İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Serpil Yılmaz: Erivan’dan çıktım yola İzmir’de verdim mola

Bir hafta içinde iki kez “tarih yazmak” kolay olmuyor! Kendi kendime övündüğümü söyleyecek olursanız, alınırım. “Tarih yazmak” fiilini kullananlardan biri, aramızda diplomatik sorunların olduğu bir ülkenin bakan yardımcısı, öbürü Türkiye’nin en büyük tarım birliklerinden birinin başkanı. Ben ise onların sözcüsüyüm.

Söz konusu olaylardan ilki, 8 – 12 Mart tarihleri arasında Ermenistan’ın başkenti Erivan’a yapılan ilk resmi ziyareti gerçekleştiren, “Türk – Ermeni Genç Kadınlar Grubu” içinde olmam, diğeri de Tarım Satış Kooperatif Birlikleri’nin kurduğu Tariş Zeytin A.Ş’nin hizmete açtığı web sitesinde, elektronik alışveriş ortamını sağlaması.

Tanıklık ediyorum

Ermenistan Ticaret ve Sanayi Bakanı Tigran Dartyan, Ermenistan kadınları ile Türkiye’den giden kadınların buluşmasını, “Burada bir tarih yazılıyor” sözleriyle değerlendiriyordu. Sınırın öte yanında İzmir’de ise Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birlikleri Başkanı Cahit Çetin, “Burada bulunanlar tarihe tanıklık ediyorlar” saptamasını yapıyordu ve ben bu açıklamalar yapılırken, her iki konuşmacının da burnunun dibinde duruyordum.

İki olayın; içerik, nitelik, ağırlık vs… açısından bir benzerliği var mı, tartışmam. Kimi çıkıp, “Türkiye tarım politikalarını gerçekci bir noktaya çektiğinde, yoksullaşma, iç göç, eğitimsizlik gibi sorunları aşıp, uluslararası arenada rekabet edebilir bir ülke konumuna gelir” diyebilir ki, bunların başında Prof.Mehmet Altan gelir. Altan “köylü’ler ne zaman manşet olur” kitabında, çözüm yollarını vurgulamıştır.

Bazıları da “Ermenistan bir dış politika meselesidir, iç politika ile karşılaştırılamaz” yorumu da yapabilir, bunların hiçbirine müdahale etmem.

Geç kalmadan

Yalnız, söyleyecek sözüm var…

Burada Ermenistan’da bize evsahipliği yapan Kafkas Kadın Diyaloğu Başkanı Hranuş Kharatyan aklıma geldi, ona da bir dokunayım.

Ermenistan’da grup yemeklerinin sözcülüğünü üstlenene “tamada” deniyor. Tamada kadehini eline alıp, mesajını verirken diğerleri aportta bekliyor ve söz bittiğinde içkilerini yudumluyorlar. Bizim masanın genelde tamadası Kharatyan oluyordu. Kharatyan “Men söz isterem” diyerek söze başladığında biliyorduk ki, arkasından “Güç oldu ama geç olmasın” türünden bir temenni gelecek.

İzmir’e gelirsem… Çetin’in masasında da heyecan vardı ama bu duyguyu körükleyen hiç de duygusal olmayan bir gelişmeydi. Tarişbank önce Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na geçmiş, ardından da Danıştay’ın aldığı kararla yeniden 130 bin ortağı bulunan Tariş’e iade edilmişti. Ancak bir şartla, o da BDDK’nın da içine koyduğu 55 trilyon dahil olmak üzere sermaye yeterliği de sağlamak.

‘Çarıklı değiliz’

Çetin duygusal olmayan bu gelişmeye, milli bir yan da katıyordu. Geçtiğimiz hafta Başbakan Yardımcıları Devlet Bahçeli, Hüsamettin Özkan ve Mesut Yılmaz’a anlattığı gibi, “1913 yılında yabancı tüccarların elinde oyuncak olmamak için bir gurup Aydınlı incir üreticisinin kurduğu Tarişbank’tan, onların torunları intikam alıyor” diye söze başlıyor ve devam ediyor:

“Türk köylüsü çarıklı değildir. Gördüğünüz gibi çağımızın en modern pazarlama tekniklerini geliştirebilecek kapasitemiz var. Yeter ki siyasetten arındırılan, IMF politikalarına kurban edilmeyen bir tarım politikası uygulansın…”

Tariş Zeytin; birbirinden şık şişelerde, uluslararası alanda da kabul gören “Tariş standartlarında” hazırladıkları zeytinyağlarını internet ortamında; toptancıya, nihai tüketiciye, bayiye satabilecek organizasyonu kuruyor. Bu durum Çetin’e göre “Tarih yazmak” oluyor.

Tarih yazmak için gecikmeye gelince, orada bir duralım bakalım.

1915 yılından beri Ermeni diyasporasında şekillenen “soykırım iddiaları” dışında, Türkiye ile dostluk politikaları üretemeyenler mi tarih yazılacak?

Yoksa 1915 yılında kurulan Tariş’in geleceğini, oy uğruna bankamatik memurlara bırakanlara göz yumanlarla mı?

Bu yazılan tarih değil, tekerrürdür.

Yeni bir yüz, yeni bir ruh, yeni bir ben arıyorum!

Yorumlar kapatıldı.