İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Patriğimiz Mesrob Mutafyan BayatHaber.com ile görüşmüş

Patrikhaneyi kısaca tanıtır mısınız?
–Fatih Sultan Mehmet şehri fethettikten sonra, şehirdeki nüfusu artırmak için
özellikle Kırımdan, Doğu Anadolu’dan ve Güneydoğudan Ermeni gruplarını
İstanbul’a getirtir. Ve “6 Cemaat” denilen bu grupları şehrin 6 kapılarına
yerleştirir. Böylece İstanbul’daki Ermeni nüfusu çoğalır. Onlar için
Galata’daki psikoposluğu Samatya’ya taşıyarak, bugünkü Ermeni Patrikliğini
kurar. Bu tarihte çok önemli bir vaka, çünkü başka bir dine mensub bir hükümdar,
başka bir din için bir riyaset makamı tesis etmektedir. Tarihte bunun benzeri
yok. Bu vaka 1461’de olur. 541 yıldır İstanbul’da Osmanlının kurduğu bir
İstanbul Ermeni Patrikliği vardır. Ben 84. Patriğim. Cumhuriyet dönemi içinde
de 1923’ten bu yana 5. Patriğim. Cumhuriyet döneminden önce patrik aynı
zaman da imparatorluktaki Ermeni ahalinin, sultandan sonra gelen lideriydi.
Vergileri toplardı ve cismani işlerle de ilgilenirdi. Cumhuriyetten sonra,
laik cumhuriyet sisteminde, patrikler sadece dini, kültürel işlerle iştigal
ederler.

Yüzyıllardır beraber yaşayan Türkler ve Ermeniler arasındaki
Soykırım iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

–Başından beri birlikte yaşayan halklar olarak Ermenilerle Türkler arasında
bir yaşam diyaloğu her zaman olmuştur. Ticari ve kültürel alışveriş
tarihten beri devam etmiştir. Osmanlı’da da tebaa-i sadıka ve millet-i sadıka
diye adlandırılmışlardır. Mesela 1820’lerde Yunan bağımsızlık savaşından
sadece birkaç yıl sonra Osmanlı; ordusuna Ermenileri almak istemiştir. Bu da
ne kadar sadakatine güvendiğini göstermektedir. Sorunlar daha çok yabancı
misyonların Katolik ve Protestan misyonerlerinin ve Batı fikirlerinin
Anadolu’da yayılmasıyla başlar. Aslında Jön Türkler bile Ermeni, Kürt
unsurlarını bir arada ihtiva etmektedir. 1890’larda ve daha önce başlayan
olayların, sebebi Anadolu’daki yerleşik Ermeni halkın çifte vergilendirmeden
kaynaklanmıştır. İlk başkaldırma ve isyanlar bu yüzden olmuştur. Devlete
verdikleri vergilerin yanı sıra, Anadolu’daki Kürt beylikleri de ayrıca
zorbalıkla yerli ahaliyi vergilendirmeye çalışmıştır. Ve buna bir
reaksiyon doğmuştur. Vergiyi ödememe tavrı oluşmuştur. Bu ordu tarafından
ezilmiştir. Ve başlayan bu husumet özellikle yabancılar tarafından körüklenmiştir.
Ve bir olaylar silsilesi 1914-1915 gibi acı olayların vukuu bulmasına neden
olmuştur. Önemli olan bu olaylara ne ad vereceğimiz değildir. Bir isyanı
bastırma mıdır? Soykırım mıdır? Çatışma mıdır? İç savaş mıdır?
Daha ne isim verirseniz verin … Önemli olan verilecek isim değildir. Bu
tarihçilerin işidir. Önemli olan ortada bir sorun olduğudur. Ve resmi
tezlerin karşılıklı olarak bu iki ülke halklarının birbirlerine resmi
mesajlar fırlatmaları ve aynı tezleri pişirip pişirip defaaten ortaya
koymalarıyla da bu rahatsızlık ortadan kalkmaz. Onun için benim defalarca önerdiğim
şey diyaloğun pekişmesidir. Birlikte ekmek bölüşülmelidir, su içilmelidir.
Biz Türkiye Ermenileri olarak, kendimizi hem 2 ateş arasında kalmış olarak
görüyoruz. Çünkü hem Türküz hem Ermeniyiz. Bir de iki sevgiliye aşık
insanlar olarak görüyoruz çünkü hem Türkü seviyoruz hem Ermeniyi
seviyoruz. Hem Türk kültürümüz var, hem Ermeni kültürümüz var.Yurtdışındaki
Ermenilerle konuştuğumuzda onlar bizi Türk olarak görürler ve bize güvenmezler.
Türklerle konuştuğumuzda da onlar da bizi Ermeni olarak görürler ve onlar
da bir yere kadar güvenmezler. Bu bize yani, Türkiye Ermenilerine rahatsızlık
veren bir durum olduğu için, Türkiye’deki Türkten, Ermenistan’daki ve
diasporadaki Ermenilerden çok Türkiye’deki Türk Ermenisinin işine gelir bu
rahatsızlığın giderilmesi. Çünkü biz bu anlaşmazlığın tam ortasında
kendimizi hissediyoruz.

