla, geleceğin Mustafa Kemal Atatürk’ünün zihninde şekillenen projelerin aynı olmadığını artık biliyoruz… Mustafa Kemal’in Samsun’a gitmek için hazırlanırken ya da olayların akışı içinde olgunlaştırdığı bir planın değil, yıllar öncesinden hedef aldığı yeni siyasi yapının inşası için harekete geçtiğine hükmetmek için de pek çok delil var.

İngilizler rahatsızdı

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla sonuçlanan yolculuğun daha başlangıcında, Mustafa Kemal Atatürk’ün engellenmek istendiği, özellikle İngiliz makamlarının
İstanbul’dan çıkış için gerekli ‘vize’yi vermemek için direndikleri biliniyor.

İşgal orduları karargâhının Türk ordusunun en seçkin ve sevilen komutanlarından birinin, beraberinde neredeyse ‘bakanlar kurulu’ sayılabilecek kadroyla Anadolu’da görevlendirilmesinden tedirginlik duymasında şaşılacak bir yan yok zaten.

Ancak yolculuğun amacını tespit konusunda karar vermeye yetecek bilgi edinemeyen, Anadolu’daki Osmanlı birliklerinin ancak bu vasıflara sahip bir komutan tarafından silahsızlandırılabileceğini söyleyen Osmanlı yönetimine itiraz etmek için delil bulamayan İngiliz komutanlığının daha sonra sezgileriyle karar değiştirip Mustafa Kemal’i fiilen engellemeyi planladığı da biliniyor.
İngilizlerin, İzmir’in işgal edildiği haberini alan İstanbul ‘karagün’ün sancısını yaşarken, Osmanlı yönetiminin ilk bakışta mütareke hükümlerine uygun olan bu atama kararına açıkça karşı çıkmayı siyasetlerine uygun bulmayıp bir başka yolla Mustafa Kemal’i engellemeye karar verdiklerini düşünmek de mümkün…

Gemi torpillenecek

Samsun’a hareketinden bir önceki akşam hayli geç saatte eski arkadaşı ve avukatı Saadettin Ferit Talay’ı Şişli’deki evinin kapısında bulan Mustafa Kemal’in şaşırmış olması kuvvetle muhtemel. Buluşmaya karar verdiklerinde dostunun avukat yazıhanesinde bir araya geldiklerini bilen Mustafa Kemal Atatürk’ün, ani gece yarısı ziyaretinin sebebini anlamaya çalışarak Ferit beyi ağırladığı düşünülebilir.

Gerisini Ferit Talay’dan dinleyelim:
“Nakledeceğim haberi bana getiren kişiyi ancak ismen tanıyorum, dedim. Hiç görmedim. Ama itimada şayan birisi olduğuna eminim.
Osmalı Bankası müdürlerindendi, emekli olunca Kızılay’da çalışmaya başladı. Adı Berc Keresreciyan’dır dedim. Paşa çok meraklandı. Keresteciyan Efendi nereden duyduğunu söylemedi ama ‘Mustafa Kemal Paşa’nın bineceği gemi batırılacak. Bu vazifenin bir torpidoya mı yoksa bir denizaltıya mı verileceği araştırılıyor… Paşa’nın arkadaşısınız, durumu kendisine iletin’ dediğini anlattım.

Uykusuz dört gün

Keresteciyan Efendi’ye itimat edilebileceği konusunda Kızılay’ın başkanı Hamit beyden tahkik ettim buraya gelmeden, diye konuştum. Paşa durumu inceleyeceğini söyledi ve teşekkür etti. Karayoluyla gitmemiz imkânsız, çok vakit kaybederiz, dedi…”
Mustafa Kemal’in bu bilginin doğruluğunu araştıracak vakti yoktu aslında. Nitekim durumu kimseye haber vermeksizin gemiye gidip hareket emrini verdi. İstanbul çıkışında (16 Mayıs 1919) İngiliz devriye botu tarafından durdurulmalarından başlayarak yolculuğun son günü olan 19 Mayıs’a kadar da hep tetikte oldu…

Bandırma Vapuru’nun kaptanı İsmail Hakkı beye (Durusu) “Sürekli olarak kıyıya yakın gidin” emrini vermişti. Bu sözlerinin sebebini de ancak Samsun’da karaya ayak bastığı gün etrafındakilere açıklayacaktı:

“Engelleneceğimiz bilgisi gelmişti… Kıyıya çok yakın gidersek denizaltılar yaklaşamaz, savaş gemilerinin manevra yapmaları zor olur, ayrıca kötü bir durum doğarsa insan zayiatımız az olur diye düşündüm.”

Mustafa Kemal dört günde toplam 10 saat uyumuş, karargâh subaylarını da dürbünle çevreyi gözetlemeleri için nöbet sırasına sokmuştu… Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın ardından Berc Keresteciyan’ı aratıp buldurdu ve 1934’te doğum yeri olan Afyon’dan milletvekili seçilerek TBMM’ye girmesini sağladı. Soyadı Kanunu çıktığında da ona Türker soyadını kendisi verdi.


Anadolu’ya ilaç naklini sağladı

Berc Keresteciyan (Türker) 1870 doğumluydu.
Robert Kolej’de okumuş, Osmanlıca dışında Fransızca, Ermenice, Rumca, İngilizce, Almanca, İtalyanca ve İspanyolca öğrenmişti.
1942 yılına kadar devam eden milletvekilliği boyunca ortaya koyduğu çalışmalarla herkesin takdirini kazandı. Keresteciyan, Kurtuluş Savaşı boyunca gönüllü çalıştığı Kızılay (Hilal-i Ahmer) aracılığıyla Anadolu’ya ilaç, tıbbi malzeme naklini sağladı; bunların gönderildiği sandıkların altına silah ve cephane yerleştirilmesine yardım etti…

Milletvekilliği görevini sürdürdüğü dönemlerde, bütçenin gelir kalemleri arasında yer alan ‘vergi cezaları’ konusunda dönemin Maliye Bakanı Fuad Ağralı’ya dönük eleştirisi herhalde karakterinin göstergesi kabul edilebilir. Ağralı’nın bu bütçe kaleminin artmış olduğunu açıklamasının ardından kürsüye geldi Türker ve şunları söyledi: “Bakan arkadaşımız ceza
gelirlerinin artmasını adeta sevinçle söyledi. Oysa ben onun kederlenmesini beklerdim. Sevinilecek netice mi bu?”

Yorumlar kapatıldı.