Danimarka ‘Holokost ve Soykırım Çalışmaları Merkezi’ 10-11 Mayıs günlerinde ‘Ermeni Sorunu, İddialar ve İnkâr’ başlığı altında bir seminer düzenledi. Toplantılara Ermeni tarafının Prof. V. Dadrian ve R. Hovannisian gibi büyük toplarıyla Türk tarafından milletvekilleri Bülent Akarcalı, Bayram Fırat Yakılı ve emekli büyükelçi Pulat Tacar katıldı. Bu toplantı Türklere görüşlerini açıklamak için yeterli zamanın verildiği ilk uluslararası toplantı oldu. Bugüne kadar katıldığım hemen tüm toplantılarda Ermenilerin uzun sunuşlarına karşılık, Türklere birkaç dakikalık yorumlar yapma ve soru sormanın dışında imkân verilmiyordu. Düzenleyiciler nezdinde yapılan yoğun çabalardan sonra, o da çok az sayıda Türk’ün toplantılara katılması sağlanabiliyordu. Görüşleri Ermenilere çok yakın olan birkaç Türk’ün toplantılardaki mevcudiyetiyle yetiniliyor, bu ‘ahbap çavuş’ sohbetine de ‘diyalog’ deniyordu. Hem Ermeniler hem de onların Batılı destekçileri, ya küçümsediklerinden ya da korktuklarından, Türk görüşlerini dinlemek istemiyorlardı. Bu kez farklı oldu. Kopenhag Büyükelçiliği’nin çabaları ve ondan da önemlisi Danimarka Merkezi’ni yönetenlerin farklı görüşlere saygısı bir ilki yarattı.
Toplantının ilk günü Ermeniler konuştu. Her zamanki gibi çok iyi hazırlanmışlardı. Sunuşları üçüncü tarafları iknaya dönüktü. Dadrian, bir cerrah maharetiyle mevcut verilerden Ermenilerin aleyhine unsurları temizleyip, lehte olanları vurguladı. Konuşmasına, ‘Fırat’ın yolunu değiştiren ceset yığınları, kör bıçakla kesmeler, canlı canlı yakmalar, denize atıp boğmalar, gebe kadınları zorla yürütüp öldürmeler’ gibi ilkel ifadeler eklemesi, toplantının düzeyini olumsuz etkiledi. Konusunu çalışmış Ermeni genç kuşak temsilcileri ise görüşlerini inançla ifade ettiler. Türk düşmanı olduğu her hareketiyle dışavuran bir Alman ile Hıristiyan dayanışmasının güzel bir örneğini veren Osmanlı’daki eski bir Danimarka misyonu ilgilisi, Ermeni tezlerine destek verdi. Kapalı toplantıdaki az sayıda dinleyicilerin alkışlarından Ermeni ya da Ermeni yanlısı oldukları anlaşılıyordu. İlk günün bilançosu, Ermenilerin soykırım tezinin karşı çıkılamaz derecede sağlam olduğu yolundaydı. Türk tarafı diğer katılımcılarda gerilim yaratan veya sinir gülmesine yol açan birkaç müdahalenin ötesine gitmedi.
Bu havada başlayan ikinci gün Türk tarafının bir önceki toplantıdan pek de etkilenmediğini gösterdi. Milletvekilleri, Ermeni diyasporasının soykırım tutkusu yüzünden Ermenistan’ın perişan hale geldiğini; İsrail’e gidip mücadeleye fiilen katılan Yahudi diyasporasından farklı olarak, yurtdışı Ermenilerin rahatlarını bozmadan, kimlik derdiyle giriştikleri kısır mücadelenin zararını Ermenistan Ermenilerinin çektiğini belirttiler. Parlamentoların geçmişle değil günün gerçekleriyle uğraşması gerektiğini vurguladılar. Kendilerine Danimarka AP milletvekili M. Camre’den güçlü destek geldi.
Büyükelçi Tacar, Türkiye’nin AB üyeliğini Ermeni soykırımını tanımasına bağlayan 12 Haziran 1987 tarihli Ermeni soykırım kararının geçmişini anlattı. İki kez oylanıp reddedilen bu karar, bütün usul kuralları çiğnenerek ve muhalif AP milletvekilleri terörist tehditlerle sindirilerek kabul edilmişti. Ermeniler, bu karara göre Türkiye’nin AB üyesi olmak için soykırımı kabul etmek zorunda kalacağına inanıyorlardı.
Oysa AB üyesi İngiltere de ‘inkârcılık’ yaptığı, yani 1915-16 olaylarının soykırım tanımına girmediğini söylediği halde üyelik statüsünü muhafaza ediyordu.
Kaldı ki AP’nin üyelik için şart koşma hakkı yoktu. Yine de Ermeniler her şeyin cevabını buluyorlardı: AP kararı, İngiltere için değil, Türkiye için alınmıştı.
Ermenistan’dan gelen bir gencin ASALA’yı savunarak, öldürülen Türklerin şu veya bu şekilde soykırıma katıldıkları için ‘infaz edildikleri’ni söylemesi, Ermeni tarafının büyük darbe yemesine yol açtı. Sempatik kulaklara düştüğünde sakıncası olmayan sözler, gerçek bir diyalogda bumerang
gibi geri dönüp sahibini vuruveriyordu.
Hayat zorlaşıyordu.
Yorumlar kapatıldı.