SINIRDA ORTAK ANIT AÇALIM

Soykırım meselesi sizce sadece tarihçilere bırakılacak
tarihi bir mesele mi? Siyasi bir mesele olarak da ele alabilir miyiz? Diğer ülkelerin
siyasi malzemesi haline mi gelmiş?

–Uluslararası siyaset beni aşan şeyler ama insani ilişkiler açısından
bildiğim bir tek şey var. Ortada bir sorun varsa o sorunu her zaman suistimal
edecek taraflar olur. İncil’de de yazar.; ortada bir sorun varsa suistimal
edilmemesi için çabuk halledin der. Ben gençliğimden beri hep şunu söylüyorum.
Her iki tarafında değişik eylemler yapması yerine, sınırda ortak bir anıt
açılsın. Biz herkes için gidip çiçekler koyalım. Değişik dinlerden
insanlar ilahilerini söylesinler ve bu durum mümkün olduğu kadar yumuşatılsın.
Ve insanlar kültürlerini kin ve nefret üzerine kurmasınlar. Her ne kadar
diasporadaki aşırı Ermeniler gençlerini Türk düşmanlığıyla yetiştiriyorlarsa,
Anadolu’da da bu farklı değil. İnsanlar Anadolu’da Ermeni kelimesini küfür
olarak kullanıyorlar, Ermeni dölü diyorlar, başka şeyler diyorlar. Bunları
mecliste bile bakanların ağzından duyduk. Bu kin kültürü ve zehir kaldırılmalı.
Bu kadar uzun bir tarihte her şeyi belirleyecek olan sadece 15-20 yıllık bir
dönem olmamalıdır. Daha gerisi ve kültür alışverişi, mimaride, sanatta,
klasik müzikte, devlet yönetiminde bir çok ortak paydamız var. Aynı resmi
tezleri pişirip pişirip ortaya koymak hiçbir şey değiştirmeyecek.

Kin ve nefretin ortadan kalkması gerektiğini söylediniz.
Fakat bildiğiniz gibi yabancı ülkelerin parlamentolarından geçen, soykırımı
tanıyan yasalar var. Ve en son olarak da California parlamentosu bunu tanıdı
ve okul kitaplarında okutulması gerektiği konusunda karar aldı. Bu da aynı
şekilde çocuklara kin ve nefret aşılamak olarak algılanabilir mi? Yoksa
okul kitaplarında bulunmalı mıdır?

–Az önce de dedim üçüncü taraflar suistimal etmeye devam edeceklerdir.
California’daki yerel bir Amerikan meclisinin bu olaylarla alakası ne? Şu
andaki güncel politikası gereğince seçilmek istenen bir kaç kişi oradaki
belli bir zümreyi etkilemek için birşeyler söylemek istiyor. Yabancılar
bunu yapacaklardır, körükleyeceklerdir. Geçen sene Fransız ulusal
meclisinin kararından sonra patrikliğimizin çıkardığı resmi beyanatta da
biz bunun üzerinde durduk. Bu gibi üçüncü tarafların kararlarının, attığı
adımların yararlı olduğunu düşünmüyoruz. Bunlar kin ve nefret kültürünü
körükleyen şeyler.

ÜNİVERSİTELERDE ERMENİ BİLİMLERİ KÜRSÜLERİ AÇILMALI

Peki sizin çözüm öneriniz nedir?
–Üçüncü tarafların bu işe karışmaları her zaman abes, rahatsızlık
verici. Türkiye’deki Ermenilerin eğer bir sorunu varsa bunun çözüleceği
yer Ankara. Bizim millet meclisimiz, bizim seçtiğimiz milletvekilleri bu
sorunların üzerine gitmeli ve gider de. Tarih hakkında bugün yeni bir söz söylenecekse,
onu da iki resmi tezin savunucuları yerine; çünkü onlar birşey değiştiremezler,
bağımlıdırlar, iki taraf da papağan gibi aynı şeyleri söyleyecektir; ama
yeni bir kuşak yetişmektedir. Genç insanlar daha özgür şartlarda okumaktadırlar.
Ve rahat rahat yurtdışındaki Ermeniler, akademisyenler, gençler ve Türkiye’deki
Türk akademisyenler, gençler mümkün olduğu kadar birbirlerini tanımalıdırlar.
Kendi lisanınızda okuyacağınız kitaplarla karşı tarafı anlayamazsınız.
Türkiye’deki en büyük sorunlardan birisi hala şöyle güzel, bağımsız, özgür
bir Ermeni bilimleri akademisinin, okulunun, enstitüsünün veya resmi devlet
üniversitelerinin birinde, Ermeni bilimleri kürsüsünün açılmamasıdır.
Bugün Gürcistan, Ermenistan, Irak, İran,Bulgaristan, Yunanistan gibi bütün
komşularımızın tanıtıldığı akademik kürsülerimizin olması lazım. Coğrafyalarını,
tarihlerini, sosyal yaşamlarını, dillerini, ilişkilerini, kültürlerini
irdeleyecek, bunları insanlara tanıtacak kürsülerimiz yok. Bu Türkiye için
büyük dezavantaj. Bugün Ermeniyi anlamak, Ermeniyle konuşmak için Ermenice
bilen Türk insanı yetişmesi lazım. Aynı şekilde Türk genciyle, Türk
bilim adamıyla konuşabilecek, anlayabilecek, iyi Türkçe konuşan Ermenilerin
yetişmesi lazım . Yoksa biz mahkum oluruz İngilizce Fransızca konuşuruz.
Halbuki hepimiz, Anadolu halklarıyız ve ortak paydalar var kültürümüzde ve
eğer 80 yıl önceki olaylar nedeniyle belki bir iki kuşak birbirinin lisanını
anlayamıyor ise bugünkü üniversite sisteminin bunu gidermesi gerekir.

Geçtiğimiz günlerde Kilise ve Patrikhane arşivleriyle
ilgili bir sempozyuma katıldınız. Arşivlerin son durumuyla ilgili bir değerlendirme
yapar mısınız?

–1916’da Osmanlı Devleti bir karar alır ve der ki ; Van’daki Akdamar
Partrikliği , Kozan’daki Kilkya Patrikliği, o zaman hala Osmanlıya ait olan
Kudüs Patrikliği ve İstanbul Patrikliği birleştirilecek ve Türkiye
Ermenileri Baş Patrikliği adı altında bir tek patriklik olacak. Ve bunun
merkezi de İstanbul değil Kudüs olacak. Niye, çünkü bir zorunlu göç olayı
yaşanmıştır ve Ermenilerin çoğunluğu artık Suriye ve daha güneyindeki bölgelerdedir.
Bu yüzden de Kudüs buna merkez olarak atanmıştır. O makamında riyaset görevini
yapabilmesi için buradaki bütün arşivi oraya göndermiştir devlet. Bu yüzden
burada şu anda elimizde olan arşiv 1860’lardan bugüne kadar vaftiz, dini
nikah ve cenaze kütükleridir. Fakat 1860’lardan 1924’lere kadarki bütün yazışmalar,
Kudüs Patrikliği’nin arşivindedir.Burada bizim bugünkü yazışma arşivimiz
Atatürk döneminden başlar ki o bile çok iyi tutulmamıştır. 1951’den
sonrakiler çok düzenlidir.

Bu arşivler bilim adamlarına ve araştırmalarına açık mı?
–Kudüs’tekiler değil. Oradakiler düzenleniyor. 2-3 sene sürer en azından.
Bizdeki Cumhuriyet dönemi arşivini ise, patrikhanedeki onarım bittikten sonra
biz de düzenleyeceğiz ve Cumhuriyet dönemini açmayı düşünüyoruz.

Türkiye’deki Ermeniler, devlet veya halktan farklı muamele
gördüğünü düşünüyorlar mı?

–Evet ve hayır… Özellikle büyük şehirlerde diyebilirim ki Ermeniler ve Türkler
arasında özellikle gençler arasında hiçbir ayırım söz konusu değil. Ama
Anadolu’da böyle birşey var .Çünkü medyanın konuyu bir işleyiş şekli
var ve özellikle bunu yaparken de Türkiye’deki Ermeniler diye bir ayırım
yapmadıkları için diasporadaki aşırı unsurlar hakkında konuşurken, onun
içinde, buradaki Ermeniler de kaynıyor. Ve Anadolu’da Ermeni kelimesinin küfür
haline geldiğini görebiliyoruz. Ayrıca az önce Amerika’daki ders kitaplarından
bahsettik. Ama Türkiye’deki ders kitapları da fazla müşfik değil. Orada da
sert ifadeler var bu konuda. Tarih kitaplarındaki Ermeni konusu gözden geçirilmelidir.
Ermeni asıllı bir Türk çocuğu da aynı kitapları okuyor. Ve kendisinin ne
kadar kötü olduğunu öğretiyorlar. Bu da ister istemez psikolojik etki yapıyor.
Tabii bir de Ermenileri belediyelerde küçük görevlerde, üniversitelerde
profesörler olarak görebilirsiniz. Ama ordu da Ermeni göremezsiniz, poliste
Ermeni göremezsiniz, yüksek devlet dairelerinde Ermeni göremezsiniz.
Ermenilerin orduda gelebileceği en üstün yer astsubaylıktır. O kadar. Türk
vatandaşı olarak büyümekte olan bir gence, bunu açıklamak zor. Diyelim ki
polis dizilerini seyrediyor ve polis olmak istiyor ama olamazsın Ermeni olduğun
için. Bunları açıklamak zor tabii. Bir de son günler de gündemde olan azınlık
hristiyan vakıflarıyla müslüman vakıfların eşitsizliği. Bir müslüman
veya laik bir vakıf mal sahibi olabilir ama Türk vatandaşı Ermenilerin kurduğu
bir vakıf 1936’dan beri dondurulmuş statüsünde ve yeni mal edinemez. Geçenlerde
bir milletvekili garip, cahil sözler söyledi. Dedi ki; “biz Afrika’dan
toprak talep edebiliyor muyuz?”. Türk vatandaşı olan, İstanbul’da doğmuş
büyümüş, Türk kimliği, Türk pasaportu taşıyan Ermeni asıllı 10 kişi
toplanıp bir vakıf kuruyorlar ve vakfın faaliyetleri için 100 metrekare bir
yer almak istiyor. Bunun Afrika’dan toprak talep etmekle ne ilgisi var? Demek ki
idarecilerin, yöneticilerin de bir eğitimden geçmesi gerekiyor.

Az önce Ermeni lafının bir küfür haline geldiğini söylediniz.
Sizin kiliseleriniz, okullarınız, gazeteleriniz, dernek ve vakıflarınız
var. Siz bu önyargıya karşı kendinizi yeterince ifade edebiliyor musunuz?

–Yok… Çünkü Türkiye’de 80.000 kadar olan Ermeni-Hristiyanların bu tür
olaylarda takındıkları tavır içe dönüktür. Kendi kabuğuna çekilmektir.
Kendini ifade etmek daha çok savunma anlamındadır. O da tedirgin bir biçimde
yapılır. Türkiye’deki Ermeniler çok apolitik bir cemaattir. Gayri-siyasidir.
Örneğin seçimlerde ortak bir tavrımız yoktur. Patrikhane de sadece
ruhanidir.

Bazı çevreler laik bir düzende dini bir lider tarafından
temsil edilmenin bir çelişki olduğunu belirtiyorlar. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

–Siyasi anlamda temsil edilmiyoruz ki biz sadece dini bir cemaatiz. Biz etnik
siyasi bir cemaat olarak kendimizi örgütlemiş de değiliz. Ben niye Ankara’ya
Cumhurbaşkanıyla, Başbakanla görüşmek için gelirim? Çünkü devletin
kendi yapısında Ermeni cemaatinden tanıdığı başka kimse yoktur. Ermeni
cemaatine bir mesaj iletmek istediğinde de bunu bana söyler.

TÜRKİYE’DE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ VAR

Türkiye’deki inanç özgürlüğü için ne düşünüyorsunuz?
–Bence Türkiye’de inanç özgürlüğü var. Ben şu anda ibadete açık olan
herhangi bir kilisemi istediğim yerde istediğim saatte açabiliyorum, istediğim
ayini, töreni, vaazı düzenleyebiliyorum. Hiçbir zorluk çekmiyorum. Ama din
siyasileşirse tabii ki devlet de ona bazı düzenlemeler getirecektir.

Siz gelecekteki Türk-Ermeni ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?
–Ben iyimserim. Çünkü ben çok geniş ufuklu yeni kuşakların yetiştiğini
görüyorum . Nefret , kin anlaşmazlık be bezginlikten kaçınmamız gerekir.
Her iki tarafta da varolan aşırı unsurlar arasında, husumetten menfaat sağlayanlar
var. Genç kuşakların bundan bezmemesi lazım.

Yorumlar kapatıldı.